Ersan AKBAŞ'ın 1 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Ah Güzel İstanbul
“Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.”
Türk sinemasının dev ismi Sadri Alışık’ın sözleri bunlar. Ah Güzel İstanbul Filmi’ndeki destansı repliklerinin sonuncusu…
Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde 1966 yılında çekilen film, Türk sinemasının kilometre taşlarından biridir.
Toplumsal yaşamdaki hızlı değişikliği gelenekçi-yenilikçi/batılılaşma ikilemi içerisinde ele alan öncü filmlerdendir.
Ah Güzel İstanbul’da, ihtiyar medeniyetin çocuklarına sağlam bir dünya kurmaktan neden aciz kaldığı sorgulanır?
Yabancı diyarlardan getirtilen yeniliklerin süslü bir yalan mı yoksa ihtiyaç mı olduğu ele alınır.
Bunu da abartılı batılılaşma ile haddinden fazla gelenekçilik arasında sıkışan İstanbul’la anlatır.
Filmde mirasyedi seyyar fotoğrafçı Haşmet İbriktaroğlu’nun yaşamına konuk oluruz.
Sadri Alışık’ın su içer gibi oynadığı bu karakter, eski İstanbul’u temsil etmektedir.
Şiir gibi bir anlatımla değişimden elini ayağını çektiğini anladığımız bu eski İstanbul Beyefendisi, kendi başına buyruk olmak istediğinden 2-3 kuruş için hürriyetinden olmak istemez.
Soylu geçmişinden kalan paralar suyunu çekip de varlıklı dostları da aramayı kesince aile yadigarı fotoğraf makinesiyle İstanbul hatırası fotoğraflar çeker.
Ayşe’ye de işte böyle bir fotoğraf çekiminde rastlar.
Ayşe kızımız, İzmir’den film yıldızı olmak için güzeller güzeli İstanbul’a kaçmıştır.
Sinema mecmuasının artist yarışmasına katılacaktır.
Tabii, herkes çabuk şöhretin, kolay paranın yoluna bakmakta…
Kimsenin kabiliyete, tecrübeye, bilgiye, emeğe; metelik verdiği yok.
Sadri Baba’nın dediği gibi “Her şeyin kolayına kaçmak, milli hastalığımız.”
Zaten Ayşe kızımız, farkında değildir, kadın ticareti yapan bir film yapımcısının eline düşmüştür.
İstanbul’a geleceksin de seni hemen sinema perdesinde yıldız gibi parlatacaklar da… Öyle bir dünya yok. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi bunun da bir bedeli vardır.
Durumu bir şekilde anlayan, kavrayan ve öğrenen Haşmet İbriktaroğlu zavallı Ayşe’yi, zavallı Ayşecikler adına kurtarmak için harekete geçer.
Başarılı da olur. ‘Medeniyet’ adlı otelde bataklığın içine düşmekten, onu son anda kurtarır.
Ayşe’yi güzel İstanbul’un, hüzünler kulübesinde ağırlar, yani evinde konuk eder…
Eski İstanbul’un temsilcisi yalıların hemen bitişiğinde, bildiğimiz gecekondu kulübesidir, tek güzel yanı boğaza nazır olmasıdır.
Haşmet İbriktaroğlu, Ayşe kızımızın çürük ümitlerle dolu cahil kafasını aydınlatmak için neler yapmaz ki..
Ancak anlamaz, bir türlü kızımız… Geldiği köydeki fakirlikten kurtulmanın tek yolu budur. İşçilik yapan ama işsiz kalmış babasının kalabalık ailesinden biridir.
Evden ayrılması bir boğazın eksilmesine yol açtığı için belki ailesi sevinmiştir bile bu duruma…
Onun için artist olmalıdır. Güzelliği de vardır. O zaman en kolay iş, ona en uygunu artistliktir.
Ah! güzel İstanbul’un yorgun Haşmet’i… Akıntıya kürek çeken eskiyi özleyen miskin Haşmet’i… Hakikati şimdi bu kıza nasıl anlatacaktır ki?
Anlatamaz da…
Filmde gitmelerin, gelmelerin, kaçmaların, affetmelerin, utanmaların, ağlamaların ardı arkası kesilmez. Kesilmez de kalpler de bu sırada birbirine kesilmiştir.
Sonunda Haşmet, kızımız Ayşe’yi sosyetenin en güzel şarkıcısı yapmak için harekete geçer. Sesi güzeldir Ayşe’nin, orasını burasını açmasına da gerek yoktur.
Çözümü bulmuştur. Kolay para kazanmak isteyen plakçıların işine gelecek şarkılar yapacaklardır. Ellerinde canına okuyacakları bir müzik hazinesi vardır.
Bu şarkılara insanların büsbütün aklını karıştıracak toplumsal sözler de yazdılar mı, ooh tadından yenmez…
Bir de kenara birkaç kuruş koydular mı arkalarına bakmadan bu süslü dünyadan savuşacaklardır.
Ancak evdeki pazar çarşıya uymaz. Ava giderken avlanır Haşmet İbriktaroğlu…
Her şeyin yalan olduğu dünyada zenginlerin de eğlencesi belli olmaz ki...Bir sirk palyaçosuna bir kraliçeden daha çok değer verirler ve bir anda alıverirler elindeki hazineni...
İnsan en çok sevdiği şeyi çamura atar mı?
Filmde Ayşe kızı, Ayla Algan canlandırmış. Canla başla mücadele etmiş Ayşe karakteriyle…
Sadri Alışık’a gelince… Kelimeler yetersiz kalır, onu anlatmaya… Deyim yerindeyse filmi alıp götürmüş, Kaf Dağı’nın arkasına bırakıp gelmiş.
Böyle bir filmin ortaya çıkmasında Türk Sineması’nın büyük yönetmeni Atıf Yılmaz’ın ve senaristler Safa Önal ve Ayşe Şasa’nın da emeği çok büyük.
Filmle birlikte içinize işleyen müziğin bestecisi ise Metin Bükey…
Ah Güzel İstanbul, Türk sinemasının yüz akı filmlerinden biridir.
Bu filmi izlemek demek, İstanbul’un bir dönem ki güzelliğini de izlemek demektir.