Sedat SADİOĞLU'nun 30 Mart 2025 tarihli yazısı: HAYATIN BOYUTLARI-4/4:  Çalışma Hayatı Üzerine-1

Emeklilik

Yapılan bir araştırmada, ülkemizde genç emeklilerin gittikçe arttığını ortaya çıkmıştır. Emeklilere, ‘neden erken emekli oldunuz?’ diye sorulduğunda şunları söylerler; ‘Benden artık bu kadar!’, ‘Bu ülkeyi, bu dünyayı ben mi kurtaracağım!’, ‘O kadar çalıştık da ne oldu!’, ‘Artık köşeme çekileceğim, vb.’ Bu tip konuşmalara etrafınızda şahit olduğunuzdan eminim. Bence böyle konuşmalar üreten, dinamik, düşünen ve gelişen bir insan için ne kadar doğrudur bilinmez (özel durumlar hariç).

Dünyada 80–90 yaşlarındaki insan sayısı sürekli artmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerde, ömrün uzamasına da bağlı olarak, nüfus her yıl yaşlanmaktadır. Öyle insanlar vardır ki, bu yaşlarında bile ümitlerini kesmezler ve yaşama sıkı sıkıya bağlanırlar. Uzmanlar ve bilim insanları da hayatın bitimine kadar insanların ümitlerini kaybetmemelerini söylerler. Çünkü insanların pes etmemesi için çok güçlü donanımları ve gerekçeleri vardır. Bunlar;

·          Tecrübe
·          Birikim
·          Başarı
·          Cesaret
·          Sabır
·          Olgunluk
·          Kararlılıktır.

Pes edenlerden, aşağıdaki bahaneleri öne sürenler de vardır. Bunlar;

·         Hastalık
·         Sakatlık
·         Korku
·         Kaygı
·         Endişe
·         Kuruntu
·         Yalnızlık
·         Karamsarlıktır.

İdare-İ Maslahat

Önce, Arapça kökenli olan bu tabirin ne olduğunu anlatmaya çalışalım.  İdare-i maslahat, çok geniş anlamıyla;

·         Taşın altına el koymamak
·         İşin diğer ucundan tutmamak
·         İşi geliştirmemek
·         İşi sadece mevcut şartları koruyarak idare etmek
·         Yeni kararlar almamak
·         Yatırımların yapılmadığı dönemler
·         Ehil olmayanların işin başında olduğu dönemler
·         Fikirlerin köreltildiği dönemler
·         Sıkça izin almak ve viziteye çıkmak
·         Performans sisteminin ne olduğu bilinmeyen dönemler
·         İşbirliği olanaklarının en az kullanıldığı yönetimler
·         Eski verilerle yetinilen dönemler
·         Orta ve uzun vadeli planların yapılmadığı dönemler
·         İnsanların sırf düşüncelerinden dolayı takip edildiği, denetlendiği ve cezalandırıldığı dönemlerdir.

Sonuç olarak;

‘İdare-i maslahat’, istenmeyen bir sistemdir ve benzer uygulamalarına sadece gelişmemiş ülkelerde rastlanmaktadır…

Başarısızlıktan Alınan Dersler

İnsanların çoğu, bir şekilde başarıdan değil (de), başarısızlıktan ders alırlar. Bunu aşağıdaki deyiş çok iyi özetler niteliktedir;

‘Önce testiyi kırarız, sonra nasıl taşınacağını öğreniriz.’ 

Bazı gelişim uzmanlarına göre, başarısızlık bir hata veya pişmanlıktır. Uzmanlar, asıl başarıdan ders çıkartılması gerektiğini ve bu yöntemin sürdürülebilir olduğunu ileri sürmektedirler. Oysa hata yapanlar, hatalarından ders çıkarttıklarını söylerler. Bu kısmen doğrudur. Gerçekten hatalarından ders çıkaran insanlar vardır.

Ben yukarıdaki görüşlere katılmakla beraber, onların değerlendirmelerine farklı bir görüş getireceğim. Ünlü ‘Titanik’ gemisinden bahsedeceğim.

