ticarihayat.com yazarlarımızdan, elektronik yüksek mühendisi ve TÜSİAV İstanbul İl Koordinatörü Begüm Öncü’nün bu haftaki konuğu, beslenme ve diyet uzmanı Emel Zalaltuntaş oldu.

Begüm Öncü, aynı zamanda Türk Sanayici ve İş Adamları Vakfı’nda sağlıklı yaşam platformu başkanı olan diyetisyen Emel Zalaltuntaş ile sağlıklı beslenme, çağımızın hastalığı obezite, suyun hayatımızdaki yeri ve sivil toplum gönüllüsü olarak yaptığı işler üzerine bir röportaj gerçekleştirdi.

Begüm Öncü (B.Ö.): Bu haftaki konuğum, beslenme ve diyet uzmanı diyetisyen sevgili Emel Zalaltuntaş. Emel hanım aynı zamanda bir sivil toplum gönüllüsü. TÜSİAV Türk Sanayici ve İş Adamları Vakfı’mızda mütevelli heyet üyesi, platformlardan sorumlu koordinatör ve sağlıklı yaşam platformu başkanı olarak görev yapıyor. Sevgili Emel Hanım, röportajımıza başlarken sizi biraz tanıyabilir miyiz, akademik ve mesleki kariyerinizden bahsedebilir misiniz?

Emel Zalaltuntaş (E.Z.): 1981 yılında Ankara’da doğdum. 2006 yılında Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünden mezun oldum. Mezun olduktan sonra İbni Sina Hastanesi ve Ulucanlar Göz Hastanesinde kurum diyetisyeni olarak toplu beslenme sisteminde hizmet verdim. 2011 yılında KPSS sınavı ile Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine diyetisyen olarak atandım. Hastanede kurum, poliklinik ve klinik diyetisyeni olarak her alanda ve tüm yatan hasta servislerinde çalıştım. Devlette geçen 10 yıllık hizmet süremin büyük bir kısmını endokrin hastalarına poliklinik hizmeti vererek geçirdim. 2021 yılında pandemi nedeniyle görevimden istifa ettim. Hedefim kendi beslenme ve danışmanlık ofisimi açmaktı. Ancak aradan geçen uzun yıllar nedeniyle mesleki olarak yenilikleri takip etmek amacıyla, Fonksiyonel Tıp ve Bütüncül Tıp Diyetisyenliği eğitimleri aldım. Aynı zamanda danışanlarıma daha iyi hizmet verebilmek için kişisel dönüşüm programları olan Back To The Origin Academy, Finger Prints Of The  Soul ve Ustalık Okulu, İnsan  eğitimlerini aldım. 2021 yılında almaya başladığım bu eğitimlerin her biri 1 yıl sürmekle birlikte üç yılda tamamlandı. Artık hem mesleki olarak, hem de aldığım kişisel dönüşüm programları nedeniyle danışanlarıma daha iyi hizmet verebileceğime inanarak 2022 Aralık ayında Diyetisyen Emel Zalaltuntaş Beslenme ve Danışmanlık ofisimi açtım ve aktif olarak hizmet veriyorum.

(B.Ö.): Emel Hanım, günümüzde sağlıklı beslenme kavramı oldukça ön planda. Bu bağlamda farklı beslenme çeşitleri öne çıkıyor. Vegan, aralıklı oruç, glutensiz beslenme ya da kalori hesaplaması yapılarak kişiye özel diyet listeleri oluşturuluyor. Bu çeşitliliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Sağlıklı beslenme hakkında neler düşünüyorsunuz?

