Donuk fotoğraf karelerini canlandıran ve tarihteki ilk film yapımcıları olarak kabul edilen Auguste ve Louis Lumière, geliştirdikleri sinematograf adlı cihazla ilk kez hareketli görüntüyü elde etmişlerdir. Hareketli görüntü yaratmayı başardıkları gibi aynı anda birden fazla kişinin film izlemesine de olanak sağlamışlardır. Sinematograf cihazı elle taşınabilir olduğu için farklı mekanlarda çekim yapma olanakları da vardır. Bu nedenle Lumière Kardeşler, saniyede 17-18 kare kaydedebilen cihazlarıyla belgesel havasında 100'e yakın film çekmişlerdir.
Lumiere kardeşlerin çektiği "Trenin Gara Girişi" filmi, sinema tarihinin ilk filmi olarak kabul edilmiştir. 15 kare hızında çekilen 55 saniyelik bu film, Lumiere kardeşlerin ismini ilk sinema yapımcıları olarak tarihe kazımıştır.
Teknik olarak sürekli kendini geliştiren sinema endüstrisi, senaryo ve hikâye oluşturma açısından da gelişmeler göstermiştir. Fantastik sinema ve bilim-kurgu filmlerinin yönetmeni Fransız Georges Melies, sinemanın gerçekliği yeniden kurgulama yeteneğini kullanan ilk yönetmen olmuştur. Lumiere kardeşlerin film gösteriminden çok etkilenen Méliès, 1892-1912 yılları arasında Montreuil’da kurduğu stüdyosunda yüzlerce film üretmiş; Londra, Barselona, Berlin ve New York’ta yüzlerce film gösterimi gerçekleştirmiştir. En tanınmış filmi Ay'a Seyahat, bilim kurgu sinemasının ilk örneği kabul edilir.
İlk başta renksiz olan filmler ise 1902 yılında şablonlama yöntemiyle birlikte renklenmiştir. Her kare tek tek elle boyandığı için uygulanabilir olmayan bu sistem, 1906’da George Albert Smith’in geliştirdiği “Kinemacolor” ile ilk film renklendirme tekniğinin başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlamıştır. George Albert Smith’in 1908 yapımı "A Visit to the Seaside" filmi, sinema tarihinin ilk renkli filmi olmuştur.
1950 yılında ise Eastman Kodak’ın geliştirdiği tek şeritli renk işlemi sayesinde, sinemada renklendirme standarta dönüştü.
Sinemaya sesin gelmesi ise 1925 yılında Warner Bros tarafından icat edilen Vitaphone ile gerçekleşmiştir. 1927 yılına gelindiğinde ilk sesli film olan "The Jazz Singer" gösterime girmiştir.
1914’ten itibaren sinema sektörü yükselişe geçmeye başlamıştır ve 1930’larda zirveye ulaşmıştır. Bu dönemde filmlerde seslendirmeler başlamıştır. Aynı dönemde Amerika’da Hollywood sineması doğmuştur. Bu sayede sinema, eğlence sektörünün başı haline gelmiştir.
Ülkemizin ilk sinema filmi ise Osmanlı döneminde, Fuat Uzkınay’ın “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı belgesel kaydıdır. 14 Kasım 1914’te gösterime giren filmin günümüze ulaşan hiçbir kopyası bulunmamaktadır.
1930–1940’lı yıllar arasında insanlar haftada iki defa sinemaya gitmeye başlamıştır. 1946 yılı ise, sinemanın İngiltere’deki zirve noktası olmuştur. Ülkede her hafta 31 milyon insan sinemayı ziyaret eder hâle gelmiştir.
Sinemanın ilk dönemlerini bırakıp günümüze bakacak olursak, sinema artık belgeselden çok senaryoya bağlı olarak eğlenceli ya da hüzünlü olayların anlatıldığı komedi veya dram filmlerine doğru bir değişim geçirmiştir.
Lumiére Kardeşlerin sinematograf keşfi ve çektikleri ilk kısa filmler, artık gelişmiş teknolojiler sayesinde görsel efektlerden yararlanılan sinema sanatı için başlangıç noktası olmuştur. Ancak hangi dönemde olursa olsun çok büyük ve etkili bir kitle iletişim aracı olan sinema; göze, kulağa ve kalbe hitap ederken, insana ulaşmanın belki de en kestirme ve güzel yoludur.
İyi yapılmış işler, geçmişten bugüne toplumları etkileyip, kendi beyaz perde kahramanlarını yaratmıştır. Küçücük bir karanlık odadan başlayan yolculuk bugün dünyaya yön veren sektörlerden ve en büyük keyif araçlarından biri haline gelmiştir.