Bugün dünyanın bütün denizlerinde ve okyanuslarda devasa gemiler dolaşmaktadır. Günümüzde bu devasa gemilerin yapılışına kadar birçok büyük gemi batmış, zarar görmüş ve binlerce insan ölmüştür. Her bir deniz kazasından dersler çıkarılarak, daha güvenli, daha dengeli hatta daha büyük gemiler yapılmaya başlanmıştır. Buna en ibret verici örnek Titanik gemisinin batmasıdır. Filmlere bile konu olan Titanik gemisinin batmasından sonra birçok derler çıkarılmıştır. Titanik gemisinin üretimindeki, o zamanki düşük teknolojiler ve bilgi eksikliği, insanların sırf gösteriş olsun diye büyük gemiler yapmasını engelleyememiştir. Bunun sonucunda ise bilinen gemi kazası ortaya çıkmıştır. Ancak kısa zamanda dersler alınmış, malzeme ve gemicilik teknolojisi geliştirilmiştir. Günümüzde daha büyük ve neredeyse batmayan gemiler yapılır duruma gelmiştir.

Uzay çalışmalarındaki durum da buna benzer. Uzay çalışmalarında da kazalar, hatalar, tecrübesizlikler, yetersizlikler, aksilikler ve ölümler yaşanmıştır. Ancak kısa sayılabilecek zaman içinde hatalardan dersler alınmıştır. Bilgi, malzeme ve uzay teknolojilerinin de gelişmesiyle neredeyse uzaya gidip gelmek sıradan bir duruma gelmiştir.

İnsan hayatı için de hatalar aynı anlamdadırlar ve hepsi derstir, deneyimdir. Bu hatalar, biraz düşünüldüğünde insan hayatı için gerekli sayılabilir. Çünkü insanlar hatalarından ders çıkararak gelişim gösterirler. Günümüzde, ‘ hatasız kul olmaz ’ deyimi bu yüzden söylenmiştir. Ancak, burada sürekli hata yapmaktan bahsedilmemektedir.

Hataların çıkarımında önemli olan;

·         Az zararla kurtulmak
·         Moral bozmadan doğru yolda yürümek
·         Başarıya bıkmadan yürümek
·         Aynı hatayı defalarca yapmamak
·         Hataları kazanca dönüştürmek
·         Hatalarımızdan utanmamak
·         Yüz kızartıcı hatalardan kaçınmak ve,
·         Hatalarımızla çevremize zarar vermemektir…

İş Yaşamında Bilgi

Bilginin değerini şüphesiz biliyoruz ve kabul ediyoruz. Bilgi ile teknoloji, bilgi ile yaşam, bilgi ile iş hayatı arasında çok sıkı ilişkiler vardır. Günümüzde, bu bilinçten yola çıkarak kendisini geliştiren insanlar, toplumlar ve hatta ülkeler vardır. Bu ülkelere, ‘bilgi toplumu’ da denilmektedir. Ben burada sizlere, iş yaşamı ile bilgi arasındaki ilişkiden bahsedeceğim.

İş yaşamında bilgi, daha çok tekniği, yöntemleri ve sistemleri kapsayan bir yapı içerisinde değerlendirilmektedir. Yani iş yaşamı, zaten var olan bilgiyi, bir yerde doğrudan kullanır. Bu kullanım sırasında, insan, teknik, yöntem ve sistem de geliştirilebilir. Zaten işletmelerin büyümeleri ve gelişmeleri de böyle olur (tesadüfen bulunan bazı buluşları saymazsak). Hiçbir işyeri, sözgelimi bir torna ustası, torna cihazı nasıl çalışıyor diye düşünmez ve zamanını bunun için harcamaz. Tornanın başına oturur ve kullanır. Tornanın yeterli gelmediği yerlerde, işe uygun bazı aparatlar (yardımcı, destekleyici parçalar) kullanabilir veya geliştirebilir. Fayda-üretim ilişkisiyle çalışan işletmeler, fayda (maddi getiri) sağlayan bir ürünü ortaya koyamazlarsa, iş yaşamlarında sürekli olamazlar.

