Burçin Gülbenk'in 4 Şubat 2023 tarihli yazısı: Burçin’le Hayata Dair
Herkese merhabalar. Burçin’le Dijital Dünyaya Bakış adlı köşemin bugün ilk yazısını sizlerle paylaşıyorum ve inanın çok heyecanlıyım. İsmim Burçin Gülbenk. 1971, Anlara doğumluyum. 25 yıldır satış pazarlama işi ile uğraşıyorum ve 15 senedir de kendi işim olan Gülbenk Bilişim Kırtasiye Bilgisayar Dış Ticaret LTD. ŞTİ’nin de firma sahibi ve kurucu ortağıyım. Anlayacağınız üzere yaklaşık 2008 senesinden bu güne dijital gelişme ile iç içe yaşıyorum. Bu köşemde sizlerle zaman zaman teknoloji, zaman zaman hayata dair konular ve zaman zamanda sokakta yaşayan canlarla alakalı yazılarımı paylaşacağım. Bana bu imkânı sağlayan Başta Türk Sanayici ve İş Adamları Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Veli Sarıtoprak Başkan’ıma ve devamında da Ticari Hayat Gazetesi yöneticilerine şükranlarımı sunuyorum.
Bugünkü konum, internetin hayatımıza girmesiyle birlikte teknolojide neleri yaşadığımız ve neleri tecrübe ettiğimiz.
İnternetin ilk geldiği yılları hatırlıyorum. İnternet Dial-Up olarak çevirmeli bağlanırdı, inanılmaz telefon faturaları gelir, bilgisayarı kapatırken interneti kapatmadığın için gelen faturalar cep yakar cinsten olurdu. Hiç unutmuyorum, 27 yaşımda ilk bilgisayarımızı eve tam bin 500 dolara almıştım ve hafızası 5 gigabayttı, Evet yanlış okumadınız 5 gigabayt hafızası mevcuttu. Şu anda telefonlarda 64 gigabayt bile burun kıvrılır hâl aldı öyle değil mi? O bilgisayara gözümüz gibi bakardık, külçe gibi bir ekran ama kendine ait bir bilgisayar, O kadar güzel bir duyguydu ki anlatmak mümkün değil ve kasası hâlen ofisimde hatıra olarak duruyor. Cep telefonları çıkacağı zaman inanamamıştık. ‘Bu nasıl olur? Kablo yok bir şey yok, nasıl konuşulacak ki?’ diye her kafadan binlerce ses yükselirdi. Bir gün bir arkadaşım ‘Cep telefonu satabilir misin?’ dediğinde kaç lira olduğunu sorduğum. 200 ila 2 bin 500 dolar arasında bir rakamdan bahsetmişti ve ben de etrafıma baktığımda bu parayı verecek kimseyi bulamam diye kabul etmemiştim. Arkadaşım Üsküdar’ı geçti ama ben hâlen Ankara’da kalmıştım.
Koskocaman bir telefon, bir de uzayan anten ile birlikte… 1 km öteden fark edilen koskocaman kılıfı ile herkes belinde taşır hatta ceketi öyle bir giyerlerdi ki telefon gözüksün diye şekilden şekle girerdi o ceket. İlk telefonum Motorola’ydı ve o da ofisimde hatıra olarak duruyor. Takoz gibi kalındı, araba tekerine koysanız asla kaymayacak kadar işe yarar cinstendi. Durağa gittiğimde yakınlarımı çaldırır kapatır beni aramalarını sağlardım hava atmak için ve benim gibi niceleri aynı çaba içinde olurlardı. Bu arada çağrı cihazlarını atladığımı sanmayın lütfen. Evet yanlış okumadınız, çağrı cihazları. O zamanki adıyla PTT aranır çağrı cihazı numarası verilir ve istediğin mesajı yazdırırdın “Hayatım gelirken kıyma almayı unutma olur mu?” gibi… O bile hava atmak için inanılmaz bir teknolojiydi bizim için.
Teknoloji ilerledikçe söylentiler başladı sadece aramaları gösteren telefonlar isim yazacak, istediğin polifonik sesi yükleyerek farklı melodilerde telefonunu çaldırabilecektin ve bunlar oldu. İsimler yazdı, ziller istediğin gibi çaldı ama senaryolar bitmek bilmiyordu. İnterneti olan telefonlar çıkacak ve bu cihazlarla mailleri cepten okuyabilecekti insanlar. Herkes ‘Bu nasıl olur? Harika bir şey.’ demeye başlamıştı ki okumaya başladılar. Ama teknoloji o kadar hızlı ilerliyordu ki sıra akıllı cihazlara gelmişti. Akıllı cihazlar, tabletler ardı arkası kesilmeden farklı marka ve teknolojilerle çıkmaya başlamıştı. Sosyal medya ile insanlar tanışmaya başladılar, yıllarca bulamadıkları arkadaşlarını bu sosyal medya uygulamaları ile bulmaya başladılar, alevlenen aşklar evliliklere dönüşüyordu, teknoloji görücü usulünü yadırgayanları aslında bu tarza itmiş, insanlar birbirlerini görmeden aşık olmaya ve evlenmeye karar verir olmuşlardı.
Derken yeni söylentiler başladı akıllı telefonlarla görüntülü konuşulabilecek diye ve bu da çok uzun sürmeden hayata geçti. Gurbette kalmak tarih olmuştu, artık herkes en uzağı en yakına getiren bu teknolojiye aşık olmuşlardı. Çocuklar daha 3 yaşındayken sus payı olsun diye tabletlerle tanışmaya ilkokul itibarıyla cep telefonları ile tanışmaya başladılar.
Büyükler olarak bizler sosyal medyayla iç içe olduk, e-ticaret icadı ile artık insanlar satışlarını her yerden hatta evlerinde oturarak yapmaya başladılar. Birçok e-ticaret sitesi inanılmaz paralar harcayarak insanlığın hizmetine sunuldu ve bu sayede alışveriş çılgınlığına e-ticaret de eklendi.
Hani derler ya “İnternet çıktı, mertlik bozuldu.“ Aslında %50 doğru bir tabirdi bu. İnternetin cep telefonlarına kadar girmesiyle birlikte, aslında olumlu kullanıldığında okyanus kadar büyük bilgi ağına saniyeler içinde ulaşabilmemizi dünyayı hatta evreni anında gözlerimizin önüne sermesi sağlanırken, kötüye kullanan insanlar sayesinde de yuvalar yıkıldı, boşanmalar arttı, sahtekârlar e-ticaret adı altında insanları dolandırdılar. “Telefon yerine taş koymayı başardılar.“ Yani anlayacağınız bu kadar önemli bir buluşu bile kötüye nasıl kullanırız diye anında keşfettiler.
Kıssadan hisse şudur ki; teknoloji, iyi kullandığımız zaman hayatımızı inanılmaz kolaylaştıran ama iyiye kullanmadığımız zaman da birçok insanı mağdur eden bir duruma geldi. Köşemdeki bu ilk yazımda ben yaşlardakilere ve büyüklerime geçmişi hatırlatabildiysem, genç dostlarımıza "Cidden bunları mı yaşadınız?" sorusunu kafalarında söyletebildiysem yazımın hakkını vermişim demektir.
Bundan sonraki yazılarımda, dünyada teknolojinin hayata yansımalarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Sağlıkla dolu, huzurla dolu günler sizlerle olsun…