Bazı dini veya manevi yaklaşımlara sahip bireyler, idrarı çeşitli hastalıkların tedavisi için önerirken, bu konuda bilimsel araştırmaların durumu oldukça farklıdır.
Modern bilim, idrarın iyileştirici potansiyelini araştırmaya devam etmektedir. 20. yüzyılın başlarında, İngiliz naturopat John W. Armstrong, oto-ürin terapisi adı verilen bir alternatif tıp yöntemi geliştirmiştir. Bu yöntemde, idrarın küçük yaralar ve diş ağrıları gibi çeşitli sağlık sorunlarının tedavisinde kullanıldığı iddia edilmiştir. Ayrıca, Bhadrabahu'nun "Vayavaharasutra" ve Svatmarama'nın "Hath Yoga Pradipika" gibi yogik metinler ile "Sushruta Samhita", "Brava Prakasha" ve "Harit" gibi Ayurvedik metinlerde de idrarın tıbbi kullanımları ele alınmaktadır.
Gerçekten İşe Yarıyor mu?
Bazı iddialara göre, kanserli tümörler üzerinde idrarın tedavi edici etkisi olabileceği öne sürülmektedir. Kanser hastalarının idrarında bazı tümör proteinlerinin bulunduğu, bu proteinlerin antijen görevi gördüğü ve kanser hücreleriyle savaşmaya yardımcı olabileceği ifade edilmektedir. Ancak, bu iddiaların bilimsel bir temeli yoktur ve idrarın tıbbi özelliklerini destekleyen herhangi bir geçerli araştırma bulunmamaktadır.
Modern tıp perspektifinden bakıldığında, idrar, vücudun metabolizma sürecinde oluşan atık ürünleri barındıran bir sıvıdır. Böbrekler, vücuttaki zararlı atıkları filtreleyerek idrar yoluyla atılmasını sağlar. Dolayısıyla, vücudun atmakta olduğu bir maddeyi yeniden almak, mantıklı bir yaklaşım olarak değerlendirilemez. Sonuç olarak, idrarın vücutta herhangi bir büyük toksik etkisi olmamakla birlikte, iyileştirici bir özelliği de mevcut değildir.
Bilimsel açıdan değerlendirildiğinde, idrarın tedavi edici bir etkisi olmadığı sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle, alternatif tedavi yöntemleri arasında yer alsa da, tıbbi uygulamalarda yer bulması beklenmemelidir.