Kökenleri eski dönemlere dayanan Üç Güzeller efsanesi, birçok farklı kültürde benzerlikler taşımaktadır.
Bu efsane adını ilginç bir aşk hikayesinden alıyor.
Üç Güzeller efsanesi, farklı coğrafyalarda çeşitli versiyonlarla anlatılmıştır.
Özellikle Türk mitolojisinde ve Anadolu'da önemli bir yere sahip olan bu efsane, farklı bölgelerde de değişikliklere uğramış ve kültürel anlamda kök salmıştır.
Kapadokya'da bir kral ve prensesin yaşadığı rivayet edilir. Kralın kızı güzeller güzeli prenses, fakir bir çobana aşık olur.
Ancak kral bu aşka asla onay veremez. Çünkü aşık olduğu kişi bir çobandır.
Prenses kızını bir çobanla evlendirmek istemeyen kibirli kral, kızının tüm ısrarlarına rağmen evlenmesine karşı çıkar.
Babasını ikna edemediğini anlayan prenses, çobana kaçarak onunla evlenir. Bir zaman sonra prenses ve çobanın bir çocuğu olur.
Padişah bu haberi aldığında daha çok öfkelenmiş ve çoban ile kızını bulması için askerlerini göndermiş.
Peri padişahının kızı uzaktan onlara doğru gelen askerleri gördüğünde Tanrı’ya yakarıp, onu ve ailesini birbirlerinden ayırmaması için dua etmiş.
Prensesin duası kabul olmuş ve bu üç kişi peribacasına dönüşerek sonsuza kadar bir arada kalmışlar.
Efsaneye göre en önde duran taş çoban, ortadaki çocuk, arkadaki ise prensesin taşa çevrilen bedenidir.
Bu yüzdendir ki çok uzun zaman Üç Güzeller adıyla bilinen peribacalarının bu acı hikayesi hem aileyi kutsal gösterdiğinden, hem de burada edilen duaların tesirinden çocuğu olmayan ailelerin uğrak yeri olmuştur.
Üç Güzellerin hikayesi adına birçok efsane bulunsa da asıl oluşumları, volkanik arazide sel suları ve rüzgarın etkisiyle gerçekleşmiştir.
Üç Güzeller’de, rüzgar ve sel suları kayaların zeminini aşındırırken üst kısımlarına dokunmamış ve sert kayalar gövdeleri huni şeklinde, başları ise düştü düşecek şapkalı peribacalarına dönüşmüştür.