Sedat SADİOĞLU'nun 6 Nisan 2025 tarihli yazısı: HAYATIN BOYUTLARI-5/1: Çalışma Hayatı Üzerine-2
İşini Sevmek
Çalışmanın bir geçim kaynağı ve bir çeşit de ibadet olduğunu biliyoruz. Üstelik bu düşünce bütün ülkelerde aynı şekilde kabul görmektedir. Ancak bir Çin atasözünde çalışmak, ‘mutlu olmak’ ile bir tutulmuştur. Ünlü filozoflar, Konfüçyüs’ün ve Lao-Se’nin Çin’den çıkmış olması tesadüf değildir. Çinliler de bu mutluluğu, ömürboyu mutluluk olarak da kabul etmektedirler. Ünlü bir Çin atasözü şöyledir:
“Eğer yaşam boyu mutlu olacaksanız, işinizi seviniz.”
Üstelik sözü edilen mutluluk, derecelendiriliyor ve aşamaları şöyle sıralanıyor;
· Şekerleme yapmak
· Balık avlamak
· Evlenmek
· Eşini sevmek
· Zengin olmak
· İşini sevmek
Çalışmayı ve işini sevmekle ilgili özlü sözler;
- “ Yüceliğe yaptığınız yolculuğunuza her zaman konsantre olmalısınız. “ Les Brown
- “Hayatın bizlere sunduğu en büyük ödül, buna değecek bir işte çok çalışma şansıdır.” Theodore Roosevelt
- “ Bir işi yapabileceğinizi düşünseniz de yapamayacağınızı düşünseniz de haklısınız.” Henry Ford
- “ Ya rüyalarınızı değiştirmeli yada yeteneklerinizi artırmalısınız.” Jim Rohn
- “ İşini sevmeyeni işi de sevmez.” William Hazlitt
- “Kazananlar yaptıkları işi seyredip keyif almaya zaman ayırırlar. Çünkü dağın zirvesinden baktıkları manzarayı o kadar heyecan verici yapanın dağın yüksekliği olduğunu bilirler.” Denis Waitley
- “İşini sevmeden ve sadece para kazanmak için yapan kişinin, para kazanması ve hayattan zevk alması çok zordur.” Charles M. Schwab
- “Göklerde uçmak mucize değildir, yada suyun üstünde yürümek. Asıl mucize yeryüzünde yürümektir.” Çin atasözü
- “Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” M. Kemal Atatürk
İş Hayatı İle Evlilik ve Başarı
Bir iş bulup çalışma hayatına başlayan insanlar, ilk hukuksal bağlılıklarını çalıştıkları iş yeriyle yaparlar. Evlilikler de böyledir. Resmi bir nikâh sözleşmesiyle, ömürboyu birlikteliğe söz verilir. İşyerleri ile de önce bir sözleşme imzalanır ve çalışma hayatı başlar. Neredeyse bir günün en az 9 saati işyerinde geçer. Ben bu duruma, iş yeriyle (bir çeşit) ‘evlilik’ diyorum. Çünkü insan evli olsa bile, zamanının 9 saatini eşiyle bir arada geçiremeyebilir. Kişi artık çalıştığı yerin bir elemanıdır. İşlerin yürümesi için işin bir parçası olmuştur. Bir görevi vardır, sorumluluğu vardır. Hem çalıştığı iş yerini, hem de kendisini geliştirmek için çalışır, çabalar.
