“Yaşamın ilk yılları, bir insanın hayatında en temel duyguların oluştuğu, adeta bir temel atma sürecidir” diyen Çocuk Gelişimi ve Özel Eğitim Uzmanı, Aile Danışmanı Yurdagül Tabakcı, ailenin bireyin bugünkü kişiliği üzerindeki etkilerini çarpıcı ifadelerle açıkladı.
"Yaşamın İlk Yılları, Bir Temel Atma Sürecidir"
Çocuk Gelişimi ve Özel Eğitim Uzmanı, Aile Danışmanı Yurdagül Tabakcı, yaşamın ilk yıllarının bir insanın kişilik gelişimindeki kritik önemine dikkat çekerek şunları söyledi:
“Yaşamın ilk yılları, bir insanın hayatında duygusal ve sosyal temelin atıldığı en kritik dönemdir. John Bowlby’nin Bağlanma Kuramı’na göre, bebekler hayatta kalabilmek için kendilerine bakım veren kişiyle bağ kurarlar. Bu bağlanma, bir çocuğun dünyayı nasıl algılayacağını ve gelecekteki ilişkilerinde nasıl davranacağını belirler. Örneğin, bir bebek acıktığında doyuruluyor, korktuğunda sakinleştiriliyorsa, dünyayı güvenilir bir yer olarak görür ve sağlıklı bir güven duygusu geliştirir. Ancak tam tersi bir durumda, yani ihtiyaçları karşılanmayan bir bebek, dünyayı tehlikeli ve güvensiz bir yer olarak algılamaya başlar.”
“Güven Duymak, Kendimize İnanmanın İlk Adımıdır”
Bireyin kendisine duyduğu güvenin, çocukluk yıllarında şekillendiğini vurgulayan Tabakcı, ebeveynlerin tutumlarının bu süreçte belirleyici olduğunu ifade ederek, “Kendine güven duygusu, yaşamın ilk birkaç yılında çocuğun çevresinden gördüğü güvenle birlikte gelişir. Eğer bir bebek ağladığında sakinleştirilmiyor, ihtiyaçları tutarlı bir şekilde karşılanmıyorsa, dünyayı güvenilmez bir yer olarak algılar. Böyle bir çocuk, ileriki yaşamında da insanlara güvenmekte zorlanır ve bu durum onun özgüvenini de zedeler. Kendine güvenmek, aslında çevresine güven duymakla başlar.” dedi.
Tabakcı, kaygılı ebeveynlerin çocuklar üzerindeki etkisine de değindi:
“Annenin kaygılı bir yapıda olması, bebeğe doğrudan yansır. Sürekli endişeli, huzursuz ve panik haldeki bir anne, bu kaygıyı istemeden de olsa bebeğine aktarır. Böyle bir durumda çocuk, dünyanın belirsizliklerle dolu, güvensiz bir yer olduğunu hisseder. Bu his, çoğu zaman hayat boyu sürebilir. Ebeveynin tutarlı, sakin ve güven verici bir tutum sergilemesi, çocuğun sağlam bir güven duygusu geliştirmesinde hayati bir öneme sahiptir.”
“Gerçek Sevgi, Sözlerin Ötesindedir”
Tabakcı, sevginin çocuk gelişimindeki yeri ve önemine dikkat çekerek, sevginin yalnızca sözle ifade edilmemesi gerektiğini belirterek, “Gerçek sevgi, sadece ‘Seni seviyorum’ demekle sınırlı kalmamalıdır. Bir çocuğu sevdiğinizi göstermek, onun ihtiyaçlarını anlamayı ve ona değer vermeyi gerektirir. Örneğin, resim yapmayı seven bir çocuğu desteklemek, onun bu ilgisini geliştirmesi için teşvik etmek, sevginin somut bir göstergesidir. Sevgi dolu ebeveyn, çocuğunu olduğu gibi kabul eder, bireysel özelliklerine saygı gösterir ve onu geliştirmek için elinden geleni yapar. Bu, çocuğun hem kendine olan güvenini artırır hem de aile bağlarını güçlendirir.” dedi.
“Sınırlar, Çocuğa Güvenli Bir Alan Sunar”
Ebeveynlerin çocuklarına sınır koymasının, onların sağlıklı gelişimi için vazgeçilmez bir unsur olduğunu vurgulayan Tabakcı, sınırların tutarlı ve dengeli olması gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu:
“Çok katı kurallarla büyüyen çocuklar, hata yapmaktan korkar ve özgüven geliştiremezler. Sürekli kontrol edilen, kendi kararlarını verme şansı tanınmayan bir çocuk, bağımsız düşünme becerisi kazanamaz. Buna karşılık, hiçbir sınır konulmayan çocuk ise rehberlikten yoksun kalır ve sorumluluk almayı öğrenemez. Bu nedenle ebeveynler, çocuklarına güvenli bir alan sunarken, tutarlı ve adil bir sınır çerçevesi de oluşturmalıdır.”
