Hollanda, Avrupa ülkeleri arasında en yüksek bisiklet kullanım oranına sahip ülkelerden biridir. Bu dönüşüm, tarihsel, ekonomik ve sosyo-politik faktörlerin bir araya gelmesiyle mümkün olmuştur. Hollanda'nın bisiklet kültürünü benimsemesinin ardındaki süreç, özellikle savaşlar, ekonomi politikaları ve ulaşım sorunlarıyla şekillenmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Hollanda savaş dışı kalmayı başararak büyük bir tahribat yaşamadan süreci atlatmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda ise, Almanya’nın işgaline uğramasına rağmen Hitler'in Hollanda'yı Aryan ırkının bir parçası olarak görmesi, ülkenin savaşın yıkıcı etkilerinden korunmasına yardımcı olmuştur. Bu durum, savaş sonrası hızlı bir ekonomik toparlanmayı mümkün kılmıştır.
1950'lerde Hollanda'da hızla artan araç sayısı, ulaşım altyapısını aşan bir yoğunluğa yol açmıştır. Bu dönemde, park yerleri ve yolların yetersizliği, şehirdeki yerleşim alanlarının yeniden düzenlenmesini ve binaların yıkılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu durum, trafik kazalarının artmasına ve ölümlerin binleri bulmasına yol açmıştır. Trafikteki bu kaos, hükümeti alternatif ulaşım çözümleri aramaya itmiştir.
1970'lerdeki OPEC petrol krizinin ardından, hükümet petrol fiyatlarını dengelemek amacıyla geçici bir süre için araçların trafiğe çıkmasını yasaklamıştır. Bu dönemde, halk bisikletlere yönelmiş ve bisiklet kullanımı hızla artmıştır. Bisiklet kullanımının yaygınlaşması, hükümetin bu alandaki yatırımlarını teşvik etmiştir. Binlerce kilometrelik bisiklet yolları döşenmiş, bisikletler için özel park alanları oluşturulmuş ve bisiklet kullanımını destekleyen çeşitli altyapı projeleri hayata geçirilmiştir.