İşyeri sahibi yada yöneticisi, sizin için yakın bir kişi olmuştur. İster maddi ister manevi açıdan olsun, onu seversiniz, sayarsınız yada katlanırsınız. Evlilikler de böyledir, insan eşini sever, sayar yada katlanır. Ancak, zaman geçtikçe evlilikler hem gelişir ve kalıcı olur, hem de insan kendisini geliştirir, tecrübe sahibi olur. Kalıcı olmak, başarılı olmak veya terfi etmek özveri gerektirir, sabır gerektirir, daha çok çalışmak gerektirir…
Yunan filozof Socrates’ten erkeklere bir mesaj;
“Ne pahasına olursa olsun, evlenin. Karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, yok fena çıkarsa o zaman da filozof olursunuz"
(Not: Socrates’in zamanında, soylu sınıf ve askeri sınıfından sonra en çok rağbet görenler filozoflar idi. Filozofları, günümüzün bilgi dolu profesörleri ile eş değer tutabiliriz)
Hayata Karşı Kürek Çekmek
“Hayata karşı kürek çekilmez, çekilemez. Doğru olanı; hayatla birlikte hareket etmektir.” Sedat Sadioğlu
Çoğu zaman hayatın zorluklarıyla karşı karşıya geliriz. Bu durum, hayatın her yaşında ve aşamasında karşımıza çıkabilir. Doğum ve ölüm de birer gerçektir ve karşı gelemeyiz. Hayatın doğrularına ve öğretilerine karşı gelmek aykırılık anlamına gelir. Bu tür olumsuzluklar karşısında isyan etmek, insanı toplumdan soyutlayabilir, yalnız bırakabilir ve hatta günahkâr yapabilir. Hayata karşı kürek çekmek, zaten insanı baştan yormaya başlar. Eğer insan pes etmezse, bir müddet sonra, kürek çektiği suda kürek çekmeyi ‘iyi’ öğrenecek ve boğulma tehlikesini de atlatacaktır.
Hayatla birlikte hareket edelim ki, yorulmayalım. Zaten yılların da getirdiği yanlışlar, doğrular, öğretiler yani tecrübeler bize yol gösterecektir. Bizim kendi başımıza yüzebilmemiz için kollarımızı sonuna kadar açmamız ve yüzmeye çalışmamız yeterli olacaktır. Gerisini biraz su (hayat), biraz suyun kaldırma gücü (Yaradan), biraz da kendi çabamız (özgüvenimiz) halledecektir…
Başarıyı Giymek
“Başarılı insanların ayakkabısını giyin (adımlarını takip edin) , o ayakkabılar sizi de başarıya götürebilir; ancak başkasının giysilerini mecbur kalmadıkça giymeyin.”
Burada özel seçimler ve kişiye has özelliklerin taklit edilmemesi, özenilmemesinden bahsediliyor. Sonuç olarak, insanın ‘kendi’ olması veya olduğu gibi gözükmesi tavsiye ediliyor. Burada giysi ile kastedilen, kötü özellikleri de olabilir. Zaten bir şeyin kullanılan kısmı kirlenmiş, eskimiş, daralmış, yırtılmış olamaz mı?
Başarılı insanın başarısını takip veya taklit etmek en çok istenendir. Buna bir tür yarış da diyebiliriz. Başarılı insanın başarısına istekli olunması (gıpta etmek) için bir sakınca yoktur. Başarıya özenelim ve başarıda yarışalım. Zaten doğru olan da bu değil mi?
Hayat ve Anlamı
“Hayat, biz ona bir anlam katana kadar anlamsızdır.”
Bu makalemde, bu bilgileri daha çok gençlerin okumasını tavsiye ediyorum. Çünkü hayatımıza anlam katacak olan yine biziz ve bunu da genç yaşımızdaki alacağımız isabetli kararlarla yapmalıyız. Böylece hayatımız bir anlam kazanmış olacaktır. Daha sonra geriye dönüşü ise olamayacaktır. Günümüzde genç yaşta başarılı olmuş birçok gencimiz vardır. Onların hayatları bile tek tek incelendiğinde birer ders konusudur.
Hayatımıza anlam katacak ve anlamı olacak seçimler yapalım. Kritik ve önemli kararlar alalım ki, yaptıklarımızdan zevk alalım. Aşağıdaki seçilmiş meslekleri tüm okul çağındaki gençler için sıralıyorum. Hangisi olmak istersiniz? (Belirgin olanlar seçilmiştir.)
· İyi bir montajcı mı?
· İyi bir bilgisayarcı mı?
· İyi bir klimacı mı?
· İyi bir ressam mı?
· İyi bir tercüman mı?
· İyi bir hacker (sanal kırıcı) mı?
· İyi bir yönetici mi?
· İyi bir sporcu mu?
· İyi bir şarkıcı mı?
· İyi bir araba/motor yarışçısı mı?
· İyi bir işçi mi?
· İyi bir denizci mi?
· İyi bir inşaatçı mı?
· İyi bir matematikçi mi?
