Sevdenur NAMALAN'ın 28 Mart 2023 tarihli yazısı: Cumhuriyet’in kültürümüze katkıları

Cumhuriyet’imizin kurucusu, en büyük Türk milliyetçisi olan Mustafa Kemal Atatürk’e göre millet, aynı kültürden insanların oluşturduğu toplumdur. Kısaca millet olmanın temel unsuru “ortak kültürdür.” Atatürk’ün dil, tarih ve güzel sanatlar konuları üzerinde önemle durmasının nedeni de budur. Köklü milletimizin tarihini aydınlığa çıkartmak adına Atatürk’ün önayak olması ile 1930’da “Türk Tarihinin Ana Hatları” yayımlandı. Atatürk’ün direktifi ile 12 Nisan 1931’de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” kuruldu ve dört ciltten oluşan bir “Genel Tarih” yayımlanarak ağırlık Türk tarihine verildi. Cemiyet, 1936’da ise “Türk Tarih Kurumu” adını aldı.

Dil de, milli birlik ve beraberliğin koruyucusu, milli kültürün diğer bir başlıca unsurudur. Osmanlı dili zamanla öyle bir hâle gelmişti ki yazılan bir şeyi ne Arap ne Acem ne de Türk anlayabiliyordu. Ömer Seyfettin, Ali Canip Gökalp ve arkadaşlarının 1911’de “Genç Kalemler”de sürdürdüğü mücadeleye Atatürk sahip çıkmış, “Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir” diyerek daha sonra 1936’da “Türk Dil Kurumu” adını alan “Türk Dili Tetkik Cemiyeti”ni kurdurmuştur. Türk dili, milleti ayıran değil, kaynaştıran bir niteliğe kavuşmalı, çağdaş uygarlığın gereği bütün kavramları karşılayan zengin bir kültür dili hâline gelmeli diye düşünen Atatürk, dil çalışmalarını bu amaçla başlatmış, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesini, Dil Kurumunu bunun için kurmuş, Dil Kurultayı’nı bunun için toplamıştı.

“Milli kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkartacağız” diye Cumhuriyet’in 10. yılında konuşan Atatürk, güzel sanatlara verdiği önemi şöyle açıklıyordu: “Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Memleketimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini milli birlik duygusunu devamlı olarak ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek de milli ülkümüzdür.” Kültür alanında, hem çağdaşlaşarak kendi tarihi köklerimizden beslenmek hem de millileşerek dünyaya açılmamız şarttı. Kültür kalkınmasının aşamalarından biri de güzel sanatlar alanında atılacak atılımlardı. “Güzel sanatlarda başarılı olmayan milletlerin, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatı ile tanınmaları imkânsızdır” diyen Atatürk, Mart 1923’te, Cumhuriyet’in ilanından önce, yaptığı bir konuşmada; ülkenin önemli bölgelerinde konservatuarlar, modern kitaplıklar, güzel sanat sergileri ve müzeler kurmaktan bahsediyor. “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” diyordu.

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı “beşeri sermaye”nin yaratılmasında ve niteliğinin belirlenmesinde dil-kültür ilişkisinden yola çıkmıştır. Her konuda olduğu gibi Atatürk, dil politikaları ve kültürü oluştururken de bilimi en gerçek yol gösterici olarak benimsemiştir. Yaz tatillerini bir yabancı dil öğrenmeye ayıracak kadar, kendi kurduğu başkentte öncelikle pek çok dünya dilini öğreten bir fakülte açacak kadar evrensel düşünürken yurt dışından davet ettiği öğretim üyelerini Türkçe öğrenmeye teşvik edecek kadar da milli düşünüyordu. Atatürk’ün bunca uğraşları ve emekleri sebebiyle Türk kültürünün temelleri onun döneminde atılmıştır. Atatürk, halkçılığa, milliyetçiliğe, laikliğe önem göstererek çağdaş bir toplum oluşturmayı hedeflemiş, yeni bir kültür anlayışı yaratmak istemiştir.