Ersan AKBAŞ'ın 30 Aralık 2023 tarihli yazısı: 38 Yıl Önceki Fenerbahçe - Galatasaray Rekabeti
Türkiye Süper Ligi Şampiyonu Galatasaray ile Ziraat Türkiye Kupası Şampiyonu Fenerbahçe, Süper Kupa finalini bu sene Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daki Kral Suud Üniversitesi Stadyumu’nda oynayacaklardı. Oynayamadılar.
Çünkü Süper Kupa karşılaşması resmi açıklamaya göre, “Organizasyondaki bazı aksaklıklar nedeniyle” ileri bir tarihe ertelendi.
Bazı aksaklıkların, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın Atatürk pankartı ve Atatürk tişörtleri ile sahaya çıkmak istemelerinin Suudi yetkililer tarafından engellenmesi olduğunu herkes biliyor.
Aslında bu yazı çok önceden yazılmıştı.
Eğer bu skandal olmasaydı, sizler Süper Kupayı kimin kazandığını bilerek bu yazıyı okuyacaktınız.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Böyle olacaksa da uymasın zaten. Biz yine de kaldığımız yerden devam edelim.
Süper Kupa, benim çocukluğumda Cumhurbaşkanlığı Kupası adı altında oynanırdı.
Türkiye Ligi Şampiyonu ile Federasyon Kupasını kazanan takımları karşı karşıya getirirdi.
Sezon sonunda ve mutlaka Ankara 19 Mayıs Stadı’nda yapılırdı.
Aynı dönemde Başbakanlık Kupası maçı da vardı. Bu kupada da Türkiye Ligini ikinci bitiren takımla federasyon kupasını finalde kaybeden takım karşı karşıya gelirdi.
Ulus’taki 19 Mayıs Stadyumu’nda önce Başbakanlık Kupası finali, 3 gün sonra da Cumhurbaşkanlığı Kupası finali oynanırdı.
Ankara böylece 3 gün boyunca futbol ziyafeti yaşardı.
Karşılaşmalar ligin hemen bitimindeki haftanın sonunda yapılırdı. Amaç o yıl finale çıkmaya hak kazanan futbolcuları şereflendirmekti. Çünkü ertesi sene söz konusu futbolcular takımlarından ayrılabilirdi.
Şimdiki sistemde Süper Kupa, bir sonraki sezon oynanıyor. Böylece, takımlar yenilenmiş kadrolarıyla bu finale çıkabiliyor.
İşte, 1985 yılında Türkiye Ligi’nin Şampiyonu Fenerbahçe ile Federasyon Kupası’nın galibi Galatasaray, Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Kupası finalinde karşı karşıya gelmişlerdi.
Dile kolay üzerinden tam 38 yıl geçmiş.
Ankara için heyecan dolu bir gündü. Ben de o maçta 19 Mayıs’ın kale arkasında, tarihimin ilk derbi mücadelesini izlemek için tribündeydim.
Daha sonraki yıllarda, İstanbul’dayken 3 büyüklerin defalarca derbi karşılaşmalarına gittim; ama bu derbi hayatımın ilki olunca, bendeki yeri de çok ayrı oldu.
O sene Fenerbahçe’yi Yugoslav (o dönem Yugoslavya daha yıkılmamıştı) Todor Veselinoviç, Galatasaray’ı da Alman Jupp Derwall çalıştırıyordu.
Yanlış hatırlamıyorsam ikisinin de takımlarındaki ilk yıllarıydı. Şimdi ikisi de bu dünyadan ayrıldılar.
Galatasaray’ın efsane teknik adamı Fatih Terim, o karşılaşmada son kez Galatasaray kaptanı olarak maça çıkmıştı.
Sarı kırmızılıların kalecisi Zoran Simoviç ise Türk futboluna yepyeni bir hava getirmişti. İlk kez bir kaleci şort değil de dar eşofman altıyla maçlara çıkıyordu.