· İyi bir siyasetçi mi?
· İyi bir at terbiyecisi mi?
· İyi bir bankacı mı?
· İyi bir teknisyen mi?
Bunları daha da artırabiliriz. Dikkat edilirse, basit bir tamircilik mesleğine de, zor yapılabilecek mesleklere de yer verilmiştir. Asıl zorluk meslek seçimlerinde değil, bir an önce karar vermektedir.
Maalesef, ülkemizde ve bizim gibi ülkelerde insanlar küçükken hayal ettikleri mesleklere ulaşamazlar. Ulaşanların sayısı ise çok azdır. Bu şanslı insanlar, ya baba mesleğini sürdürmekte, yada şansı yolunda gitmiş insanlardır. Tabii ki başarısıyla iyi yerlere gelmiş insanlar da vardır ancak bunların sayısı azdır. Etrafımızda sürekli durumundan ve hayatından şikâyet eden kişilerle karşılaşırız. Bunların çoğunun, işlerini sevmeden yapmalarından kaynaklanan, mutsuz bir hayatları vardır. Esasen bu tür insanların kendilerine göre haklı tarafları da vardır ancak, yapılacak fazla bir şey yoktur. Ya hayata bakış açımızı değiştirip farklı kararlar almalıyız yada yolumuza aynen devam etmeliyiz. Yapılan işin niteliğinden (zorluk, tehlikeli, düşük ücret, vb) çok, işin nasıl yapıldığı önemlidir. Unutmayalım ki, işimizi doğru ve dürüst yaparsak, birçok şeyi hak ederiz. Bu hak ettiğimiz değerlerin başında, öz güvenimiz, mutluluğumuz, saygımız ve (öbür dünya için) kazanımlarımız gelecektir…
İdeal
“İnsanların, Robinson gibi tek başına yaşadığını hiç duydunuz mu? Duyamazsınız, duymamanız da normaldir. Çünkü insanlar tek başlarına yaşayamazlar. Kafesteki bir kuş gibi olamazlar. İnsanlar, mutluluğu toplumsal yaşamda bulurlar. Bu nedenle de, mutlu olmaya önce aileden başlarlar. Mahalleler, köyler, kentler ve çalışma alanları oluştururlar.” (Salim Savcı, 10.7.2013 günkü Çorum Haber [internet] gazetesinden)
İnsanoğlunun bitmeyen tutkuları vardır. Örneğin çocuklar, küçük olmayı daha çocukluktan itibaren kabullenmezler. Hemen büyümek isterler. Biraz büyüyünce, hayata atılıp bir meslek sahibi olmayı ve zenginleşmeyi amaçlarlar. Daha sonra, yuva kurmak isterler ve geleceklerini düşünürler. Her şeyin en iyisine, en fazlasına, en güzeline, en rahatına, en kusursuzuna, en mükemmeline sahip olmak isterler. Bu, insanın doğası gereği görülebilir ancak bir de insanın sahip olabileceklerinin sınırı vardır. Önemli olan sınırımızı bilmek, elimizdeki olanakların farkında olmaktır.
İnsanın çocuğu veya çocukları olur; onu (onları) en iyi şekilde yetiştirme yarışına girerler. Kendi yapamadıklarını çocuklarının yapmasını isterler ve bunun için uğraşırlar. İnsanlar bu şekilde, çalışma hayatı içerisinde koşuşturup dururlar. Belki bir makam, bir ev, bir araba sahibi olurlar. Bunlarla mutlu da olurlar veya mutlu olduklarını sanırlar. Oysa varlık (maddiyat), bazılarını o denli etkilemez, değiştirmez. Bu tür insanlar da mutlu olurlar. Bir de idealleri uğruna çalışan, çabalayan insanlar vardır. İdealleri olan insanlar, idealleri için her türlü fedakârlığı yaparlar. Bunu bazen bir evlat, bir eş, bir hayal, bir ürün, bir fikir, sanat, edebiyat, vb. için de yaparlar.
Öyle ise; ideal, insan beyninden çıkar ve düşünmeye dayanır. İdeal; en iyiyi, en mükemmeli ve en uygun olanı gösterir. Peki, böyle bir dünyada mı yaşıyoruz?
(NOT: 5/1. bölümün sonu…)