Psikiyatrik hastalıklar, genellikle yüzeydeki semptomlarıyla tanımlanır ve değerlendirilir. Ancak bu semptomların altında derin kökler, anlamlı hikayeler ve bireyin yaşamının erken dönemlerinden itibaren birikmiş deneyimleri yatar. Çocukluk yaşantıları, bu hastalıkların ortaya çıkışında önemli bir rol oynar. Ancak psikiyatrik hastalıkları anlamak için semptomların ötesine bakarak bireyin hikayesini, yaşadığı travmaları ve geliştirdiği savunma mekanizmalarını anlamak gerekir.
Çocukluk Döneminin İzleri
Psikiyatrik rahatsızlıkların oluşumunda çocukluk yaşantıları belirleyici bir etkiye sahiptir. Bir çocuğun, temel bakımını sağlayan ancak duygusal olarak soğuk ve mesafeli bir anneyle büyüdüğünü düşünelim. Bu anne, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılarken, sevgi ve yakınlık göstermekte eksik kalır. Çocuk, annesinin sevgisine erişemediği her an, içinde bir boşluk hisseder. Bu boşluk, zamanla çocuğun kendi zihninde bir fantezi dünyası yaratmasına neden olabilir.
Bu fantezi dünyası, çocuğun kendisini güçlü, sevilen ve değerli hissetmesini sağlar. Ancak, bu mekanizma, çocuk için hayatta kalmayı sağlayan bir savunma olsa da yetişkinlikte büyük bir problem haline gelebilir. Bu "narsisistik fanus", bireyin dünyayla gerçek ve derin bir bağ kurmasını zorlaştırır. Sevgi ilişkileri kurmayı engeller ve bireyi yalnızlığa iter.
Travmanın Sessiz Çığlığı
Başka bir örnek, sürekli şiddetli kavgalara tanık olan bir çocuğun hikayesidir. Anne ve baba arasındaki kavgalar, çocuğun güvenlik duygusunu zedeler. Çocuk, her an bir çatışma çıkacakmış gibi diken üstünde yaşar. Bu korkuyu hafifletmek için "uslu" olmayı, sessiz kalmayı ve varlığını belli etmemeyi öğrenir. Fakat bu davranış kalıbı, yalnızca çocukluk döneminde değil, yetişkinlikte de bireyin kaygılarını besler.
Eğer çocuk aynı zamanda cinsel taciz gibi travmatik bir olay yaşıyorsa, bu deneyim, zaten zedelenmiş olan güven duygusunu daha da derinleştirir. Çocuk, kendi güvenliğini sağlamaktan başka bir çaresi olmadığını öğrenir. Bu savunma mekanizması, yetişkinlikte yüksek bir kaygı düzeyi, güvensizlik ve sürekli bir tehdit algısı olarak devam edebilir.
Savunma Mekanizmalarının İki Yüzü
Bir psikiyatrik semptom, ilk bakışta bireyin yaşamını zorlaştıran, hatta gereksiz gibi görünen bir olgu olarak değerlendirilir. Ancak bu semptomlar, geçmişte bireyi korumaya yönelik geliştirilmiş savunma mekanizmalarının bir parçasıdır. Örneğin, bir zamanlar duygusal olarak dayanabilmek için oluşturulan narsisistik yapı ya da dünyadan korunmak için geliştirilen kaygı, bireyin çocukluk döneminde işlevsel bir strateji olabilir.
Ancak birey büyüdükçe ve yaşam şartları değiştikçe, bu mekanizmalar işlevselliğini yitirir. Savunma mekanizmaları, artık bireyin hayatını kolaylaştırmak yerine, onun yaşam kalitesini düşüren bir "ağırlık" haline gelir.
Psikiyatrik Hastalıkların Hikâyesi
Psikiyatrik hastalıkların esas sebebini tek bir faktöre indirgemek mümkün değildir. Her bireyin hastalığının ardında benzersiz bir yaşam hikâyesi, acılar, travmalar ve bunlarla başa çıkmak için geliştirdiği yöntemler vardır. Bir semptomun, bir hastalığın, bir bozukluğun ardında insanın ruhsal evriminde bir anlam yatmaktadır.
İnsana dair hiçbir şey köksüz değildir. Bir psikiyatrik hastalık, yüzeyde sorun gibi görünse de, aslında geçmişin bir çözümüdür. Bu yüzden, her hastalık, her semptom, ardında keşfedilmeyi bekleyen derin bir hikaye barındırır. Bu hikayeyi anlamak, yalnızca semptomları iyileştirmekle kalmaz, bireyin kendisiyle ve geçmişiyle barışmasına da yardımcı olur.