ticarihayat.com yazarlarımızdan, elektronik yüksek mühendisi ve TÜSİAV İstanbul İl Koordinatörü Begüm Öncü’nün bu haftaki konuğu, İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi kurucu dekanı ve TÜSİAV onur kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Koçak oldu.

Begüm Öncü (B.Ö.): Bu haftaki konuğum, İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi kurucu dekanı, aynı üniversitenin bir önceki dönem rektörü, TÜSİAV onur kurulu üyesi, uluslararası düzeyde başarılı çalışmalarıyla hukuk alanındaki önemli gelişmeleri ülkemize kazandırmış, kıymetli bilgi birikimiyle yenilikçi ve vizyoner yaklaşımıyla hukukçu yetiştirmeye devam eden saygın bir akademisyen, hukuk profesörü sayın Prof. Dr. Mustafa Koçak.

Değerli hocam zaman ayırıp, bu röportajı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Röportajımıza başlarken sizi biraz tanıyabilir miyiz? Mesleki ve akademik kariyerinizden bahsedebilir misiniz?

Mustafa Koçak (M.K.): Afyonkarahisar’da doğdum, İlkokuldan sonra o dönemde Afyonkarahisar’ın ve çevre ilçelerin tek lisesi olan Afyon Lisesi’ni devlet parasız yatılı öğrenci olarak bitirdim. Lise fen şubesinden mezun bir öğrenci için yakın çevremin beklentisi tıp fakültesi veya İTÜ iken ben İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydımı yaptırdım. Bu fakülteyi tercihimin nedeni aslında avukat, hâkim veya savcı olmak değildi. Toplumu, devleti, devlet kurumlarını,  toplumsal düzen kurallarını, hukuk düzenini tanımak, öğrenmek ve sonrasında atılmayı düşündüğüm siyasetin kültürel alt yapısını oluşturmaktı amacım. Bu yüzden doktora çalışmalarımda da özel hukuk yerine kamu hukukunu seçtim. Doktora tez konum bu amaca uygun olarak “1982 Anayasası’na Göre Türkiye’de Siyasi Partilerin Hukuki Statüsü” idi. Amacınız doğrultusunda aktif siyaseti denediniz mi diye sorarsanız evet denedim. 1991 seçimlerinde Afyonkarahisar milletvekili adayı idim. Tercihle alt sıralardan üçüncü sıraya kadar yükselmiş olsam da parti ancak iki milletvekili çıkarabilecek kadar oy aldı. Hayat, insanların planladığı, hesapladığı yönde akıp gitmiyor. Yaşam her an önünüze değişik alternatifler çıkarıyor ve sizden bir tercih yapmanızı istiyor. Her yaptığınız seçim aslında birçok şeyden de vazgeçmeniz sonucunu doğuruyor. Bu kısa siyasi deneyimden sonra aktif siyasetin Türkiye örneğinin bana uygun olmadığı sonucuna vardım. Eşimle birlikte akademik çalışmalara yöneldik ve önce Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, ardından Kocaeli Üniversitesi’nde çalıştık. Ben, 2001-2002 yılında altı ve 2004 yılında üç ay Glasgow Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde bilimsel çalışmalar yaptım, bunlar yayınlandı. 2007-2008’de de eşimle birlikte bir yıllığına George Town Üniversitesi’nde (Washington DC) araştırmalar yaptık, görgü ve bilgimizi artırmaya çalıştık, dostluklar edindik. 2008 yılında devlet üniversitesinden emekli olup ayrıldım ve İstanbul Okan Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesinin kurucu dekanı oldum ve on yıl kadar dekanlığını yürüttüm. Hukuk fakültemiz başarılı hukukçular yetiştirdi, tercih edilen önemli fakülteler arasına girdi. 2018 yılında, aynı üniversiteye rektör olarak atandım ve 2022 yılına kadar dört yıl süre ile bu görevi onurla, gururla sürdürdüm. Rektörlükte yaş sınırı 67’dir. Bu nedenle Üniversiteler Yasasına göre yeniden rektör atanmam mümkün olmadığından kurucusu bulunduğum fakültemin bir dönem daha dekanlığını yapmam istendi. Şu an hukuk fakültemizde öğretim üyeleri, çalışanları ve müstakbel hukukçu öğrencilerimle birlikte hukuk öğrenimi-öğretimi yapıyor, hocalarımızla ve asistanlarımızla zaman zaman toplanıp hukuki sohbetler ediyoruz. Kısaca, sevdiğim bir işi mutlu olduğum bir ortamda yapıyorum.