Tabakcı, ebeveynler arasındaki tutarsızlığın çocukların duygusal dünyasında karmaşa yarattığını da sözlerine ekleyerek, “Anne bir davranışı desteklerken baba aynı davranışı eleştirirse, çocuk kafa karışıklığı yaşar. Tutarsız ebeveyn tutumları, çocukların kendilerini güvende hissetmesini engeller. Oysa çocuklar, ebeveynlerini bir bütün olarak görme ihtiyacı duyar. Ebeveynlerin uyum içinde hareket etmesi, çocuğun sınırları anlamasını ve bu sınırlar içinde güvenle hareket etmesini sağlar.” şeklinde konuştu.
“İyi Ebeveyn, Kendi Hayatını Sürdürebilen Bireydir”
İyi ebeveynliğin, çocuğun gelişimi üzerinde doğrudan etkili olduğunu belirten Tabakcı, bu konuda ebeveynlere şu mesajı verdi:
“İyi bir anne ya da baba, önce kendi hayatını sürdürebilen, kendine saygılı bireylerdir. Kendisini gerçekleştirmiş bir ebeveyn, çocuğunu da birey olarak görür ve onun haklarına saygı duyar. Örneğin, kendi hedeflerini takip eden ama çocuğunun ihtiyaçlarını da göz ardı etmeyen bir anne, çocuğuna doğru bir rol model olur. Bu, çocuğun bireysel değerlerini bulmasına ve özgüvenli bir birey olarak yetişmesine katkı sağlar.”
Yaşamın ilk yıllarının önemine dikkat çeken Tabakcı,“Çocuğun temel güven duygusunu kazanması, ileriki yaşamındaki ilişkilerini, mutluluğunu ve yaşam kalitesini doğrudan etkiler. Sevgi dolu, tutarlı ve saygılı ebeveyn tutumları, çocukların sağlıklı ve mutlu bireyler olarak yetişmesinin en güçlü anahtarıdır.” dedi.
"Çocuklukta Yaşadıklarımız Yetişkinliğimizi Şekillendiriyor"
Çocuk Gelişimi ve Özel Eğitim Uzmanı, Aile Danışmanı Yurdagül Tabakcı, aile yapısının bireylerin kişiliği üzerindeki etkilerini vurguladı. "Bugün nasıl bir yetişkin olduğumuz, büyük ölçüde çocukluk döneminde yaşadıklarımız ve aldığımız desteklerle şekillenir. Sağlıklı bir çocukluk geçirme şansı bulamayan bireyler, kendilerini başkaları üzerinden tanımlama eğilimindedir" diyen Tabakcı, bu durumun kişilerin psikolojik yapısını nasıl etkilediğini açıkladı.
Bağımlılık ve Kontrol Sorunları
Yurdagül Tabakcı, bağımlılığın bireyler üzerindeki etkilerini açıklarken, bu kişilerin genellikle kendi değerlerini içsel kaynaklardan değil, başkalarının onayından almaya çalıştığını ve bunun da onları psikolojik olarak başkalarına bağımlı hale getirdiğini söyledi. Bu tür bireylerde, eleştiriye karşı aşırı duyarlılık ve başkalarının başarılarını kıskanma gibi özelliklerin sıkça görüldüğünü belirtti. Ayrıca, kendi potansiyellerine güvenmek yerine sürekli başkalarından rehberlik ya da onay bekleyen bireylerin mükemmeliyetçi bir yapıya girebileceğini vurguladı. Tabakcı, şüpheci bir yapıya sahip olmanın ve başkalarına güvenmekte zorluk çekmenin de bu kişilerin yaygın özellikleri arasında olduğunu ifade etti. Kontrolü elden bırakmanın ise, bu bireyler için oldukça zor olduğunu ekledi.
Aile Modelinin Birey Üzerindeki Rolü Nedir?
Yurdagül Tabakcı, çocuklukta deneyimlenen aile dinamiklerinin, yetişkinlikte bireylerin ilişkilerini ve kişiliklerini nasıl şekillendirdiğini şu sözlerle açıkladı:
“Her birey, hayatındaki deneyimlerden ve sahip olduğu imkanlardan yola çıkarak, tanıdığı ve alışkın olduğu aile modeline benzer bir yapı oluşturma eğilimindedir. Bu durum, çocukluk dönemindeki aile dinamiklerinin bireyin yaşamında ne kadar etkili olduğunu açıkça gösterir. Örneğin, sevgisiz bir ortamda büyüyen erkek çocuklarının, ileriki yaşamlarında duygusal olarak soğuk kadınlarla evlenme eğiliminde oldukları sıklıkla gözlemlenmiştir. Bu durum, bireyin çocuklukta edindiği bağlanma biçimlerini yetişkinlikte tekrar etmesiyle ilgilidir. Sevgiye ulaşamayan ya da onu ifade etmekte zorlanan bireyler, kendilerini rahat hissettikleri benzer ilişkileri arar. Böylece, çocuklukta gördükleri eksiklikler nesiller boyunca yinelenir.”