Yapılan buluşlar, az sayıda insanın beyninde üretilirken veya bir laboratuarda (Ar-Ge) şekillenirken, işletmeler tarafından ise hemen faydaya çevrilirler. Böylece çok yönlü bir yarar ve kazanç ortaya çıkar. Hemen hemen bütün buluşların, tekniklerin, yöntemlerin ve sistemlerin geliştirilmesinde bu mantık vardır.

İnsanın yaratıldığı günden beri, temel bilgi ve araçlarla donatılması uzun, zahmetli ve zor olmuştur. Bunda asıl başarı, insan aklıyla bilgiye ulaşılmasıdır. İnsan önceleri, deneme-yanılma yöntemini kullanarak büyük yol almış ve sonraları bilgi açısından büyük bir birikim ortaya koymuştur. İnsanlık tarihindeki bilimsel ve teknolojik gelişim, yaklaşık 15.000 yıllık insanlık tarihinin son 200 yılında ivme kazanarak, baş döndürücü bir hıza ulaşmıştır. Günümüzde teknolojik gelişmeler nerdeyse takip edilemez duruma gelmiştir. Bilgiye ulaşmak, satın almak ve geliştirmek kolay ve mümkündür. İş yaşamındaki işletmelere düşen görev, yapılması gerekeni yapmaktır.

Japonya yaklaşık 90 yıl önce krallıkla idare edilen küçük bir ada ülkesiydi. Sanayisi gelişmemişti ve dünyanın uzak bir yerinde bulunuyordu. Amerikan işletmelerinin ucuz Japon iş gücüne yönelmesinden sonra Japonya’nın gelişmesi baş döndürücü bir hal almıştır. Japonların gelişmesi, Amerika’nın bile hayal edemeyeceği bir şekilde olmuştur. Günümüzde iletişim (özellikle elektronik) ve otomobil endüstrisinin lokomotifi Japonya olmuştur. Bugün Amerika’da satılan 5 üründen 1’i Japon ürünüdür.

Başarı-Mutluluk İlişkisi

Başarı; istediğini, türlü zorluklardan sonra elde etmektir. Bu ifadenin ‘zaferle sonuçlanan’ anlamındaki Türkçe karşılığı ise, ‘utku’dur.

Mutluluk ise; elde ettiğini (maddi-manevi) çıkarsızca sevmektir. Bu sunulan sevgi, sevgiliye, yuvaya, çocuğa, Yaradan’a, arabaya ve hatta bir hayvana bile olabilmektedir.

Yardım edince mutlu olan insanlar vardır. Aslında her insan, doğası gereği yardım etmeyi sever. Bizleri sadece yardım etmek mutlu etmez. Mutluluk veren şeyleri sıralayacak olursak, binlerce sayfa tutar. Aslında kitaplarda yazdıklarımız, hayatımızın ta kendisidir. Sağlıklı olmak, nefes almak, yürümek, görmek, konuşmak, duymak, dokunmak, sevdiklerimizle bir arada olmak bile, mutluluk için yeterli görülmelidir.

Gerçek başarı ise, bu mutluluğu uzun yıllar bozmadan, yıpratmadan ve azaltmadan sürdürebilmektir. Başarı ile mutluluk arasında sıkı ve vazgeçilmez bir ilişki vardır. Zor bir işi başaran insan mutlaka mutluluğu tadar. Bu mutluluğun ölçüsü az da olabilir çok da. Örnek vermek gerekirse;

·         Mutluyum çünkü başardım,
·         Başardım, şimdi daha mutluyum,
·         Mutluluğum bu başarıya bağlıydı,
·         Başarsaydım çok daha mutlu olacaktım,
·         İkinci oldum, mutluluğum yarım kaldı,
·         Finalde elendim, ancak finale kadar geldiğim için mutluyum,
·         Yenildim ancak yine de burada olduğum için mutluyum,
·         Benim için önemli olan burada olmaktı, mutluyum.

Bu örnekleri daha da artırabiliriz…

(NOT: 4/4. bölümün sonu…)