(B.Ö.): Çok değerli ve örnek bir hayat yolculuğunuz başlamış hocam. Sizin bu hayata kattıklarınız gerçek bir başarı hikayesi... Değerli hocam, kurucu dekanlık ve rektörlük yaptığınız İstanbul Okan Üniversitesi’ni tanımak isteyenler için sizi diğerlerinden ayıran farklılıklarınız hakkında bizlerle neler paylaşmak istersiniz?

(M.K.): İstanbul Okan Üniversitesi 1999 yılında kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Toplumun ve iş yaşamının gereksinimlerine evrensel standartlarda yanıt verebilen, yenilikçi, öncü bir 'dünya üniversitesi' olmak, gibi bir vizyonu vardır. Cumhuriyetin temel değerlerini özümsemiş, ulusal ve küresel sorunlara duyarlı, evrensel gelişim ve gereksinimleri eğitim sistemine yansıtan, yeni eğitim yöntemlerini kullanan ve geliştiren, İnsana odaklı, yenilikçi, dayanışma ve ekip ruhuna sahip, kendini sürekli geliştiren bir dünya üniversitesi olmayı amaç edinmiş. Bu sene aramıza katılan eczacılık fakültesiyle birlikte on bir fakültesi, iki meslek yüksekokulu, konservatuarı, tıp ve diş hekimliği fakülteleri uygulama araştırma hastaneleri, mülkiyeti kendisine ait 160 dönüm arazi içinde modern binaları, laboratuvarları, 1550 kişilik konferans salonu ile çeyrek asrı geride bırakmış bir kurum. Üniversite elektriğini kendisi üretiyor, öğrencilerine yemyeşil bir kampüs ve yaşama alanları sunuyor. Farklılıklarını sordunuz Çince, Rusça Arapça mütercim tercümanlık bölümlerinin yanı sıra Konfüçyüs ve Puşkin Enstitüleri bu ülkelerle kültürel alışverişin köprülerini kuruyorlar.

(B.Ö.): Kıymetli hocam, Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olarak Türkiye’deki üniversitelerin ve özellikle hukuk fakültelerinin eğitim kalitesi hakkında neler düşünüyorsunuz?