(E.Z.): En doğru beslenme, kişiye özel beslenme biçimi diyebiliriz. Biz diyetisyenler kişiye özel beslenme programı hazırlarken kişinin yaş, cinsiyet, fiziksel aktivite, laboratuvar sonuçları, var olan kronik veya otoimmün hastalıkları, gıda alerjileri ve gıda intoleransları olup olmadığına bakıyoruz. Dolayısıyla şu beslenme modeli doğrudur demek pekte doğru sayılmaz. Tüm bu detaylar göze alınarak, kişinin biyokimyasal verilerine bakarak, gerekiyorsa doktorun ön gördüğü ilaç veya gıda takviyesi tedavisi ile vücutta biyokimyasal olarak var olan eksiklikleri veya fazlalıkları düzeltmek, yeterli ve dengeli beslenme programı oluşturarak kişiyi ideal kiloya getirmek gerekir. İdeal kilo sadece tartıda görülen sonuç olarak düşünülmemelidir. Kilo kaybederken, hedef kas ve kemik kitlesini korumak ve arttırmak, yağ kitlesini de azaltarak olması gereken aralığa getirmektir. Maalesef günümüzde insanlar şok diyetler uygulayarak kısa sürede fazla kilo kaybetmek istiyorlar. Sağlık açısında haftalık verilen 500 -1000 g kilo kaybı uygun olandır ve idealdir. Önemli olan bu kaybın kas ve su kaybı olmamasıdır.

(B.Ö.): Peki, Emel Hanım, son dönemde obezite ülkemizde ve dünya genelinde önemli bir sorun haline geldi. Özellikle genç nüfusta daha yaygın durumda. Çağımızın hastalığı obeziteyle ilgili siz bir diyetisyen olarak ne düşünüyorsunuz? Bu konuda bizimle hangi tavsiyeleri paylaşmak istersiniz?

(E.Z.): Sağlıklı beslenmenin öneminin artması aslında çok önemli çünkü obezite önemli bir halk sağlığı sorunudur. Obezite bir hastalıktır ve birçok kronik hastalığın kök sebebidir. Bu durum hem kişinin yaşam kalitesini düşürür hem de ülkemizin sağlık sistemi için yüktür. Özellikle ekonomik koşullar düşünüldüğünde sosyoekonomik durumu iyi olmayan ailelerde görülen obezitenin sebebi, ekmek, pilav, makarna, hamur işi gibi karbonhidrat tüketimine bağlıdır. Ancak sosyoekonomik durumu daha iyi olan ailelerde ki sorun ise fast food tüketiminin artması, arkadaşlar arasında etkileşim ve popüler sayılan yiyecek ve içeceklerin tüketilmesi diyebiliriz. Reklam sektörü oldukça gelişmiş olması ve sosyal medyanın da etkisi ile çokta sağlıklı olmayan besinlerin tüketim sıklığının artması obezite açısından bir sebep olarak düşünülebilir. Kültürümüzde de var olan akşam yemeklerini ailece yemek ve sofralarda sağlıklı yiyeceklere yer vermek etkili olacaktır diye düşünüyorum. Günümüzde gençler dış mekanlarda sosyalleşmek amacıyla çok vakit geçiriyorlar bu durum aç olmasalar bile bir şey yeme, içme ihtiyacı doğuruyor birde teknoloji ellerinin altında olunca fiziksel aktivite düzeylerinin oldukça düşük olması obezite açısında zemin hazırlıyor.

(B.Ö.): Birazda su konusuna değinmek istiyorum Emel Hanım. Suyun hayatımızda önemli bir yeri var, ancak ülke olarak çok fazla tüketmiyoruz. Su içmek yerine alternatif olarak çay, kahve, meyve suları gibi içecekler çoğunlukla tercih ediliyor. Bu bağlamda bireyler, optimum su içme ihtiyaçlarını nasıl belirleyebilirler? Özellikle yaz aylarında tüketilmesini tavsiye ettiğiniz içecek önerileriniz var mı?

