Kıtlık sonrası, gelişen teknoloji sayesinde pek çok malın asgari insan emeğine gereksinim duyularak büyük miktarda üretilebildiği ve bu malların herkes tarafından çok ucuza hatta ücretsiz olarak elde edilebildiği teorik bir ekonomik atmosferi ifade eder.
Söz konusu senaryo bilhassa otomasyon, yapay zeka, robot teknolojisi ve diğer ileri düzey üretim tekniklerinin yaygınlaştırılmasıyla daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır. Bu senaryoya göre, gelişen teknoloji sayesinde üretim maliyetleri düşürülür, daha fazla mal ve ürün üretilir ve bu bolluk da fiyatlara olumlu yansır. İnsanlar böyle bir iktisadi tabloda her ürün için geçerli olmasa da çoğu ürüne erişmekte güçlük yaşamaz.
Bu kavramı kullanan düşünürler bolluğun her alanda ve her üründe olacağı iddiasında değildir. Fakat belirli temel gereksinimler için bolluk söz konusu olacağını iddia ederler. Bu yaklaşım teknolojideki hızlı değişim ve dönüşümü büyük ölçüde olumlu bir olgu olarak kabul eder. Çünkü makineler sayesinde insanlar ya daha az çalışacaklar ya da çalışmalarına hiç gerek kalmayacaktır. Üstelik üretimin hızı ve miktarı da yine teknolojinin ‘nimetleri’ olarak kabul edilen makineler tarafından artırılacaktır.
Bolluğun ve ucuzluğun herkesin yararına olacağını savunan bu model elbette çok farklı bakımlardan eleştirilebilir. Teknolojinin yararlarını ön plana çıkarırken getirebileceği riskleri büyük ölçüde göz ardı eden yaklaşımın ileri sürdüğü gibi bir bolluk olması durumunda bunun adil dağıtımı problemi ile karşılaşıp karşılaşılmayacağı ise başlı başına bir meseledir. Kıtlık sonrasında, üretim yelpazesinde çeşitlilik, ucuzluk, kolay erişim gibi unsurlara vurgu yapılsa da söz konusu dönemin siyasi ve kültürel bakımdan irdelenmesi önemlidir.