(M.K.): Türkiye’deki üniversite öğretimi, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda kurduğu Darülfünuna kadar uzanmaktadır. Bu anlamda Türk akademisinin kadim bir geçmişe sahip olduğuna dikkat çekmek isterim. Cumhuriyetin kuruluşunun onuncu yılında (1933) Atatürk’ün vizyonuyla gerçekleşen üniversite reformu, Türkiye’nin kuruluş felsefesinin üniversiteye verdiği önemi gösterir. Bugünkü durumları değerlendirilirken üniversitelerimizin tarihsel gelişimini gözden uzak tutmamak gerekir. Cumhuriyetle birlikte giderek sayıları artan üniversitelerimizden birçok önemli insanlar yetişmiştir. Türk üniversitelerinde yetişen ve dünyanın muhtelif yerlerinde başarılarını ispat etmiş bilim insanlarımızı düşünürsek sahip olduğumuz öğretim kapasitesini çok daha iyi anlayabiliriz. Ancak bunları söylerken bugün üniversitelerimizin çok önemli sorunları bulunduğu gerçeğini göz ardı ediyor değilim. Belki de bu sorunların başında üniversite sayısının plansız bir biçimde arttırılmasıdır. Hukuk fakültelerinin kalitesi konusuna gelince; bu sorunun sadece hukuk fakültelerindeki eğitim boyutuyla ele alınması yanıltıcı olabilir. Konu Türkiye’deki temel eğitimin kalitesi, hukuk fakültelerinde verilen eğitim, hukuk mesleklerine ilişkin eğitim ve son olarak yargı sistemiyle birlikte değerlendirilmeli. Siyasal sistemin adı ister parlamenter, ister meclis hükümeti ve isterse başkanlık sistemi olsun öncelikle yargı bağımsızlığının anayasal güvencelere kavuşturulması gerekir. Siyasi iktidarların gerçek anlamda denetlenebilirliğini, hesap verebilirliğini, açıklık ve şeffaflığını sağlayacak kural ve kurumlar güçlendirilmeli. Şüphesiz bu yeterli değildir; konulacak kurallar kadar belki ondan da önemlisi uygulamadır. Anayasanın 138. Maddesinden itibaren yargıya yer verilmiş. Mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik ve savcılık teminatı düzenlenmiş. Bu hükümlerin elbette anayasada yer alması gerekir ama uygulamada büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Türkiye’de her zaman yargı bağımsızlığı tartışıldı, ancak bugünlerde çok daha yoğun tartışılıyor. Öte yandan nitelikli yetişmiş hâkim savcı açığımız var. Hâkim ve savcıların %30-35’i başka etkiler altına girdikleri, suça bulaştıkları ve görevlerini tarafsız yapamayacakları için görevden uzaklaştırıldılar. Hala bu açık kapatılabilmiş değil. Yargının önemli sorunlarının biri de, toplumda yargıya olan güvenin sarsılmasıdır. Ne yazık ki 2023 yılı yargıya güven endeksinde Türkiye 142 ülke arasında 117 sırada yer alıyor. Sıralama, Türk yargıçların hepsinin yanlı karar verdikleri anlamına gelmiyor. Ancak, olgular kadar algılar da önemli. Yargıya olan güveni artırmak lazım. İnsanlar kararın adil olduğunu düşünmüyorsa, karar adaletli bir karar da olsa bu tek başına yeterli olmuyor. İnsanlar adaletin gerçekleşeceğine inanmadıkları için, hâkimin ideolojik yakınlarını ya da hısımlarını araya sokmaya çalışıyor. Bunların sağlıklı bir hukuk devletinde yeri olamaz. Adalet Bakanlığı’nın, hazırladığı yargı paketleri ile yargı hizmetinin iyileştirilmesi konusunda gösterdiği çabaları görüyoruz. Ancak, mahkeme kararlarının uygulanmadığı bir ülkede bu çabalar yetersiz kalıyor ve yargı reformlarına olan inanç da zayıflıyor. Çünkü insanlar, yukarıda da değindiğim gibi, mevzuata değil, uygulamaya bakıyorlar. Evet, iyi hukukçulara ihtiyacımız var. Hukuk Fakültelerimizde iyi hukukçular yetiştirmemiz gerekir. Ancak öğrenciler hukuk fakültelerine orta öğrenim kurumlarından geliyorlar. İlkokuldan itibaren yarış atı gibi bir sınavdan başka sınava testlerle hazırlanıyorlar. Kompozisyon yazma, farklı bakış açılarını ortaya koyarak bunların arasında kendi düşüncesini tutarlı bir biçimde ifade edebilme yeteneği kazanamadan hukuk fakültelerine geliyorlar. Kısaca hukukçu yetiştirilmesi işi ilkokuldan başlayıp hukuk fakültelerine, oradan hukuk meslekleri stajı, meslek içi eğitimler, yargının tarafsızlığı ve yargı bağımsızlığı önündeki engellerin kaldırılmasına kadar uzanan kapsamlı ve çok yönlü bir süreç.

(B.Ö.): Değerli hocam, inanılmaz güzellikte tespitlerde bulundunuz. Hukuk adına çok farkındalık sağlayan bilgiler. Özellikle çalışmalarınızı yürüttüğünüz kamu hukuku alanından da bahsetmenizi rica edeceğim. Kamu hukuku nedir ve hangi alanları kapsar?

