Kentteki bireyler, daha önce belirgin olan katı sınıf sınırlarından sıyrılarak daha farklı toplumsal statülerde ve gruplarda yer almaya başladı. Söz konusu durum, geleneksel sınıf ayrımlarının bulanıklaşmasına yol açtı ve insanların sosyal hareketliliği daha serbest hale geldi. İnsanlar, kendi sosyal ve ekonomik durumlarını tekrar tanımlamaya başladı ve bu yeniden tanımlama da kent yaşamının akışı içinde sürekli bir hal aldı.
Kentleşmeyle birlikte aile ve komşuluk ilişkilerinin zayıflaması da mühim bir dönüm noktasına işaret ediyor. Kırsal Yaşamda daha kuvvetli olan aile ve akrabalık bağları kent hayatında gevşemeye başlar. Bunun yerine, insanlar yeni grup aidiyetleri arayışına girerler.
Yeni Aidiyet Arayışı
Kentte bireyler, ilgi alanları, yaşam tarzları, meslekleri ya da gibi birçok farklı özelliklerine göre gruplara dahil olurlar. Bireylerin grup üyelikleri ve bu gruplardaki rolleri, çoğu zaman birbirinden farklı ve hatta çelişkili olabilir. Bir grup içinde lider, diğer bir grupta ise sadece takipçi rolünü üstlenebilir. Bu rollerin çelişmesi ve çatışması, şehir hayatının getirdiği toplumsal çeşitliliğin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Kentlilik, insanların toplumsal kimliklerini sürekli olarak tekrar inşa etmesi gerektiği bir süreçtir. Her birey, şehirdeki toplumsal yapılar içinde yerini ararken, bu arayış içinde farklı toplumsal bağlar kurar ve bu bağlar zamanla ya güçlenir ya da kopar. Ancak söz konusu arayış hali devam eder.
Kent yaşamındaki bireylerin toplumsal yapılar içindeki yerleri ve kimlikleri sürekli bir değişim içindedir. Kentteki grup aidiyetlerinin çeşitlenmesi, toplumsal yapılar arasındaki hareketlilik, aile ve komşuluk ilişkilerinin zayıflaması, şehirlilik olgusunu daha dinamik ve kompleks hale getirir. Tarif edilen bu süreç insan ilişkilerine de yansır ve toplumsal yaşamı sürekli yeniden dizayn eder.