Milli Merkez Hareketi Ankara Temsilcisi ve eski Devlet Bakanı Hasan Ufuk Söylemez, enflasyon, döviz kurları ve bankacılık sektöründeki sorunlara dikkat çekerek, çözüm önerilerini paylaştı.
“Enflasyon Toplumsal Adaletsizliğin Mekanizmasıdır”
Türkiye'deki yüksek enflasyon oranlarının ekonomik istikrarı tehdit ettiğini belirten Söylemez, "Türkiye'deki yüksek enflasyon ve döviz kuru artışları, ekonomik istikrar açısından ciddi zorluklar oluşturuyor. Şu anda Türkiye, fiili olarak bir ‘IMF'siz IMF programı’ uyguluyor. Bunun bir sonucu olarak, döviz kurları bu yıl enflasyon oranında artmadı. Örneğin, enflasyon yüzde 45 artarken döviz kurları sadece yüzde 17-18 oranında yükseldi. Ancak bu durum, kurlara yönelik bir baskının olduğunu ve bu baskının gerçeği yansıtmadığını gösteriyor.
Kurlardaki bu yapay dengeye rağmen enflasyonun yükselmesi engellenemedi. Türkiye, bugün dünyada en yüksek enflasyona sahip ilk 10 ülke arasında yer alıyor. Gıda enflasyonu açısından ise ilk 5’te. Bu durum, sadece para politikalarıyla enflasyonu kontrol altına almanın mümkün olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Hukuk devleti, bağımsız yargı, güvenilir siyaset, liyakatli kadrolar ve tutarlı politikalar olmadan enflasyonu sürdürülebilir bir şekilde düşürmek mümkün değil. Faiz oranlarıyla yapılan müdahaleler geçici sonuçlar verir ancak uzun vadede çözüm sunmaz." dedi.
Enflasyonun yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun olduğuna dikkat çeken Söylemez, şu ifadeleri kullandı:
“Yüksek enflasyon, sadece ekonomik fakirleşmeye yol açmakla kalmaz; toplumsal düzeni de bozar. Suç oranlarını, aile içi şiddeti ve dolandırıcılığı artırır, hatta ahlaki yozlaşmayı teşvik eder. Enflasyon, ekonomi için yalnızca bir gelir dağılımı sorunu değil, aynı zamanda toplumsal bir adaletsizlik mekanizmasıdır. Bu nedenle, enflasyonla mücadelede çok boyutlu bir yaklaşım gereklidir. Maliye politikaları, hukuk ve istikrar bir arada olmalıdır.”
“Bankacılık Sektöründe Belirsizlik Artıyor”
Türk bankacılık sektörünün karşı karşıya olduğu zorlukları da değerlendiren Söylemez, sık sık değişen düzenlemelerin sektörde belirsizliği artırdığını vurgulayarak, “Türk bankacılık sektörü, son yıllarda hızla değişen düzenlemelerle karşı karşıya kalıyor. Bu değişiklikler, bir gün döviz hesaplarına, ertesi gün ise TL hesaplarına yönelik yükümlülükler getirerek bankaların istikrarını tehdit edebiliyor. Ayrıca, yüksek kredi faiz oranları nedeniyle bankalar kredi verme konusunda zorlanabiliyor. Bir diğer sorun ise, verilen kredilerin geri ödemelerinde yaşanan zorluklar. Bu durum, bankaların kredi tahsilatında sıkıntılar yaşamalarına yol açıyor.
Mevcut ekonomik koşullar, Türkiye’nin büyüme hızının yüzde 3’ün altına düşmesiyle birlikte, ekonominin fiilen bir durgunluğa girmesine neden oldu. Durgunluk, bankalar için önemli bir tehdit oluşturuyor; çünkü bu durum batık alacakların artmasına ve bankaların finansal istikrarının bozulmasına yol açabiliyor. Ayrıca, bireysel kredilerdeki aşırı borçlanma, özellikle kredi kartı borçlarında büyük bir artışa neden oldu. Bu borçlanma, ilerleyen dönemde önemli batıkların oluşmasına zemin hazırlıyor. Son yapılan düzenlemelerle bu sorunlar kısmen çözüme kavuşturulmaya çalışılsa da, uzun vadede bankaların karşılaşacağı riskler devam ediyor.” şeklinde konuştu.