(M.K.): Dünyada birkaç büyük hukuk sistemi vardır. Bu sistemler genellikle dört farklı kategoride incelenmektedir. Kıta Avrupası veya Roma-Germen Hukuk Sistemi, Common Law (Anglo-Amerikan) Hukuk Sistemi, İslam Hukuk Sistemi ve Sosyalist Hukuk Sistemi. Türkiye olarak biz 1926 tarihli Türk Medeni Kanunu’nun da kabulünden sonra İslam Hukuk Sisteminden Kara Avrupası Hukuk Sistemine geçtik.  Özel hukuk-kamu hukuku ayrımı Roma Germen hukuk sistemiyle ilgili bir kategoridir. Buna göre; özel hukuk, bireyler arasındaki menfaat ilişkilerini düzenler. Medeni Hukuk, Borçlar Hukuku, Aile Hukuku, İş Hukuku, Ticaret Hukuku gibi alanlar özel hukuk kapsamında ele alınır. Bu alanlarda tarafların sözleşme serbestisi kuraldır. Devletin bu alana müdahalesi kamu düzenini ilgilendiren ve ilgilendirdiği kadardır. Kamu hukuku ise devlet ile birey arasındaki ilişkileri düzenler. Bu ilişki bireyin özgürlüğü ile devletin egemenliğinin dengelenmesi ilişkisidir. Doğrudan kamu düzeni ile ilişkili olan Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Vergi Hukuku gibi alanlar kamu hukuku kapsamındaki alanlardır. Demokrasi, egemenlik, özgürlük ve insan hakları bu alanlarda temel alınan kavramlardır.

(B.Ö.): Peki, kıymetli hocam kamu hukuku alanındaki reform ihtiyaçları hakkındaki düşüncelerinizi de bizlerle paylaşabilir misiniz?

Pendik'te İnşaattan Düşen İşçi Hayatını Kaybetti Pendik'te İnşaattan Düşen İşçi Hayatını Kaybetti

(M.K.): Hukuk, özellikle de kamu hukuku, doğası itibarıyla toplumsal gelişmelerden sonra gelir. Sosyal yaşam dinamikken, hukuk statiktir. Dolayısıyla toplumsal gelişmelere paralel olarak reform ihtiyaçları ortaya çıkabilir ve çıkmaktadır. Türkiye, özellikle Batı ile ilişkileri kapsamında demokrasi ve insan hakları alanında son otuz yılda birçok reform yapmıştır. Ceza yasaları, idari yetkiler, yargı mekanizmaları uluslararası sözleşmelere uygun hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda pozitif hukukumuzda reform niteliğinde değişikliklere ihtiyaç olmadığını söyleyebiliriz. Pozitif hukukta reform ihtiyacı olmamasına rağmen yine de sorunlar mevcuttur. Bu sorunların kaynağında ise bakış açısındaki eksiklikler bulunmaktadır. Benimsenmesi gereken bakış açısı insan hakları ve demokrasi temelli bakış açısıdır. Zira pozitif hukukun mükemmel olması, olgusal dünyaya mükemmel yansıması anlamına gelmez. Meşhur sözde belirtildiği gibi: “Kâğıda şeker yazmakla kâğıt tatlanmaz.” Uygulamacıların demokrasiyi, özgürlük temelli bakışı, hukuk devletini içselleştirmeleri gerekir. Bu da aslında düşünce geleneğinde bir reforma ihtiyaç duyulduğunu gösterir.

(B.Ö.): Ülkemizin hukuka bakışını ve mevcut durumunu çok güzel özetlediniz hocam. Umarım bu alanda ihtiyaç duyulan düzenlemeler biran önce hayata geçirilebilir. Bir akademisyen ve hukukçu olarak lisansüstü ve doktora çalışmalarının önemi hakkında gençlerimize neler söylemek istersiniz kıymetli hocam?

