İlk olarak 1990'larda jeolog Taylor Griffith tarafından keşfedilen bu olağanüstü fenomen, buzulun adını 'Taylor Buzulu' olarak değiştirmesine yol açtı. Griffith, şelalenin renginin buzulda alg çiçeklenmelerinin etkisiyle ortaya çıktığını öne sürdü. Ancak, bu hipotez hiçbir zaman tam anlamıyla doğrulanamadı.
Son yıllarda yapılan yeni araştırmalar, Kanlı Şelaleler'in sırrını çözmeye yönelik önemli adımlar attı. Alaska Fairbanks Üniversitesi'nden bir araştırma ekibi, Taylor Buzulu'nun altında büyük bir tuz ve demir içeriğine sahip yeraltı suyu ağı buldu. Bu bulgular, şelalenin rengini açıklamak için önemli bir temel sundu. Araştırmacılar, şelalenin renginin sudaki yüksek demir konsantrasyonundan kaynaklandığını belirledi. Demir atomlarının oksijene maruz kalmasıyla oksitlenerek kırmızımsı bir renk aldığı ve bu süreçte demir oksit ya da pas oluştuğu tespit edildi.
Radyo yankı sondaj teknolojisini (RES) kullanarak yapılan taramalarda, araştırmacılar buzulun altındaki karmaşık tuzlu su ağını inceleyerek tuzlu suyun doğasını ve akışını anlamaya çalıştı. Elde edilen sonuçlar, tuzlu su ağının Taylor Buzulu'nun sonundan 5 kilometre yukarıya kadar yayıldığını gösterdi. Ayrıca, tuzlu suyun buzulun altındaki çatlaklardan ve yarıklardan geçerek şelalelere ulaşmasının yaklaşık 1,5 milyon yıl sürdüğü vurgulandı.
Bu araştırmada ayrıca tuzlu suyun kaynağı da belirlendi. Buzulun altında yer alan bir göl, yüksek tuz oranı ve demir içeren mineralleri biriktirerek suyun donmasını önlüyor ve tuzlu suyun buzul altındaki çatlaklardan sabit bir şekilde hareket etmesine olanak tanıyor. Bu, Kanlı Şelaleler'in sürekli olarak kanlı rengini korumasını sağlayan bir mekanizma olarak değerlendiriliyor.
Araştırma ekibi ayrıca buzulun altında, Dünya'nın ilk dönemlerindeki yaşam koşullarına benzer sert iklimlerde oksijensiz ortamda yaşayan mikrobiyal topluluklar keşfetti. Bu bulgular, yaşamın sadece Dünya'da değil, diğer gezegenlerde de var olma olasılığını düşündürüyor.
Kanlı Şelaleler'in sırrı, uzun yıllar süren araştırmalar ve yenilikçi teknolojiler sayesinde nihayet çözülmüş oldu. Bu keşif, hem Antarktika'nın gizemli doğasını hem de dünya dışı yaşamın olasılığını anlamada önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