Bankacılık sektöründe istikrarın sağlanması için uzun vadeli politikaların önemine değinen Söylemez, “Bankacılık sektörü, güven ve istikrar gerektiren bir sektördür. Bankacılık sektörünün sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için, uygulanan ekonomik politikaların sürekli olarak değişmemesi ve belirsizliğin ortadan kaldırılması önemlidir. 2024 yılı sonu ve 2025 başı için Türk bankacılık sektörü adına çok parlak bir tablo görmek pek mümkün görünmüyor. Sektördeki belirsizlik ve ekonomik istikrarsızlık, ilerleyen yıllarda daha da derinleşebilir, bu nedenle sektördeki tüm paydaşların dikkatli ve temkinli bir yaklaşım sergilemesi büyük önem taşımaktadır” uyarısında bulundu.
“Türk İhracatçıları Her Pazarda Rekabet Edebilir”
Türkiye’nin dış ticaret stratejisinde ihracatçıların başarısına dikkat çekerek, özellikle yeni pazar arayışlarının önemini vurguladı. Söylemez, " Son 25 yılda Türk ihracatçılarının büyük bir başarı yakaladığını söylemek mümkündür. Türk ihracatçıları, Eskimolara bile buz satabilir' sözünü bir benzetme olarak kullanmıştım. Ancak, küresel ekonomik dalgalanmalara bağlı olarak Türkiye’nin dış ticaret stratejisinde bazı önemli zorluklarla karşılaşılıyor. Özellikle döviz kuru istikrarsızlıkları ve yüksek enflasyon, ihracatçıların fiyatlama politikalarını ve rekabet koşullarını olumsuz etkileyerek uluslararası düzeyde zorluk yaratmaktadır.” diye konuştu.
Türkiye'nin dış ticaretteki coğrafi avantajını da değerlendiren Söylemez, Afrika’dan Avrupa’ya kadar geniş bir yelpazede ihracatın mümkün olduğunu belirtti. Ancak sık değişen ticaret kurallarının ve döviz kuru istikrarsızlıklarının ihracatçılar için büyük zorluk yarattığını söyledi.
"Türkiye’de Bankacılık Sektörü, Oldukça İleri Bir Seviyede"
Türk bankacılık sektörünün dijitalleşme alanındaki başarısına dikkat çeken Söylemez, bu alanda küresel düzeyde rekabet edebilir bir seviyeye ulaşıldığını belirterek, "Türkiye, dijital bankacılık uygulamaları ve teknolojik altyapı bakımından dünyanın birçok ülkesine örnek olacak seviyede. Müşteri odaklı çözümler ve yenilikçi teknolojilerle sektörde fark yaratıyoruz." şeklinde konuştu.
Bununla birlikte dijitalleşmenin yapısal sorunları ortadan kaldırmadığını vurgulayan Söylemez, sektörün karşı karşıya olduğu zorluklara değinerek, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Türk bankacılık sektörünün bazı yapısal sorunları da bulunmaktadır. Bunların başında sermaye yetersizliği ve orta-uzun vadeli kredi sağlama konusunda yaşanan zorluklar gelmektedir. Ülkenin genel risk primi, uluslararası piyasalarda Türk bankalarının kaynak bulma olanaklarını sınırlamakta ve bu durum büyüme potansiyelini kısıtlamaktadır. Eğer bu sorunlar giderilirse, Türk bankacılık sektörü çok daha sağlam bir zeminde faaliyet gösterebilir ve uluslararası arenada daha güçlü bir konuma ulaşabilir.”
“Genç İşsizliği, İnsan Kaynağı İsrafını da İfade Etmektedir”
Türkiye’nin büyüyen genç nüfusunun büyük bir fırsat olduğunu ifade eden Söylemez, genç işsizlik oranlarının endişe verici boyutlara ulaştığını belirterek, "Genç işsizlik oranı, geniş tanımlı işsizlikte yüzde 25-26 seviyelerine ulaşmış durumda. Bu, yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda önemli bir insan kaynağı israfını da ifade etmektedir.” dedi.
Söylemez, genç işsizliği çözmek için devletin ve özel sektörün atması gereken adımları şöyle sıraladı:
"Stratejik sektörlerde sürdürülebilir yatırımlar yapılmalı. Hukuk devleti ilkesini güçlendiren, güvenilir ve liyakatli kadrolar tarafından yürütülen bir istihdam politikası hayata geçirilmeli. Ayrıca, sosyal adaleti gözeten bir vergi sistemi oluşturularak gelir dağılımı dengelenmelidir."