(M.K.): Bilgiye erişimin kolaylaşması sayesinde hem araştırma hem yazım teknikleri eskisine nazaran son derece kolay hale gelmiştir. Bu kolaylık lisans düzeyinde eğitim almış insanları lisansüstü çalışma yönünde teşvik etmektedir. Böylece insanlar akademi haricinde profesyonel bir meslek yürütseler dahi lisansüstü çalışmaya daha kolay zaman ayırabilmektedirler. Üniversitelere erişimin kolaylaşması karşısında lisans öğretiminin eski değerinde olmadığını söyleyebiliriz. Eskiden lisans öğretimine verilen değer günümüzde lisansüstü düzeylere verilmektedir. Bu bağlamda özellikle iş hayatında yer edinmek isteyen kişiler için lisansüstü çalışmalar bir gereklilikmiş gibi düşünülüyor.  Hal böyle olunca da özellikle özel sektörde çalışanların lisansüstü eğitime teşvik edilmesi ve onlara kolaylık sağlanması günümüz çalışma ilişkilerine katkı sağlayacaktır, diye düşünüyorum.

(B.Ö.): Kıymetli hocam sivil toplum kuruluşları ve STK’ların ülkemizdeki etkileri hakkında da görüşlerinizi öğrenmek isterim. Ben de TÜSİAV İstanbul İl Koordinatörü olarak bir sivil toplum kuruluşunda görev yapmaktayım. Ülkemize fayda sağlamak ve katma değer kazandırmak adına gönüllü olarak sizin gibi kıymetli akademisyenlerimizle röportajlar yapıyorum. Bu görevim doğrultusunda ülkeme farkındalık kazandırmaktan ve sizin gibi kıymetli hocalarımızın engin bilgi ve fikirlerini halkımızla buluşturuyor olmaktan dolayı çok mutluluk duyuyorum. Bu anlamda sonsuz teşekkür ederim. Sizin bu konudaki düşünceleriniz bizim için çok değerli. Bizlere neler söylemek istersiniz?

(M.K.): Sivil toplum devlet dışı toplumdur. Bu anlamda siyasi, bürokratik yapının katılıklarını barındırmaz. Bu esneklik toplum içindeki farklı yönlerin sivil toplum aracılığıyla ifade edilmesini sağlar. Yani devlet yapısı içinde yer almayan sosyal unsurlar sivil toplum aracılığıyla sistemde kendine yer bulabilir. Sivil toplum kuruluşları bu amaca hizmet ederler. Onların amacı devletin politikalarına belli oranda katılıp söz konusu politikaları etkilemektir. Bu anlamda çoğulcu demokrasinin olmazsa olmaz unsurudurlar. Ülkemizde de sivil toplum kuruluşları örgütlenme özgürlüğü çerçevesinde görüşlerini kamuoyu ile paylaşırken aynı zamanda siyasal iktidarlara taleplerini iletiyorlar. Ancak, bu etkinin çoğulcu demokrasi açısından anlamlı olabilmesi, toplanma özgürlüklerine bakış açısının özgürlük ve demokrasi temelli olması önem arz ediyor.

(B.Ö.): Değerli hocam o kadar eşsiz bilgiler paylaşıyorsunuz ki çok teşekkür ederim. Tecrübeli bir akademisyen ve dekan olarak gençlerimize eğitim hayatları ve fakülte sonrası iş hayatlarıyla ilgili ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

