Arda Kemal ATAY

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabir’e defni sırasında bizzat orada bulunan Yekta Güngör Özden, o ana tanıklık eden ve hayatta kalan son kişi olarak yaşanan o duygu dolu anları anlattı. Konferansın açılışında konuşan 13. Anıtkabir Komutanı Albay Muzaffer Taytak, Anıtkabir’de bulunan o özel Atatürk resmini ve Ata’nın hayatını TED Koleji öğrencilerine anlattı.

Ukrayna Barış Görüşmeleri Londra’da Umut Verdi Ukrayna Barış Görüşmeleri Londra’da Umut Verdi

“Milletin kaderi söz konusuyken nasıl yatabilirim?”

Atatürk’ün at üstündeki meşhur resmine ilişkin konuşan Albay Taytak, Atatürk’ün bir anısını anlattı. Taytak, “Atının üstünde bir başkomutan görüyorsunuz; Mustafa Kemal. Bu at, Atatürk’ün en sevdiği atı. Bu atın ismi Sakarya’dır. Atatürk bir cephede Sakarya yerine başka bir ata biniyor. At bir şekilde bir şeyden korkup ürküyor ve Atatürk attan düşüyor. Sol kaburga kemikleri kırılıyor. Atatürk trenle Ankara Numune Hastanesi’ne getiriliyor. Röntgende kaburga kemiklerinin kırıldığı ve ciğerine battığı görülüyor. Doktorun  ‘Paşam yatman lazım’ demesine rağmen Atatürk “Bir milletin kaderi söz konusuyken ben nasıl yatabilirim?” diyor ve o kırık kaburgasıyla cepheye dönüyor.”

Anıtkabir’de sergilenen bu resmin Rus sanatçısına ait olduğunu belirten Taytak, “Resimdeki atın alnındaki beyaz lekeye ‘akıtma’ denir. O akıtma detayı da resimde dikkat çekiyor. Yine bir diğer önemli kısım atın 3 ayağı havada 1 ayağı yerde. Rus inanışına göre binicisini zafere götüren at böyle koşarmış. Bu resmin böyle bir anlamı daha var” dedi.

“Sakarya Meydan Muharabesi 22 gün 22 gece sürdü. Siz 22 gün 22 gece savaşabilir misiniz?” diyerek konuşmasına devam eden Taytak, “ Üstelik o şartlar altında; yemek yok, aş yok, su yok… Atalarımız, şehitlerimiz, büyüklerimiz, 22 gün 22 gece şurada, Polatlı ile Haymana arasında savaşmışlar. Dünya tarihinde böyle bir örnek yok. Bir milletin var oluş ve yok oluş mücadelesidir” ifadelerini kullandı. Konuşmasında ‘Atatürk’ adını alan çiçekten de bahseden Taytak, “Dünyada ismine çiçek olan başka bir dünya lideri yok“ dedi.

"Milletim beni nereye isterse oraya gömsün"

Atatürk’ün vefatından hemen sonra yaşananları anlatan Albay Taytak, “Atatürk, ‘Beni şuraya defnedin’ diye göstermemiş, ‘Milletim beni nereye isterse oraya gömsün’ demiştir. O arada Başbakan Celal Bayar, Atatürk’ün vücudunun ilaçla korunmasını istiyor. Bizim inancımızda mumlayama diye bir kavram yoktur. Tahnit diye bir işlem vardır. Bu işlem, kimyasalların vücuda şırınga ile enjekte edilmesiyle yapılıyor. Bu sayede vücut bozulmadan kalabiliyor” dedi.

Aynı zamanda Atatürk’ün yüzünün kalıbının alındığı anı da anlatan Taytak, “ Atatürk’ün yüzüne alçı döktüler ve yüzünün kalıbını aldılar. Duvarlarda gördüğünüz Atatürk masklarının orijinali budur. Anıtkabir’de bu kalıbı 10 Kasım’da görebilirsiniz. Atatürk’ün yüzün ve sağ elinin kalıbı bugün hala özenle korunuyor” ifadelerini kullandı.

