Sedat SADİOĞLU'nun 9 Şubat 2025 tarihli yazısı: HAYATIN BOYUTLARI-3/1: Yöntemler ve Seçimler Üzerine
Yöntem (Metot)
Pek çok davranışımız veya söylemimizde amacımız iyi olabilir. Ancak bu amaca ulaşmak için kullandığımız yöntemler (metotlar) iyi, doğru, etkili, geçerli ve uygulanabilir olmazsa sağlıklı bir sonuç alamayız. Bu bizim için geçerli olabileceği gibi, aile fertleri, iş yaşamı ve çevremizle olan ilişkilerimizde de geçerlidir. Kısacası, ‘doğru amaçlar için yanlış yöntemler seçilmemelidir.’ diyorum.
Güncel bir örnek;
Okul çağına giden bir çocuğunuz var ve amacınız (ki bu tüm ebeveynlerin amacıdır), çocuğunuzun derslerinde başarılı olması olsun. Ders çalışması için aşağıdaki yöntemleri uyguladığınızı kabul edelim:
Çocuğu zorla derse oturtup, çalışması için zorlamak (bağırma, çağırma, kızma)
Çocuğun çalışması için önceden ödün vermek, ya da vereceğimizi söylemek (ödül, hediye, sinema, vb)
Çocuk ders çalışırken uzaktan göz hapsinde tutmak
Çocuk ders çalışmazsa ceza veya tehditle korkutmak
Çocuğu çalışma sırasında tümüyle serbest bırakmak (oyun oynaması, TV seyretmesi, vb)
Çocuğu çalışırken devamlı eleştirmek (bir çeşit psikolojik baskı)
Çocuğun çalışma sırasında ürettiği bahaneleri kabul etmek (başının ağrıması, sıkılması, yorulması, vb)
Çocuğun ders sırasında dışarı çıkmasına veya çok geç gelmesine ses çıkarmamak gibi.
Yukarıdaki ders çalıştırma ve derse teşvik yöntemlerinin ya çok eksik ya da çok yanlış yöntemlerdir. Dikkat edilirse, ‘çok’ kelimesini kullanıyorum. Doğrusu yani doğru yöntem için yapılması gereken ilk adım, çocukla konuşmak, sonra da öğretmeni ile konuşmaktır. Bir bilgi ya da beceri problemi varsa, önce o engelin ortadan kaldırılması gerekir. Bu engelin harici nedenleri de olabilir (kötü arkadaş, kötü alışkanlıklar, oyunda aşırıya gitme, vb) doğru yöntem için birden fazla çıkış yolu olabilir ya da işbirliği gerekebilir.
Araştırma, iyi niyet ve gayretle doğru yöntem ya da yöntemler bulunabilir. Yeter ki sağlıklı bir çözüm için ısrarcı, samimi (içten) ve gerçekten ilgili anneler-babalar olalım…
Seçimler
Hayatta çoğu zaman seçimlerimiz, bir sonraki aşamada kaderimizi doğrudan etkileyebilirler. Seçimlerimize dikkat edersek, seçimlerimizde gerekli önlemleri kararlılıkla alırsak, sonraki aşamaları az hasarla atlatırız. Bu bölümde ‘hayatta kalma’ ile ilgili bir örnek bulacaksınız.
“Yeşil ışık yanarken kavşağa hızlıca yaklaşan bir arabayı kullandığınızı düşünelim. Işığı geçmenize 100 metre kala yeşil ışığın yanıp-söndüğünü gördünüz, bu durumda ne yapardınız?”
Burada dört durum söz konusudur;
1.Durum: Hızınız yüksekse, sarı ışıkta geçmeyi göze alırsınız.
2.Durum: Sarı ışık yanacağı için, ani-acı fren yaparak durmayı göze alırsınız.
3.Durum: Sarı ışıkta geçerken, başka bir aracın size çarpma olasılığını göze alırsınız.