Ebeveynlerin Yetiştirme Tarzları
Ebeveynlerin, çocuklarının sorumluluklarını yerine getirmelerini engelleyen tutumları, onların bağımsızlık gelişimini olumsuz etkileyebileceğine işaret eden Tabakcı, “Örneğin, çocuğun ödevini onun yerine yapan bir ebeveyn, aslında çocuğun sorumluluk duygusunu geliştirmesine engel olur. Bu tür bir ortamda büyüyen çocukların, kendi yaşamlarını yönlendirme becerisinden yoksun kalma ihtimali çok yüksektir. Zorluklarla başa çıkma deneyimi olmadığından, bu bireyler sürekli başkalarının rehberliğine ihtiyaç duyar ve bağımsız hareket edemez.” dedi.
Benzer şekilde, çocuklarının karşılaştığı her engeli ortadan kaldıran ebeveynlerin, istemeden de olsa çocuklarını bağımlı hale getirebileceğini belirten Tabakcı, "Çocuğunun okulda yaşadığı en ufak bir anlaşmazlıkta hemen müdahale eden bir ebeveyn, çocuğun kendi başına iletişim ve çözüm becerilerini geliştirmesini engeller" diye konuştu.
Ailedeki Roller ve Kişilik Gelişimi
Tabakcı, aile içindeki rollerin bireylerin gelişimi üzerindeki etkisini şu şekilde açıkladı:
“Aile içindeki rollerin doğası da bireyin gelişimi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Eğer bu roller katı ve değişmez bir yapıya sahipse, bireyler dünyayı dar bir çerçeveden görme eğilimindedir. Örneğin, ‘Anne ev işlerini yapar, baba çalışır’ gibi kesin çizgilerle belirlenmiş bir aile ortamında büyüyen çocuklar, yaşamda karşılaştıkları alternatif durumlara uyum sağlamakta zorlanabilir. Bu bireyler, esneklik gerektiren durumlarda kararsızlık ya da stres yaşayabilir ve sabit fikirli bir kişilik geliştirebilir. Ancak, aile içindeki roller esnek olduğunda bireyler, olaylara çok daha geniş bir perspektiften bakar. Örneğin, ev işlerinde ortak sorumluluk alan bir ailede yetişen çocuk, sadece toplumsal cinsiyet rollerine değil, bireysel ihtiyaçlara ve adalete odaklanmayı öğrenir. Böyle bireyler, farklı bakış açılarını anlamaya daha yatkın olur ve hoşgörülü kişiler olarak yetişir.”
Sağlıksız Aile Ortamlarının Kimlik Gelişimine Etkisi Nasıldır?
Tabakcı, sağlıksız bir aile ortamında çocuğun kimlik gelişiminin engellendiğine dikkat çekti. "Sağlıksız bir aile ortamında, çocuğun bireysel kimliğini geliştirmesi genellikle engellenir. Bu tür ailelerde otorite figürü, çocuğun bağımsız hareket etmesine karşı çıkar" diye konuşan Tabakcı, çocukların, kendi arkadaş çevrelerini seçmeleri ya da farklı bir meslek hayali kurmaları durumunda, otoritenin olumsuz tepkiler verdiğini belirterek konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Örneğin, çocuk kendi arkadaş çevresini seçmek istediğinde ya da farklı bir meslek hayali kurduğunda, otorite tarafından ‘Bizi hayal kırıklığına uğratıyorsun’ gibi ifadelerle karşılaşabilir. Bu tür bir baskı, çocuğun bağımsız kimlik oluşturma çabalarını bastırır. Çocuk, otoritenin beklentilerine uymadığı zaman cezalandırılır ve bu da onun kendini ifade etme cesaretini kırar. Sağlıksız ailelerde en yaygın savunma mekanizmalarından biri, sürekli kontrol ve denetimdir. Örneğin, çocuğun mesajlarını okumak, sosyal medya hesaplarını kontrol etmek ya da onun her hareketini takip etmek gibi davranışlar, bireyin özgüvenini zedeler ve bağımsızlık hissini yok eder. Böyle bir ailede büyüyen birey, yetişkinlikte de sürekli izlenme ya da onaylanma ihtiyacı duyar.”