(M.K.):Öğrencilerimizin hayalleri olsun, daha doğrusu sadece öğrencilerimizin değil, tüm gençlerimizin hayalleri olsun ve bu hayalleri ve hedefleri doğrultusunda çalışsınlar. Belirledikleri hedefleri, kariyer planlamaları her ne ise ona ulaşmaları için hangi eksikliklerinin bulunduğunu tespit etsinler, okul yıllarında ve sonrasında yavaş yavaş bu eksikliklerini gidererek,  hayallerini süsleyen işe uygun bilgi ve becerilerle kendilerini donatsınlar. Talih kuşu hazır olanın başına konar, şans hazır olana güler. Her an hazırlıklı olmalıyız ve karşımıza çıkacak fırsatlara hazırlıksız yakalanmamalıyız. Unutmaması gereken bir şey başarının konforu sevmediğidir. Başarılı olmak istiyorsak mutlaka onun için zorluklara, sıkıntılara, başarısızlıklara hazır olmamız gerekir. En zor anlarımızda, haksızlıklarla, adaletsizliklerle karşılaştığımızda bile umudumuzu kaybetmemeli, hedefimizden sapmamalıyız.  Başarısızlıklar bizi ümitsizliğe ve yılgınlığa sevk etmek yerine, çalışma azmimizi daha da kamçılamalı. Her başarısızlık bizim öğretmenimizdir. Bu sayede başarısızlığımızın sebebini analiz etmeyi, yeni bir hamle için hatalarımızı düzeltmeyi ve eksiklerimizi gidermeyi öğreniriz. Bilgi, beceri ve tecrübe kadar çevre de başarıya giden yolda çok önemlidir. Oldukça yeteneklisiniz ama çevreniz yok; size destek olabilecek, yol gösterecek çevreniz var, ama siz talip olduğunuz makama, yere uygun donanıma sahip değilsiniz. Her iki durumda da en azından o anda karşınıza çıkan fırsat açısından şans sizin yüzünüze gülmeyebilir. “Gülmez” demiyorum ama “gülmeyebilir” diyorum. Bunun için öğrencilik yıllarınızda ve sonrasında sağlam dostluklar kurun, bunları geliştirin ve çevrenizi genişletin. Okul yıllarında kurulan arkadaşlıklar, katıldığınız sosyal etkinlikler, sivil toplum faaliyetleri, edinilen hobiler vb. gençlere yeni yeni dostlar kazandıracaktır. Bu tavsiyeler, gerek öğrencilik yıllarımda, gerekse iş hayatımda bizzat yaşayarak öğrendiklerimin bir özetidir. Umarım, geleceğimizi emanet edeceğimiz gençler için de yol gösterici olur,  faydalı olur.

(B.Ö.): Kıymetli hocam, bu güzel röportaj ve paylaştığınız muhteşem bilgiler için size çok teşekkür ederim. Özellikle gençlerimizde önemli bir farkındalık oluşturacağına inanıyorum.

Siz aynı zamanda sevgili dayım TÜSİAV Genel Başkanı’mız sayın Veli Sarıtoprak’ın Afyon Lisesi’nden arkadaşınız. Bizim çok kıymetlimizsiniz... Sevgili dayım da size sonsuz sevgi ve selamlarını iletti. Röportajımızın sonunda son olarak bizimle neler paylaşmak istersiniz?

(M.K.): Siz TÜSİAV’ın İstanbul İl Koordinatörüsünüz. İşlerinizden ve özel hayatınızdan fedakârlık ederek bir sivil toplum hareketinin aktif katılanısınız. Öncelikle bu çabalarınız nedeniyle sizi kutluyorum. Yukarıda da değindiğim gibi, sivil toplum örgütleri, demokratik idealleri geliştirmek, siyasete yol göstermek, temsil ettiği sivil toplum kesiminin ihtiyaç ve taleplerini iktidara ileterek siyasetin sağlıklı oluşumuna katkı sağlamak, yeri geldiğinde de uyarmak gibi çok önemli bir misyon için var. TÜSİAV da yıllardan beri Türk sanayicilerinin, iş adamlarının bu alandaki güçlü temsilcisi ve etkili sesi durumunda. Sivil toplum kuruluşları birkaç fedakâr insanın omuzları üzerinde ilerliyor. TÜSİAV Genel Başkanı Sayın Veli Sarıtoprak’ı bu anlamda çok takdir ve tebrik ediyorum. Ortaokul ve Lise yıllarına dayanan arkadaşlığımız nedeniyle kendisini, yaptıklarını yıllardan beri yakından takip ediyorum; hem gurur duyuyorum, hem de bundan eski bir arkadaşı ve kadim dostu olarak kendime hisse çıkarmak istiyorum.

Kaynak: Haber Merkezi