Osmanlı Devleti, kurulduğu coğrafya nedeniyle kara devleti olarak kurulmuştu. Ancak Karesioğulları Beyliği’nin Osmanlı Devleti’ne katılmasının ardından denize ve denizciliğe olan ilgi arttı.
Var olan bu ilgi 1453 İstanbul’un fethinin ardından zorunlu bir ihtiyaca dönüştü. Çünkü Osmanlı Devleti, karada birçok devletle savaşabilecek kadar güçlü olmasına rağmen denizlerde düşmanlarına ve rakiplerine karşı daha zayıf kalmıştı.
Osmanlı Devleti’nin hem ticaretini hem de sınırlarını tehdit eden korsanlık faaliyetlerine karşı bir takım denizci leventlerin desteğini almış ve onlara makamlar vererek ittifak kurmuştu.
Osmanlı İmparatorluğu’nda korsanlık illegal şekilde başkalarının malını ve canını kast edenler demek değildi. Bu dönemde “korsan” dediğimiz kişilerin o dönemdeki isimleri farklıydı. O dönemde bu tarz işleri yapanlara “derya haramisi, deniz haydudu” gibi isimler kullanılırdı.
Osmanlı’da korsanlık ifadesine, bugün anlaşıldığı şekliyle haydutluk faaliyetine “lissü’l-bahr” denilirdi; gaza anlayışına göre İslam’ın âli menfaatlerini savunan korsan denizcilere ise “gaziü’l-bahr” denilirdi. Oruç Reis, Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis gibi denizciler gaziü’l bahr olarak tanımlanan korsanlar arasında kabul edilirdi.
Korsanlar Osmanlı Donanması’nın en gözde denizcileriydi. Dolayısıyla Osmanlı Donanması’nda “Kaptanın korsan olanı makbuldür” mantığı oldukça egemen olan bir fikirdi.
Osmanlı korsanları, korsan denildiğinde akla gelen stereotiplerden uzak, devlet ve din olgusuna bağlı birer denizci konumundaydı. Yani kısacası Osmanlı korsanlarının, akıncıların denizdeki versiyonu olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Osmanlı korsanları, genellikle Cezayir’deki garp ocaklarında yetiştirilirdi. Başka ocaklarda başarı gösterenler ise doğrudan Cezayir’deki ocağa transfer edilirdi. Cezayir dışında, Güney Arnavutluk, Yunanistan, Tunus ve Kıbrıs gibi yerlerde de korsanların yetiştirildiği ocaklar bulunurdu.
Korsanların amacı devlete karşı gelerek yağma yapmak değil aksine devlet çıkarları için düşmanla savaşmaktı. Osmanlı'da bulunan korsanlar devletin çıkarlarını korumakla görevliydi.
Korsanlıktan yetişmemiş denizciler büyük denizci kategorisine giremezlerdi. Denizde iyi bir asker olabilmek için iyi eğitim ve tecrübe sahibi gerekiyordu ki bunun yolu da korsan olmaktan geçerdi. Osmanlı korsanları birkaç tane Avrupa dili konuşurlardı.
Denizdeki en tehlikeli görevler korsanlara verilirdi. Bunun nedeni korsanların hayatları pahasına görevi yerine getirme sorumluluğuna sahip olmalarıydı. Birçok kaptan-ı derya Osmanlı korsanlarından seçilmiştir. Örneğin Barbaros Hayrettin ve Kılıç Ali Paşa gibi ünlü denizciler eski korsanlardır. Bu anlamda Osmanlı korsanları tarihte farklı ve özel bir yere sahiptir.
Kölelikten Devlet Reisliğine: Oruç Reis
Hızır, İlyas ve Oruç kardeşler genç yaşlarında denizciliğe merak salmıştı. Oruç, henüz genç yaşında kendi gemisinin kaptanı olarak gaza seferlerine başlayarak korsanlık yapıyordu.
