Ersan AKBAŞ'ın 24 Şubat 2024 tarihli yazısı: Einstein’ın Atom Bombasına Katkısı Oldu mu?

“Almanların atom bombası üretmeyi başaramayacağını bilseydim, Pandora’nın kutusunun açılmasında yer almazdım. Parmağımı bile kıpırdatmazdım”

Bu sözler, atom çağının babası olarak anılan Dr. Albert Einstein’a ait.

Einstein, madde ve enerji arasındaki ilişkiyi tanımlayarak, atomun sırlarının anahtarını ilk kez dünyaya sunan fizikçidir.

Einstein’ın görelilik teorisine göre, kütle ve enerji arasında temel bir ayrım yoktur.

Enerji, kütlenin ışık hızının karesi ile çarpımına eşittir.

Yani çok küçük bir kütle, çok büyük bir miktarda enerjiye dönüştürülebilir.

İşte bu formül, atomun sırlarını açığa çıkaran temel formüldür.

Bu formülden yola çıkan fizikçiler de tüm zamanların en korkunç ve tehlikeli silahı olan atom bombasını üretmişlerdir.

Dijital platform Netflix, bu hafta Einstein ile atom bombası arasındaki ilişkiyi ele alan bir belgesel filmi gösterime sundu: ‘Einstein ve Atom Bombası’

Film, Albert Einstein'ın hayatında geçen gerçek olaylara dayalı olarak yapılmış.

Tek darbede Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerini yerle bir eden atom bombasının yapılmasında Einstein'ın rolünü sorguluyor.

Bilim adamının, pişmanlık yaşayıp yaşamadığına cevap arıyor. 

Belgeselde şunu görüyoruz. Einstein, Nazi Almanyası’nın atom enerjisini serbest bırakabilen ilk ülke olmasından büyük endişe duyuyor.

Bu nedenle ABD Başkanı Roosevelt’e bir mektup yazarak, ABD hükümetinin harekete geçmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.

Ama 1942 yılında müttefikler, zaten ‘Manhattan’ adı verilen çok gizli bir proje ile atom bombası üretme yarışına girmişlerdir bile. Einstein ise bu projede yer almamıştır.

Sonrasını hepimiz biliyoruz. Yıllar süren bilimsel çalışmaların sonunda Manhattan Projesi ile atom bombası üretildi.

Ardından savaşın bitmesi ve barışın gelmesi amacıyla Japonya’nın iki kenti, içindeki insanlarla birlikte yok edildi.

Atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki kentlerini yok etmesi, barış için ödemeye değer bir bedel miydi?

Einstein, “Atom enerjisinin benim zamanımda açığa çıkacağını ön görmemiştim” diyerek pişmanlığını dile getiriyor. Başkan Roosevelt’e mektup yazarak büyük bir hata yaptığını kabul ediyor.

Almanların atom bombası üzerinde çalışıp başarılı olması ihtimalinin kendisini böyle bir adım atmaya zorladığını belirtiyor.

Savaşın kazanıldığını ama barışın kazanılmadığını itiraf eden Einstein, “İnsanoğlunu, doğa güçlerini yıkıcı amaçlarla kullandığı için kınamamalıyız; bilakis insanlığın kaderi tamamen insanlığın ahlaki gelişimine bağlıdır” diyerek geleceğe selam gönderiyor.

Tüm bunları Netflix belgeselinden öğreniyoruz. Ancak, yukarıda anlattıklarım, belgeselde hepi topu 5 dakikayı buluyor.

Geride kalan 1 saat 10 dakika boyunca düzensiz bir şekilde, bir tarihten diğerine atlanması biçiminde belgesel, bir geri bir ileri şeklinde ilerleyip duruyor.

Belgeselde, Einstein’ın Japonya’da yaşanan insanlık katliamı ile ilgili ne bir sözü var, ne de bir duygusu…

Sadece Japon gazeteci Katsu Hara ile yaptığı mektuplaşmaya ilişkin 2 dakikayı bulan bir canlandırma var.

Dahi fizikçinin, atom bombasına katkısının hangi boyutlarda olduğu ise maalesef yüzeysel bir şekilde ele alınmış.

Ayrıca Einstein’ın, Hiroşima ve Nagazaki kentlerine bombaların atıldığı günlerde neler hissettiğini belgeselde öğrenmek isterdim.

Kentlerin yıkımını gördüğünde hangi duygular içerisinde, günlerini nasıl geçirdiğine belgeselde yer verilmesini de isterdim.

Bunların hiçbirini belgeselde bulamıyorsunuz. Nasıl etkilendiğine ilişkin bilgiler yok denecek kadar az. 

O nedenle ‘Einstein ve Atom Bombası’ ismi, bu belgesel için çok iddialı olmuş.

Beklentiyi çok yüksekte tutmuş.

Hazır, Christopher Nolan’ın Oppenheimer rüzgarı da varken, ‘Einstein ve Atom Bombası’ ismiyle ‘Ekmek yer miyiz?’ diye düşünülmüş.

Ama belgeselin içi Einstein ve bomba arasındaki bu zorlama bağlantıyla boş kalınca, evdeki hesap çarşıya uymamış.

Bu sebeple ismiyle dikkat çekici bu belgeseli izleyip izlememenin kararını size bırakıyorum.