Likidite tuzağı, modern ekonomik teorilerde önemli bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bu durum, faiz oranlarının çok düşük seviyelere indiği ve para politikasının ekonomiyi canlandırmada etkisiz kaldığı bir dönemi ifade eder.
Likidite tuzağı genellikle ekonomik durgunluk veya deflasyon dönemlerinde meydana gelir ve merkez bankalarının para arzını yükseltme gayretlerinin ekonomik aktiviteyi harekete geçiremediği bir tabloya işaret eder.
Likidite tuzağı, genellikle Keynesyen ekonomi teorisi bağlamında tartışılır. John Maynard Keynes, likidite tuzağını ilk olarak 1930'lu yıllarda Büyük Buhran sırasında gözlemlemiş ve tanımlamıştır. Faiz oranlarının sıfıra yakın olduğu bu durumlarda, insanlar ve işletmeler, gelecekteki belirsizlikler ve ekonomik durgunluk sebebiyle para harcamak veya yatırım yapmak yerine nakit tutma refleksi gösterirler. Bu tercih, merkez bankalarının faiz oranlarını düşürerek ekonomiyi canlandırmak için attığı adımları etkisiz kılabilir.
Likidite tuzağına giren bir ekonomide, geleneksel para politikaları işlevsiz hale gelir. Normalde, merkez bankaları faiz oranlarını düşürerek borçlanmayı teşvik eder ve tüketim ile yatırımı artırır. Fakat faiz oranları zaten çok düşük veya sıfır olduğunda, daha fazla indirimin bir etkisi olmaz. Bu durumda, bankalar kredi vermek istemez, tüketiciler borçlanmak istemez ve işletmeler yeni yatırımlar yapmaktan kaçınır. Bu da ekonomik durgunluk anlamına gelmektedir.