Müslüman gemilerine baskınlar yapan korsanlara karşı baskınlar yaparak önemli zaferler elde ediyordu. Oruç, Trablus yakınlarında Rodos’tan gelen Saint Jean tarikatı korsanları ile girdiği şiddetli deniz muharebesini kaybederek esir düştü.
Kardeşi Hızır (Barbaros Hayreddin) abisini kurtarmak için birçok fidye girişiminde bulunduysa da başarılı olamadı. Şehzade Korkut’un desteği ile gemiden kaçmayı başaran Oruç Reis, Memluk Sultanına sığındı. Sultan genç denizciye yeniden denizlere açılıp intikamını alması için kendisine gereken desteği verdi.
Oruç Reis, kısa sürede Tarikat’a Akdeniz’i bir cehenneme çevirdi. Rodos şövalyelerin baskın gemilerini birer birer avlayan Oruç Reis’in şöhreti kısa sürede tüm İslam ülkelerine yayıldı.
Tarikat, Oruç Reis’i durdurabilmek için kendi arasında geniş bir ittifak kurarak harekete geçti. Oruç Reis, karşısındaki geniş donanmaya kısıtlı imkânlarla karşı koyamadı ve filosunu bir pusuda kaybetti.
Bu kez Osmanlı’nın güçlü şehzadesi Korkut Bey’in desteğini alarak yeni bir filo kurdu ve Kardeşi Hızır’ı da yanına alarak Tarikat’tan yeniden intikamını almak için harekete geçti. Bu kez Afrika’yı kendisine üst olarak belirleyen Oruç Reis; Tunus, Trablusgarb, Fas ve Cezayir bölgelerini Hristiyan işgalcilerden temizledi.
Oruç Reis’in denizcilik faaliyetleri karşısında güçsüz durumda kalan Avrupa devletleri, kendisini durdurması için Tarikat ile güçlü bir ittifak yapıtı.
Kal'atü' l-kıla'ya yakınlarında kuşatılan Oruç Reis yaklaşık 6 ay boyunca bu kalede direndi; fakat İspanyollar tarafından öldürüldü.
Kanuni’yi Etkileyen Korsan: Hızır Hayreddin Paşa
Osmanlı Devleti, kara birliklerinde düşmana karşı sağladığı üstünlüğü denizlere taşımak istiyordu; fakat bunun için gerekli birikimi ve tecrübesi yoktu. Bu noktada Pargalı İbrahim Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’aHızır Hayreddin (Barbaros) Reis’i işaret etti.
Barbaros, İstanbul’a adım attığında yaptığı ilk iş Cezayir’i Osmanlı devletine bağışladığını açıklamak oldu.
Sultan Süleyman, kendisine ne gerekiyorsa temin edilmesi emrini verdi. İstanbul’da, o sene büyük bir donanmanın inşasına başlandı. Barbaros Hayreddin artık bir Osmanlı paşasıydı ve devletinin denizlerdeki kaderini değiştirmek için süratle harekete geçti.
Barbaros Hayrettin Paşa, bir kara ordusu olan Osmanlı askerini çok kısa sürede dünyanın her noktada üstleri bulunan büyük bir donanma ordusuna dönüştürmeyi başardı.
En önemlisi de Preveze Deniz Savaşı’nda Andrea Doria’yı mağlup ederek Osmanlı’nın gücünü ispatladı. Andrea Doria’yı denizlerden püskürten Barbaros Hayreddin Paşa, rotasını Endülüs’e çevirerek on binlerce Müslüman ve Yahudi’nin katledilmesine mani oldu.
Barbaros Hayrettin’in bu yükselişi bununla kalmayıp, kendisi tüm Osmanlı Donanması’nın başına getirilene kadar sürdü. Barbaros’un bu başarıları onun Osmanlı korsanları arasında efsane olmasını sağlarken, düşman devletler tarafından isminin korkuyla anılmasına sebep oldu.