4.Durum: Sarı ışıkta aniden durduğunuzda, arkadaki bir aracın size çarpma olasılığını göze alırsınız.
Buradan da şu sonuçlar çıkacaktır;
1.Sonuç: Önlem almak ucuzdur. Bazı önlemler geç alınsa da sonradan oluşabilecek hasarlar düşük olacaktır.
2.Sonuç: Önlem almak kolaydır. Bazı önlemler geç alınsa da hayatta kalma olasılığı yüksek olacaktır.
Not: Seçilmesi gereken doğru durum; 4.durum olmalıdır. Çünkü hayatta kalmaya, mümkünse sağlam kalmaya çalışmalıyız…
Çıkmış Sorular
1970’li yıllarda anımsadığım kadarıyla, okullarda klasik ve modern yöntemler uygulanan dersler vardı. Matematik de bunlardandı. Hem cebir dersi hem de modern matematik dersi vardı. Arada ne fark var diyecekseniz! Bence çok fark vardı. Bir kere klasik yöntemle öğrenme kalıcı oluyor ve akıldan hiç çıkmıyordu. Üstelik sağlama da yapılırdı ve pekiştirme olurdu. Konular, teorilerle anlamaya çalışılırdı. Bu teoriler fizik ve kimya gibi diğer pozitif bilim dallarında da vardı ve deney-ispat yapılırdı. Hatta fen liseleri, o zamanlar ortaya çıkmıştı.
Yukarıdaki girişten sonra konuyu, gençlerin şimdiki çalışma yöntemlerine getirmeye çalışacağım. Günümüz gençliği, hazır ve çıkmış sorular üzerinden giderek çözümü adeta ezberliyorlar. Evet, yanlış okumadınız, derslerin içeriği ile ilgilenmiyorlar, geçmiş yılların soruları ve cevaplarıyla ilgileniyorlar. Yani, kestirmeden giderek öğrenmeye heves ediyorlar. Kitap okumadıkları gibi, her türlü bilgiye internetten kolayca ulaşma yolunu seçiyorlar.
Maalesef, günümüz gençliği tembelliğe doğru gitmektedir. Yıllar önce Amerikan Patent Dairesi Başkanı’nın dediği “Artık keşfedilecek bir şey kalmamıştır, çünkü her şey keşfedilmiştir” yanılgısı içerisindedirler. Oysa (inanın) hâlâ hayatta keşfedilecek daha çok şeyler vardır…
Ölçü
Eskiden ‘ölçülü olmak’, daha küçükken, aile ortamında öğretilirdi. O zamanlar aileler çocuklarını iyi yetiştirilmek için ellerinden geleni yapmaya çalışırlardı. Oysa günümüzde çocuklar ölçülü olmayı, aileden ziyade arkadaş, okul ve sosyal çevreden öğrenmek zorunda kalmaktadırlar ki, bu tercih edilen bir yöntem değildir. Çoğunlukla ölçü kaçmaktadır. Ölçü kaçınca da direksiyon hâkimiyetini kaybeden şoför misali, toparlamak da zor olmaktadır. Zaten günümüz şartlarında cazip olan her şey bizi hızlı harekete ve tüketime itmektedir. Arzuların (nefsin) da tetiklemesiyle, küçük olan problemler katlanarak daha büyük problemler olarak ortaya çıkarabilmektedir. Önemli olan ölçülü olmak, teraziyi ölçüde tutabilmektir.
Sinoplu ünlü Filozof Diyojen, ara sıra yaptığı heykelleri için kendisine lütufta bulunmalarını istermiş. Bunu sebebi sorulduğunda; “Arzularımın yerine getirilmemesine, kendimi alıştırmak için.” Dermiş... (Mehmet Dikmen’in, ‘Meşhurlardan Başarı Öyküleri’ adlı kitabından)
Görüldüğü gibi, arzuların da ölçüsü yoktur…
Öğrenme ve Öğretme
Özellikle bireyin yetiştirilmesi sonra da olgunlaşması ve yetkinleşmesi için, öğrenme ve öğretme faaliyetlerinin önemi ortaya çıkmaktadır.