Gençlerin iş gücüne kazandırılmasının yalnızca bireysel bir mesele olmadığını vurgulayan Söylemez, bu durumun Türkiye’nin kalkınması için kritik önemde olduğunu söyleyerek, “Genç işsizliği, bireysel bir mesele olmanın ötesinde, Türkiye'nin kalkınması ve sürdürülebilir geleceği için çözülmesi gereken temel bir sorundur. Bu nedenle, bütüncül bir yaklaşımla gençlerin iş gücüne kazandırılması hem bireysel hem de toplumsal refah açısından büyük önem taşımaktadır.” şeklinde konuştu.
"Yabancı Sermaye için Hukuk Devleti Güvencesi Şart"
Söylemez, yabancı sermayenin Türkiye’ye çekilmesinde güven ortamının kritik rol oynadığını ifade ederek, mevcut durumu şu sözlerle değerlendirdi:
"Yabancı yatırımcılar öncelikle istikrar ve güven arar. Ancak Türkiye’de ekonomik politikaların tutarsızlığı, ani kararlar ve sıkça değişen yönetim anlayışı bu güven ortamını zedeliyor. Hukuk devleti ilkelerinin tam anlamıyla uygulanması, yargı bağımsızlığının tesis edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde kimse uzun vadeli yatırımlar yapmak istemez."
Türkiye’nin jeopolitik avantajlarının büyük bir fırsat sunduğunu vurgulayan Söylemez, mevcut eksiklere de şu şekilde dikkat çekti:
“Türkiye'nin aslında çok büyük avantajları var. Jeopolitik olarak bir ayağı Avrupa’da, bir ayağı Asya’da olan, stratejik açıdan dünyanın merkezi sayılabilecek bir konumdayız. Ayrıca, güçlü ihracatçılarımız ve yetişmiş bir insan gücümüz var. Ancak, bu avantajlar demokratik bir istikrar ortamı olmadan tam anlamıyla değerlendirilemiyor. Demokratik değerlerin zayıflaması, liyakatli yönetim kadrolarının eksikliği ve teknolojik yatırımların yetersizliği, yabancı sermayeyi caydırıyor. Eğer bu sorunlar çözülürse, Türkiye bir çekim merkezi haline gelebilir.”
Türkiye’nin Potansiyeli Büyük ama Kararlı Adımlar Şart
Türkiye’nin genç nüfusunun ve stratejik konumunun büyük bir potansiyel sunduğunu dile getiren Söylemez, bu potansiyelin değerlendirilmesi için somut adımlar atılması gerektiğini vurgulayarak konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ticari ilişkilerinin sürdürülebilir olabilmesi için belirli stratejiler izlenmelidir. Avrupa Birliği’ne coğrafi yakınlık, Türkiye’ye önemli ticaret avantajları sunmaktadır. Gümrük Birliği çerçevesinde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yaptığı ihracat, ithalatından daha fazla olup bu durum Türkiye için önemli bir fırsat yaratmaktadır. Avrupa, Türkiye’nin ihracat yaptığı en büyük pazarlar arasında yer almaktadır. Özellikle otomotiv yan sanayi, elektronik ve tekstil gibi sektörlerde rekabet gücümüz oldukça yüksek. Bu güçlü pozisyonumuzu koruyabilmek için uzun vadeli ve stratejik bir yol haritası izlememiz gerekmektedir. Ancak en büyük zayıflığımız, enerji bağımlılığımızdır. Türkiye, enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 90’ını ithal etmektedir. Bu, enerjinin çeşitlendirilmesi ve daha bağımsız hale gelinmesi gerektiğini göstermektedir.
Avrupa Birliği, karbon ayak izini azaltmaya yönelik önemli adımlar atmaktadır ve yeşil enerji konusuna büyük önem vermektedir. Türkiye’nin bu süreçte Avrupa ile olan ticaret ilişkilerini sürdürülebilir kılabilmesi için bu normlara uyum sağlaması şarttır. Türkiye’nin güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve jeotermal enerji gibi yenilenebilir enerji kaynakları açısından büyük bir potansiyeli bulunmaktadır. Ancak bu potansiyelin hayata geçirilmesi için planlı yatırımlar gerekmektedir.”