(E.Z.): Günlük su tüketimini ağırlığınızı 0.33 ile çarparak bulabilirsiniz. Fakat su yerine tüketilen kafeinli, asitli, şekerli ve alkollü içecekler vücudumuzda daha çok hücre içi sıvı kaybına sebep olurlar ve biz bunun sonucunu ödem, vitamin ve mineral kaybı olarak görürüz. Yaz aylarında koyu yeşil yapraklı, limonlu, soğuk içecekler alternatif olabilir. Ben taze sıkılmış meyve sularını çok önermiyorum. Çünkü bir bardak meyve suyu elde etmek için neredeyse üç porsiyon meyve kullanılıyor. Ayrıca emilime hazır olduğu için kan şekerinde ani yükselişe sebep oluyor. Bu sebeple sebze smoothielerinin içine belki yarım porsiyon kullanılarak tüketilebilir ya da günde 1 veya en fazla 2 porsiyon normal meyve olarak tüketilebilir. Hem posa kaynağı olur, hem de kan şekerini hızlı yükseltmez.

Çocuklar Solunum Yolu Enfeksiyonlardan Nasıl Korunur? Çocuklar Solunum Yolu Enfeksiyonlardan Nasıl Korunur?

(B.Ö.): Birazda sivil toplum gönüllüsü olarak yaptığınız işlerden bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz üzere ben de TÜSİAV Türk Sanayici ve İş Adamları Vakfı’nda İstanbul İl Koordinatörü olarak görev yapmaktayım. Ülkemize fayda sağlamak ve katma değer kazandırmak adına gönüllü olarak röportajlar yapıyorum ve köşe yazıları yazıyorum. Bu görevim doğrultusunda ülkeme farkındalık ve bilgi paylaşımı sağlıyor olmaktan mutluluk duyuyorum. Siz de TÜSİAV çatısı altında sivil toplum çalışmalarında aktif görevlerde bulunuyorsunuz. Bir sivil toplumcu olarak ülkemizdeki sivil toplum bilincini nasıl değerlendiriyor sunuz, sivil toplum kuruluşları hakkında görüşlerinizi öğrenebilir miyim?

(E.Z.): Türk Sanayici ve İş Adamları Vakfı’nın kurucusu olan Sn. Veli Sarıtoprak sayesinde sivil toplum kuruluşları ne yapar, öğrenmiş ve içine girmiş bulundum. Ben TÜSİAV’da Mütevelli Heyet Üyesiyim, Platformlardan Sorumlu Koordinatörüm, aynı zamanda da Sağlıklı Yaşam Platformu başkanıyım. Kendi mesleğimle alakalı olarak vakfımızı temsil ederek iki gazetede köşe yazıları yazıyorum. Amacım bu yazılar ile toplumda sağlıklı yaşam ile ilgili farkındalık yaratmak. Ayrıca vakfımız için en önemli kavramlardan biri vefa ödülü törenlerimiz var. Geçen yıl Başkent Üniversitesi’nde bu yıl da Hacettepe Üniversitesinde sağlık alanında bu ülkeye hizmet etmiş, değer katmış profesörlerimize ödül törenleri düzenleyerek onlara teşekkür etme şansı yaratıyoruz. Yine üniversitelerle iş birliği yaparak, mesleki eğitimler vererek de katkı sunmaya çalışıyoruz. Bence sivil toplum kuruluşları çok önemli ve içinde yaşadığı toplum için ben ne yapabilirim düşüncesinde olan herkesin yapabileceği bir şey mutlaka vardır diye düşünüyorum. Çünkü bu kuruluşlarda yapılan tüm işler ekip işi ve birlikten kuvvet doğrar sözü tamda bu kuruluşlar için söylenebilir.

(B.Ö.): Bizimle değerli bilgiler paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Güzel bir röportaj gerçekleştirdik Emel Hanım. Kesinlikle bu bilgiler okuyucularımıza çok fayda sağlayacak. Röportajımızın sonunda son olarak neler söylemek istersiniz?

 (E.Z.): Öncelikle bu keyifli röportaj için ben de size çok teşekkür ederim. Bizler bir birey olsak da tıpkı bir puzzle gibi içinde bulunduğumuz toplumu oluşturuyoruz. Bu sebeple yaşantımız ile yaptıklarımızla bu toplumun şekillenmesini sağlıyoruz. Amacımız topluma fayda sağlayacak çalışmalarda ve girişimlerde bulunmak olmalıdır.

Kaynak: Haber Merkezi