Turgut Reis
Turgut Avrupalılar ejderha anlamına gelen dragon kelimesiyle birleştirerek türettikleri kelimede Turgut Reis için Dragut ifadesini kullanmayı tercih etmişti.
O da diğer büyük denizciler gibi çocuk yaşta korsanlıkla açıldığı denizlerden bir daha kopamamış, esir düşmüş ve başta Tarikat üyeleri olmak üzere Hristiyan denizcilerle savaşını kişisel bir boyuta taşımıştı.
Yine Preveze Deniz Savaşı’nda Barbaros Paşa’nın insanüstü kahramanlığı ön plana çıksa da savaşın bir diğer kahramanı Turgut Reis’ti.
Sayısız kahramanlıklara imza atan bu denizciler bir başına hareket etmiyorlardı.
Örneğin, emirleri dinlemediği gerekçesiyle Türk donanmasının en önemli isimlerinin başında gelen Piri Reis, 80 yaşında Kanuni Sultan Süleyman tarafından idam edilmişti. Her davranışlarının şeriat ve devlet gelenekleri çerçevesinde icra eden Türk korsanları meşru dairenin dışına çıkmaları durumunda ağır cezalara çarptırılmıştı.
Osmanlı’nın denizlerdeki en azılı düşmanlarından biri İspanya’ydı. Özellikle Cebelitarık bölgesine yakın yerlerde bu iki devlet arasında birçok çatışma yaşanırdı. İnebahtı Savaşı sonrası İtalya’dan İspanya’ya dönen İspanyol gemilerinden “Sol” gemisi, Arnavut Mami kaptanlığındaki kadırganın baskını sonucu ele geçirildi. Gemide, İnebahtı Savaşı’nda Osmanlılara karşı savaşırken kolunu kaybeden dünyaca ünlü yazar Cervantes de bulunuyordu.
Cervantes diğer esirlerle birlikte Cezayir’e götürüldü; ardından yüklü miktarda altın karşılığında serbest bırakıldı. Cervantes’in 1575-1580 yılları arasındaki yazılarında bu olayların etkisini görmek mümkün. Yazar, dünyaca ünlü eseri Don Kişot’u da bu savaş ve esaret döneminin ardından yazdı.
Kadırgalar
Osmanlı korsanlarının ve genellikle Osmanlı Donanması’nın favori gemisi kadırgalardı. Kadırgalar, İspanyol kalyonlarının aksine yapıları gereği manevra gücü yüksek, hızlı ve atak gemilerdi. Özellikle amacı hızlı baskınlar düzenlemek olan korsanlar için kadırgalar oldukça ideal bir yapıya sahipti.
Cervantes yazılarından birinde, Osmanlı korsanlarında kadırganın yerini oldukça etkili bir şekilde anlatır. Yakalandığında bir korsan ile yaptığı konuşmayı aktaran Cervantes’in notlarında şunlar yazıyor: “İspanyolların bizi takip etmesi pek de önemli değil açıkçası. Zira gemilerine kendi yükleri engel oluyor. Düşmanı kaçırmak veya sıkıştırmak için hızlı hareket şart. Biz, hafif silah kullandığımız gemilerimiz sayesinde alev kadar özgürüz. Rüzgâra karşı da hızlı hareket ediyoruz. Yelkenleri indirdiğimiz gibi kolayca süzülüp gidebiliyoruz.”
Osmanlı korsanları, saydığımız tüm bu özelliklerinin yanı sıra, İspanya’da Hıristiyan askerlerin gazabına uğrayan Emeviler’i ve Yahudiler’i oradan taşıyarak onların yeni hayat kurmalarına yardımcı olmaları ile de tarihte önemli bir yer edinmiştir. Oruç Reis dönemine denk gelen bu olaylar, yaptığı yardımlar ve yurtsuz halka kol kanat germesi nedeniyle Oruç Reis’in Oruç Baba olarak anılmasına neden olmuştur.