Hem öğrenmeyi hem de öğretmeyi kolaylaştırmak, eğlenceli hale getirmek, hem de başarı sağlamak için aşağıdaki temel yöntemlerin seçilerek uygulanması gerekir. Bu yöntemlerin bazıları her koşulda geçerli iken, bazıları ise ya sınırlı ya da özel durumlar için geçerlidir. İşte bunlardan bazıları;
· Kolaylaştırmak (Buna basitleştirmek yada sadeleştirmek de diyebiliriz)
· Örnek olmak, empati yapmak
· Uygulamaya yer vermek
· Anlatımda etkili olmak
· Kurallar ve ödüller koymak
· Gerekli alt yapıyı sağlamak
· Uzaktan kontrol etmek ve gerektiğinde müdahale etmek
· Sorumluluk vermek ve izlemek
· Projelere ve performanslara yer vermek
Ülkemizde de bu yöntemlere son 10 yıldır yer verilmeye başlanmıştır. Özellikle okullarımızdaki başarı oranları, dünya ülkeleriyle baş edebilecek seviyeye gelmiştir. Sonuçlar sevindiricidir…
Dünya Görüşü
“Bir insanın davranışını ve o davranışın dayandığı referans sistemini değerlendirmek için ‘zihniyet, dünya görüşü, dünya felsefesi ya da hayat görüşü’ gibi tabirler kullanılmaktadır. Kişinin dünya görüşü, davranışlarının şekillenmesinde önemli rol oynar. Çünkü insan davranışlarının çoğu, hayat anlayışı ve değerler tarafından yönetilir. Dünya görüşü ve değerler arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsanın hayat tarzını ve davranışlarını belirleyen değerler bütünü, onun dünya görüşünü oluşturur. Değer; ‘nesne ve olayların, insanca önemini belirleyen nitelik’ şeklinde tarif edilmektedir. Değerler, insanın eylemlerini yönetirler. İnsanın dile sahip, tarihsel bir varlık olması temeline dayanan bilim, sanat ve teknik başarılar bir bütün oluşturarak; insanın tabiatını, dünya görüşünü ve değer duygusunu meydana getirirler. Değerler, ferdi ve sosyal hayatı şekillendiren, determine eden (belirleyici) temel unsurlardır. Değerler sistemi, kişilere neyin yasaklandığını, neyin ödüllendirilip, neyin cezalandırıldığını söyler. Bir toplumda kullanılan ödül ve cezaların asıl temeli, değer sisteminde bulunur. Hiçbir değere sahip olmayan bir toplum, güçlü sosyal kontrol aracını da yitirmiş demektir. İnsan, tabiatı gereği; etrafında olup biten olay ve hadiselere, kabullendiği değerler açısından bakar. Toplumsal, dinsel ve sanatsal değerlerin insanda oluşmasında geçmiş tecrübelerin ve çevrenin etkisi büyüktür.
İnsan zihninin dirilik ve duruluğu, prensip ve değerlerin uyumlu olmasıyla gerçekleşebilir. Ancak, hayatın misyonunu (görevini), uygun ve doğru prensipleri belirleyecek olan yine kişinin kendisidir…” (eminsert.org sitesinden kısmen alıntı yapılmıştır)
Dünya görüşü, kişinin hayatını anlamlandırmasıyla ilişkili bir kavramdır. Hayat anlayışı, düşünce ve davranışların belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Anlam arayışında ilk adım, kritik ve can alıcı soruları sorabilmektir. İkinci adım ise, soruların cevabını aramaktır. Mesela, insan nedir? Hayatı ne için, nasıl yaşamalıdır? gibi sorular, bizi hayatın anlamına götürebilir…
(NOT: 3/1. bölümün sonu…)