"Dijital Paralar Ekonomiyi Değiştiriyor"
Dijital para birimlerinin dünya çapında hızla yayıldığını belirten Hasan Ufuk Söylemez, bu gelişmenin çeşitli nedenlerini ve etkilerini şu sözlerle açıkladı:
"Dünya genelinde dijital para birimlerinin yükselişi, özellikle son yıllarda büyük bir ivme kazandı. Bu sürecin hızlanmasında, ABD Başkanı Trump'ın dijital paralara olan sıcak yaklaşımının etkisi oldu. Ancak dijital paralar, sadece bir tasarruf aracı ya da değişim değeri olarak görülmemelidir. Blockchain teknolojisinin sağladığı altyapı sayesinde, bu sistemler gelecekte daha geniş kitlelere ulaşacak ve önemli bir ekonomi unsuru haline gelecektir."
Söylemez, dijital paraların yaygın kullanımının önündeki engellere de dikkat çekerek "Bugün dijital para birimlerinin çoğu, devlet garantisinden yoksun olduğu için güvenilirlik ve kullanım kolaylığı bakımından sınırlı kalıyor. Kullanıcıların şifrelerini unuttuğu ya da dijital varlıklarını kaybettiği durumlar, bu sistemlere olan güveni azaltıyor. Ancak uluslararası düzenlemelerle bu sorunların üstesinden gelinebilir." dedi.
Özellikle Türkiye’nin dijital paralara uyum konusunda geciktiğine vurgu yapan Söylemez, şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye, ne yazık ki bu konuda geriden geliyor. Dijital para ve blockchain teknolojileri konusunda daha fazla düzenleme yapılması ve dünyadaki gelişmelerin yakından takip edilmesi gerekiyor.”
Önümüzdeki Yıllarda Türk Ekonomisini Neler Bekliyor?
Hasan Ufuk Söylemez, 2024 yılının Türkiye ekonomisi için zorlu geçtiğini belirterek, uygulanan politikaların yetersizliğine dikkat çekti. Söylemez, heterodoks politikalardan ortodoks politikalara geçiş yapılmasına rağmen, bu değişikliğin etkisinin sınırlı kaldığını ifade etti. Enflasyonun yüzde 75-80 seviyelerinden yüzde 45-50'ye düşmesi başarı olarak değerlendirilse de yeterli olmadığını vurgulayan Söylemez, Türkiye'nin Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslandığında çok daha yüksek enflasyon oranlarıyla karşı karşıya olduğunu ifade etti. Ayrıca, enflasyonun yüzde 30'un altına inmesinin 2024 yılı sonlarında bile olası olmadığını ve bunun halkın alım gücünü ciddi şekilde düşüreceğini belirtti. Söylemez, teknoloji, yenilenebilir enerji, otomotiv yan sanayi ve tarım gibi sektörlerde potansiyel büyümelerin görülebileceğini, ancak bu büyümelerin sürdürülebilir olması için yapısal reformlar ve ekonomik istikrar gerektiğini vurguladı.
Suriye’deki Gelişmeler, Türkiye’yi Nasıl Etkileyecek?
Son olarak Suriye’deki son gelişmelerin Türkiye ekonomisine olası etkilerini değerlendiren Söylemez, şu uyarılarda bulundu:
“Suriye’de yaşanan son gelişmeler, Türk ekonomisi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Güney sınırımızda PYD ve sözde bir ‘Kürdistan’ yapılanması, Türkiye için ciddi güvenlik tehditleri oluşturuyor. Bu durum, sınır bölgelerindeki ekonomik faaliyetleri olumsuz etkileyebilir ve yatırımcı güvenini sarsabilir. Türkiye’nin bölgedeki terörist yapılarla mücadele etmek zorunda kalması, ekonomik kaynakların bu alanda harcanmasına neden oluyor. Ayrıca, bölgedeki belirsizliğin devam etmesi, yerli ve yabancı yatırımcıları olumsuz etkileyebilir, bu da Türkiye'nin dış ticaretini ve genel ekonomik istikrarını zorlayabilir. Umarım, gelecekte bu hatalar tekrarlanmaz ve Türkiye'nin politikaları daha sürdürülebilir bir güvenlik ortamı yaratır.”