Burak BALCI'nın 20 Nisan 2024 tarihli yazısı: Doğu Akdeniz’de İstihbarat Savaşları
… Kan-ter içinde operasyon merkezine koşan Şefik, telsizden şifreli mesajı geçti: “Balık oltaya takıldı.”
Mersin Limanı'ndan hareket eden Türk bayraklı yük gemisine düzenlenecek operasyonun parolası buydu.
Uluslararası sulara girer girmez Mısırlı ve İsrailli askerler tarafından gemiye bir operasyon düzenlenecek, gemi içerisinde bulunan silah ve mühimmatların Türkiye tarafından sıcak çatışma bölgelerine gönderildiği yönünde propaganda yapılacaktı!
Ancak işin aslı biraz farklıydı!
Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarını Türkiye’ye kaptırmamak için plan üstüne plan yapan Fransa, kimi zaman üstü örtülü kimi zaman da açık şekilde Türkiye’yi tehdit etmekten geri durmuyordu.
Türk ordusunun, Libya’daki operasyonlarından rahatsız olan Fransa Başbakanı Macron, bir açıklamasında “Türkiye, Libya'da tehlikeli bir oyun oynuyor” ifadesini dahi kullanmıştı.
Doğu Akdeniz’de tırmanan gerilimin ardından bölgeye uçak gemisi gönderme kararı alan Macron, ‘Türkiye’nin uçak gemisini batırabileceği’ endişesiyle gemiyi ‘U’ dönüşü Fransız karasularına geri çevirmek zorunda kalmıştı!
Ancak Türkiye’yi tuzağa düşürmenin başka bir yolu pek tabii bulunabilirdi.
Mersin Limanı'ndan öğlen saatlerinde hareket eden gemi yaklaşık 6 mil ilerledikten sonra yavaşladı ve durma pozisyonuna geçti. Deniz ortasında başka bir yük gemisiyle buluştu. Bu gemide bulunan silah ve mühimmatlar, Türk bayraklı gemiye yüklenmeye başlandı.
İsrail ve Mısır ordusuna mensup özel kuvvet birimleri, yaklaşık 3 mil uzaklıkta Türk gemisine yapacakları operasyonunun son hazırlıklarını yapıyordu.
Türk istihbarat birimleri ise gerek uydu görüntüleri gerekse SİHA’lardan gelen anlık görüntülerle Türkiye'ye karşı kurulmak istenen tuzağı an be an kaydediyordu.
İki Türk denizaltısı da olası tehditlere karşı teyakkuz halindeydi!
Telsizden ikinci anons geçildi: “Balıkları Pişirin.”
Zodyak botlarda 4 kol halinde gemilere operasyon düzenlenen SAT timleri kısa süre içerisinde iki gemide de kontrolü sağladı.
MİT Başkanlığına bağlı ekipler de helikopterle 20 dakika içinde Türk bayraklı geminin güvertesine inmişlerdi.
Nijerya uyruklu gemi kaptanı derhal sorguya alındı.
Gözleri kapalıydı… Ter damlaları yanaklarından ince ince süzülüyordu.
MİT'ten gelen dil uzmanı Almanca soru soruyor, sorgudaki kişi ise ne konuşulduğunu bir türlü anlamıyordu.
Daha sonra başka bir dil uzmanı Rusça sorular sormaya başladı.
Gemi kaptanı, ne konuşulduğunu yine anlamıyor, bağırma sesleri nedeniyle tedirgin oluyor, direnci düşüyor ve sürekli terliyordu.
Sorgu farklı dil uzmanlarının katılımıyla yaklaşık iki saat sürdü.
Gemi kaptanı hangi ülke tarafından gözaltına alındığını anlayamamıştı.
İki saatin ardından sorgu odasına aksanından Fransız olduğu anlaşılan bir kişi daha katıldı.
Her şeyi doğru bir şekilde anlatması durumunda bir sorun yaşamayacağı kendisine bildirildi.
Kaptanın gözlerinin ve ellerinin bağını çözen Fransız aksanlı istihbarat görevlisi odadan çıktı.
Gözlerinin bağı çözülen kaptan şimdi sorgu odasında tek başınaydı.
Gözlerini ovuşturdu, etrafına bakındı. Kimse yoktu. Lakin gözetlendiğinden emindi.
Gözü masanın üstündeki kalem ve kağıda ilişti…
İki saatlik kâbus gibi sorgu gereken dersi almasına yetmişti.
Masaya eğildi, kalemi eline aldı ve yapılan operasyonun tüm detaylarını, irtibatlarını ve bildiği her şeyi yazdı, adını soyadını yazarak kâğıdı imzaladı.
Odaya giren görevli, kaptanın ellerini ve gözlerini tekrar bağladı.
Kaptanın içini bir kez daha korku kaplamıştı.
Yeniden farklı bir dilde konuşmalar duymaya başladı.
Geminin güvertesinde bir durum değerlendirmesi yapan MİT ekibi, operasyonun şimdilik basına yansıtılmaması yönünde görüş birliğine vardı.
Konuşması ve beden dilinden diğerlerinden konum olarak üste bulunduğu anlaşılan ancak yaşına rağmen atletik duran istihbarat görevlisi, kaptanın gizli evlerden birinde misafir edilmesi yönünde talimat verdi.
Türkiye, şimdilik olay karşısında sessiz kalacak, ancak yaşananları not edecekti…
NOT: Burada yazılanlar kurgudan ibarettir.