Fenerbahçe’de ise şu an takımın teknik direktörlüğünü yapan İsmail Kartal, futbolcu olarak sarı lacivertlilere hizmet veriyordu.
Küçük dev adam İlyas Tüfekçi Fenerbahçe’deydi. Rahmetli Selçuk Yula maça ikinci yarı girmişti. Bunlar o güne dair aklımda kalanlar.
Karşılaşmanın ilk yarısını Galatasaray, Bülent’in attığı golle 1-0 önde kapatmıştı.
İkinci yarıda ise Fenerbahçe, çok genç yaşta daha futbol oynarken amansız hastalığa yakalanarak aramızdan ayrılan rahmetli Hüseyin’in attığı muhteşem golle beraberliği sağlamıştı.
O güne ilişkin aklımda en net kalan anlardan biriydi, Hüseyin Çakıroğlu’nun attığı gol.
Bulunduğum açıdan golün oluşumunu çok net görmüştüm ve o harika golü hafızam hiç silmedi.
Maça ilişkin aklımda kalan bir diğer husus da Simoviç’in attığı bütün degajların Fenerbahçe kale sahasına kadar gelmesiydi.
Çok uzun degajlar atıyordu. Bu topları da Fenerbahçe defans oyuncuları leblebi gibi topluyordu. Galatasaray teknik heyeti, maç boyunca hiçbir önlem almamıştı, bu kaybedilen toplara.
Maçın uzatmalarıyla ilgili hafızamda kalan tek şey beyaz saçları ile Jupp Derwall’in yedek kulübesinden sürekli çıkışları olmuştu.
1985 yılındaki maça damga vuran anlar ise seri penaltı atışlarında yaşanmıştı.
Fenerbahçe ilk penaltı atışını İsmail Kartal ile gole çevirince beklenmedik bir gelişme olmuş ve Simoviç, Galatasaray adına ilk penaltıyı kullanmak üzere beyaz noktaya gelmişti.
Herkesin şaşırdığını aynı zamanda heyecanlandığını hatırlıyorum. Çünkü ilk kez bir kalecinin penaltı atışına şahit oluyorduk.
Simoviç’in penaltısını Kaleci Yaşar çok net çıkardı. Herkesin İngiltere maçlarında yediği gollerle hatırladığı Yaşar, o gün çok iyi bir maç oynamıştı.
Çünkü Yaşar iyi bir kaleciydi. Penaltılarda da iki penaltı atışını kurtarmıştı.
İkinci çıkardığı penaltı da Fatih Terim’in penaltısıydı.
Kaptan Fatih’in, takımı adına penaltıyı kaçırdığında maçın hakemi Sadık Deda’ya ağır adımlarla yürüyerek itiraz ettiğini hatırlıyorum. Zannedersem Yaşar’ın öne çıktığını ya da hareket ettiğini iddia ediyordu.
O penaltılarda Simoviç de bir penaltı atışını kurtarmıştı.
Simoviç’in Galatasaray penaltı atışlarını kullanırken çimlere yan şekilde uzanıp penaltıları izleyişini de hiç unutamadım.
Peki, maçı ve kupayı kim kazanmıştı?
O büyük kupa Fenerbahçe’nin olmuştu. Sarı lacivertli kulüp ezeli rakibini 1-1 biten maçta, penaltı atışlarında 4-2 yenerek, 1985 yılındaki Cumhurbaşkanlığı Kupasını müzesine götürmüştü.
İstanbul’un iki semtinin büyük takımları, 38 yıl öncesinde olduğu gibi bir kez daha rakip oldular.
Üstelik iki ezeli rakibin final mücadelesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılına nasip olmuştu.
Nasip etmediler. Kursağımızda bıraktılar. Ama iki kulübün tarihi duruşu ve yaşananların ardından maça çıkmak istemeyişleri, yeter de artar bile.
Adı üstünde ezeli rakipler… Ebediyete kadar da rakip olacaklar.
İleride de umarım tıpkı 38 yıl önceki gibi futbolseverlere unutulmaz bir final maçı izletirler. Umarım.