Burak BALCI'nın 7 Nisan 2023 tarihli yazısı: Yüz yılın casusluk şebekesi
Bugün, Rus gizli servisi KGB’nin İngiliz gizli servisi MI6 içerisine yerleştirdiği çok özel bir casusluk şebekesinden bahsedeceğiz…
Ancak hikâyeye başlamadan önce şöyle bir kısa bilgilendirme yapmanın kimseye zararı olmaz diye düşünüyorum;
Rus dış istihbaratı KGB, Stalin döneminden itibaren askeri istihbarat birimi olan GRU ile birlikte dünyanın en etkin servisleri arasında yer almıştır.
Öyle ki 2. Dünya Savaşı sırasında Adolf Hitler’in “Stalingrad kuşatması planı”nı ele geçiren güçlü Rus istihbarat servisi, savaşın Ruslar lehine sonuçlanmasında hayati bir yere sahip olmuştur.
Birçok tarihçi, Stalingrad Muharebesi’ni 2. Dünya Savaşı’nın dönüm noktalarından biri olarak kabul eder.
Çünkü 2 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği muharebe sonrası, Almanların savaşı kaybedeceği kesin olarak anlaşılmıştır.
Ve KGB’nin bunda çok büyük payı vardır.
Şimdi filmi az daha geri saralım.
1930’lu yılların ekonomik krizle zor günler geçiren Avrupa’sına doğru usulca yol alalım…
Hikâye, 1930’ların başında başlıyor.
Batı’da büyük ekonomik çöküşle birlikte demokrasiye ve liberal sisteme güvenin sarsıldığı, Avrupa’da ise diktatörlüklerin yükselmeye başladığı yıllar…
İngiliz aristokrat ailelerine mensup Cambridge’de, ünlü Trinity College’de öğrenci olan, Cambridge Beşlisi; Kim Philby Donald Duart Maclean Guy Burgess ve Anthony Blunt ve John Cairncross’tan oluşuyordu.
Gruba Cambridge lakabının verilmesinin sebebi, grup elemanlarının tamamının Cambridge Üniversitesinde komünist fikirlerle tanışıp bu üniversiteden mezun olmasıydı.
Beşlinin KGB'ye ne zaman katıldığı konusunda bir belirsizlik olsa da Anthony Blunt, üniversiteyi bitirmeden önce casus olarak adlandırılmadıklarını açıklamıştı!
Cambridge Beşlisi, Sovyet istihbaratına sızdırdığı bilgiler nedeniyle İngiliz istihbaratında derin yaralar açmıştır.
Casus şebekesinin Sovyetler hesabına çalıştıkları anlaşıldıktan sonra bile İngilizler, hezimetin boyutlarının anlaşılmasını önlemek için skandalın üstünü örtmeye çalışmıştı.
Cambridge Beşlisi, İngiliz istihbaratına o kadar büyük zarar vermiştir ki grubun en etkin elemanı olduğu belirtilen Kim Philby, MI6’nın Sovyet departmanının başına gelecek kadar yükselmiştir.
Yani Sovyetlere karşı operasyonların yürütüldüğü birimin başında bir KGB ajanı vardı!
1950’li yıllara kadar faaliyetlerine devam eden Cambridge Beşlisi, İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın kaderini etkileyecek gizli dosyaları Moskova’ya aktarmıştır.
Kim Philby, Cambridge Beşlisi casusluk şebekesinin en önemli adamıydı.
O, casusluk mesleğinde tam bir sanatkârdı.
Philby, gençlik yıllarından itibaren yakın arkadaşı olan MI6 İstihbarat Şefi Nicholas Elliott’un kendisine güvenmesi ve Sovyet ajanı olduğuna asla inanmaması nedeniyle 1963’e kadar deşifre olmadı.
Dahası 1955 yılında, Elliott’un ve gizli servisin kendisini aklaması üzerine, bizzat dönemin Dışişleri Bakanı Harold Macmillan, parlamentoda “Philby’nin hainliğinden şüphelenmek için hiçbir neden olmadığını” söyleyerek onu kamuoyu önünde temize çıkarttı!
Philby de “Ajan mısınız” diye sürekli peşinde koşan gazetecileri topladığı tarihi basın toplantısında bütün iddiaları soğukkanlılıkla reddetti.
Basın toplantısı, Philby’nin Sovyet gözetleyicisi Yuri Modin tarafından “nefes kesici mükemmellikte” olarak tanımlanmıştır.
Temize çıksa da üzerindeki şüphe bulutları dağılmayan Philby, 1956’da gazetecilik yapma kılıfı altında Beyrut’a gitmiş, burada bir otelin barını kendisine mekân olarak seçmiştir.
En huzurlu yıllarını burada geçiren Philby, 1963 yılının Ocak ayında kapısını çalan MI6 İstihbarat Şefi Nicholas Elliott’u karşısında görünce artık her şeyin bittiğini anladı!
Lakin enteresan bir gelişme yaşandı.
Londra’da Philby’yi itham eden deliller artık inkâr edilemez hâle gelince büyük bir yıkım yaşayan MI6 Direktörü Elliott’un amacı Philby’yi tutuklamak değildi!
Elliott, Philby’nin her şeyi itiraf etmesini istiyordu.
Gençlik yıllarından beri tanıdığı yakın arkadaşının ceza almama karşılığında her şeyi açıklayacağını varsayarken, Philby onu son bir kere daha aldatacak, bir akşam karısına bile haber vermeden kargo gemisiyle Odessa üzerinden Sovyetler’e iltica edecekti...
Bugün bile cevabı tam olarak verilemeyen asıl soru ise şuydu: Eliott, Philby’yi büyük bir gafletle elinden mi kaçırmıştı yoksa Beyrut’taki buluşma onun kaçmasını sağlamak için planlanmış bir tezgâh mıydı?