Betül Gökçe AKGÖL'ün 25 Mart 2025 tarihli yazısı: Sosyal Medya Adaleti: Linç Kültürü Gerçekten Bir Çözüm mü?

Sosyal medya, her geçen gün daha fazla insanın sesini duyurabildiği, düşüncelerini özgürce paylaştığı bir platform haline geldi. Ancak, bu özgürlüğün bir bedeli var: Linç kültürü. Sosyal medyada, bir kişi hata yaptığı anda hızla yargılanıp suçlu ilan ediliyor ve çoğu zaman bu kişiler, sözde "adalet" arayan kullanıcılar tarafından hedef alınıyor. Peki, bu tarz bir toplumda adaletin sağlanıp sağlanmadığını gerçekten anlayabiliyor muyuz? Linç kültürü, sosyal medyanın getirdiği adalet mi, yoksa daha büyük bir sorunun parçası mı?

Linç Kültürü Nedir?

Linç kültürü, bir kişiyi toplumsal ya da bireysel bir hata nedeniyle kamuoyunda hızla suçlu ilan etmek ve ona yönelik ağır eleştirilerle yargılamak anlamına gelir. Sosyal medya, bu tür bir "toplumsal yargı" için ideal bir mecra haline gelmiştir. Bir tweet, bir video ya da bir paylaşım anında milyonlarca kişiye ulaşabiliyor, ve kısa sürede bir kişi ya da kurum hakkında yapılan yorumlar, adeta bir linç halini alabiliyor.

Linç, çoğu zaman "halkın adaletini" savunarak yapılır. Ancak, bu halkın adaletinin ne kadar doğru ve adil olduğunun sorgulanması gerekir. Toplumsal öfkenin, yanlış bilgi ve yargılara dayanarak büyümesi, birçok kişinin hayatını altüst edebiliyor.

Sosyal Medyanın Gücü ve Tehditleri

Sosyal medya, bireylerin kendi düşüncelerini özgürce ifade edebildiği bir alan sunuyor. Ancak bu özgürlük, çoğu zaman sorumsuzca ve başkalarının haklarına saygısız bir şekilde kullanılabiliyor. Bir kişi sosyal medyada bir hata yaparsa, yüzlerce, belki binlerce kişi tarafından linç edilebiliyor. Bu linç hareketi, yalnızca kişisel itibar kaybına yol açmakla kalmıyor, bazen ruhsal çöküntülere de sebep olabiliyor.

Eğer bir kişi yanlış bir şey söylediyse, bu kişinin doğru bir şekilde uyarılması, konuşmanın veya hatasının tartışılması gerekir. Fakat sosyal medyada bu tür bir tartışma yerine, hemen suçlama ve saldırı başlıyor. Gerçekten suçlu olup olmadığına bakılmaksızın, kişi anında toplum tarafından dışlanıyor. Bu tür bir kültür, doğru adaletin sağlanması için değil, halkın intikam duygusunun tatmin edilmesi için var gibi görünüyor.

Sosyal Medyada Adalet Arayışı mı, Yoksa Öfke Patlaması mı?

Sosyal medyada "adalet" arayışının ardında çoğu zaman doğru bilgi yerine öfke ve kişisel çıkarlar yer alıyor. Linç kültürünün destekçileri, bir kişi ya da grubun hatalı davranışını, sistemin kendisini değiştirmesi için bir fırsat olarak görse de, çoğu zaman bir kişinin yanlış anlaşılması ya da tek bir anlık hatasının kalıcı bir ceza ile sonuçlanmasına yol açıyor. Bu, bir anlamda insanların öfkesine yenik düşmekten başka bir şey değil.

Toplumsal sorunlar, bireylerin hataları üzerinden çözülemeyecek kadar derin. Eğer bir kişi bir hata yaptıysa, onu dışlamak ve linç etmek çözüm değildir. Bunun yerine, daha yapıcı bir yaklaşım benimsemek, hatalardan ders çıkarmayı ve toplumu daha sağlıklı bir şekilde geliştirmeyi sağlar.

Gerçek Adalet ve Sorumluluk

Sosyal medya üzerinden uygulanan linç, adaletin yerine gelmesi için doğru bir yol değildir. Gerçek adalet, bir suçlu ya da hata yapan kişinin, hatasının farkına vararak düzgün bir şekilde sorumluluk almasıyla sağlanır. Linç kültürü, çoğu zaman gerçek suçluyu bulmak yerine, herkesi suçlu ilan ederek toplumu daha da kutuplaştırır. Bu durum, adaletin ne kadar kaybolduğunun ve toplumsal hoşgörünün ne kadar zayıfladığının bir göstergesidir.

Sosyal medyada adaletin sağlanabilmesi için, toplumsal öfkenin yerine diyalog ve anlayışın hâkim olması gerekir. İnsanlar, eleştiri yaparken daha dikkatli olmalı, başkalarının hatalarını göz önünde bulundururken onları tamamen dışlamaktansa, daha yapıcı bir yaklaşım sergilemelidir.

Sosyal medya, herkesin kendini ifade edebildiği bir mecra olmanın yanı sıra, bazen toplumsal öfkenin patladığı bir arenaya dönüşebiliyor. Linç kültürü, çoğu zaman doğru adaletin yerini almaz. Bunun yerine, insanlar daha dikkatli ve sorumlu bir şekilde başkalarını yargılamalı, empati kurarak hataları ve yanlışları düzeltme yoluna gitmelidir. Çünkü gerçek adalet, toplumsal anlayış ve hoşgörüyle sağlanır, öfke ve linçle değil.