Fransız düşünce dünyasının önde gelen isimlerinden ve modern feminizmin öncülerinden olan Simone de Beauvoir'un hayatı ve eserleri, kadın hakları mücadelesine yön vermiştir.
Paris'te 1908 yılında doğan Simone de Beauvoir, ailesinin geleneksel değerlerle yetiştirdiği bir kız çocuğuydu. Ancak kendi benliğini keşfetme sürecinde, ataerkil normlara karşı duruşunu sürdürdü. Eğitim hayatında önemli bir dönüm noktası, 1929'da Jean-Paul Sartre ile tanışması oldu. Bu tanışma, hem kişisel ilişkilerini hem de entelektüel yolculuğunu derinleştirdi.
Simone de Beauvoir'un kalemi, kadınların toplumsal ve bireysel özgürlükleri için bir kılıç gibi keskindi. Özellikle "İkinci Cins" adlı eseri, modern feminizmin temellerini atmış ve kadınların toplumdaki yerini bilimsel bir bakış açısıyla ele almıştır. De Beauvoir, kadınların sadece biyolojik cinsiyetlerine indirgenemeyeceğini, toplumsal normların ve baskıların altında ezilen varlıklar olmadıklarını savunmuştur.
Sartre ile olan ilişkisi ve diğer entelektüel çalışmalarıyla da tanınan De Beauvoir, varoluşçuluğun önemli isimlerinden biri olarak kabul edilir. Onun eserlerinde varoluşçu felsefenin izleri sıkça görülür.
Simone de Beauvoir'un ölümü, entelektüel dünyayı derinden sarsmış olsa da mirası sonsuza kadar yaşayacaktır. Hem feminist harekete hem de felsefi düşünceye yaptığı katkılar unutulmayacak ve gelecek nesiller için ilham kaynağı olmaya devam edecektir.
Paris'teki Seine Nehri üzerindeki köprü, onun anısına Simone de Beauvoir Köprüsü olarak adlandırılmıştır, böylece adı sonsuza kadar yaşayacaktır.