“Seni sevmek milli bir ibadettir”

Atatürk’ün geçici mezarının açılıp Anıtkabir’de toprağa verilirken bizzat başında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Eski Onursal Başkanı Yekta Güngör Özden, o anları anlattı. Bir üniversiteli genç olarak o ana tanıklık eden ve hayatta kalan son kişi olan Yekta Özden o günü şöyle anlattı:

“1953’de Atatürk’ün mezarı açıldığında üzerindeki bayrağın yarısının solduğunu gördük. Tabutun iki yanında dörder sarı halka vardı. Pırıl pırıl duruyordu ama tabut küflenmişti. İtalyan kiraz ağacından yapıldığının söylendiği tabutu Kız Teknik Öğretmen Öğrenci Okulu öğrencileri küflerden temizlediler. 4 Kasım 1953’ten 10 Kasım 1953’e kadar Etnografya Müzesi’nde halkımıza saygı duruşuna açıldı. 4 Kasımda benim başkanlığımda 80 erkek öğrenci tabut başında nöbet tuttu. 5 Kasım’dan 10 Kasım’a kadar ise askerler nöbet tuttu. 10 Kasım sabahı Meclis Başkanı Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, İçişleri Bakanı Namık Gedik, Vali Kemal Aygün, Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu ve Makbule hanım ile sivil erkan geldi. Hep beraber Atatürk’ün tabutu alındı. Etnografya müzesinin önündeki top arabasına yerleştirildi. Numune Hastanesi’nin oradan Opera Binasının oraya, oradan ise Ulus’a, Ulus’tan da Anıtkabir’e geldik. Dikkatimi çeken en önemli şey, hiçbir yerde gürültü olmamasıydı. Top arabasını çeken askerlerin yürüyüş sesi, askeri bando, kuşların kanat sesi, pencerenin yolların kenarında hıçkıran vatandaşlar, öylece İsmet İnönü en önde olacak şekilde tabut Anıtkabir’in merdivenlerinin önünde durdu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın orada yaptığı konuşmada hiç unutamadığım bir tümcesi var; “Seni sevmek milli bir ibadettir”. Bu çok önemli bir sözdür. Atatürk sevgisine bağlılığını orada açıklamıştı Celal Bayar. Ben de sol omuzunda ileride duruyorum. Tabutu aynı şekilde içeri götüreceğimizi sanmıştım. Ama öyle olmadı. Tabut yukarı çekildi. Vinçle sütunlar arasındaki üçüncü bölümden aşağı indirildi.”

“Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, Vali Aygün, Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu, Atatürk’ün son genel sekreteri, kız kardeşi Makbule Atadan ve Atatürk’ün torunu olarak ben Yekta Özden merdivenlerden aşağı indik. Tahta tabut ıhlamur ya da kiraz ağacından yapılmadır. O tabut açıldı ve içerisinden Atatürk’ün tabutu çıkarıldı. Atatürk’ün tabutu ayna gibi pırıl pırıl bir madeni tabuttu. O tabut elektrikli testere ile kesildi. Atatürk’ün beyaz kefenli bedeni çıktı. Atatürk’ün gözleri yarı açık- kapalı şekildeydi. Bir gün önce tıraş olmuş gibi tertemizdi. Atatürk mezara konulduğunda üzerine farklı yerden alınan topraklar atıldı. Birincisi annesi Zübeyde Hanım’ın memleketi Konya Ermenek’ten getirilen toprak, ikinci olarak memleketi Selanik’ten getirilen toprak, üçüncüsü ise Kıbrıs’tan gelen topraktır. Hepimiz ellerimizle o toprağı düzelttik. Biz bu işleri yaparken Makbule Hanım tek başına bir köşede hıçkırarak ağlıyordu. Destek olmak için yanına gittim. Onu sağ koluma aldım ve yavaş yavaş yukarı çıktık. Ben o güne kadar Atatürk ölmemiş, bir yerde bizi bekliyormuş gibi sanıyordum. O gün Koç yurduna döndüğümde hıçkırıklarla yatağıma kapandım. Arkadaşım Prof. Atilla Karaosmanoğlu yanıma gelerek ‘Neden ağlıyorsun, çocuk musun? Atatürk çoktan ölmedi mi? diyerek teselli etmeye çalıştılar. Yine söylemek istiyorum ki; Atatürk bizim hiç batmayan güneşimizdir.”

Editör: Sibel BAY