Ersan AKBAŞ'ın 31 Ağustos 2024 tarihli yazısı: Beni Ay’a Uçur
1960’lı yıllar. ABD, Sovyet Rusya ile uzay yarışında. Amaç Ay’a ilk insanlı uçuşu gerçekleştirmek.
ABD aynı zamanda Vietnam savaşının tam ortasında… Ülke kamuoyu bu sebeple uzay yarışının bir külfet olduğunu düşünüyor.
Bu nedenle ABD yönetimi, Ay Yolculuğunu kamuoyuna pazarlama telaşına düşüyor.
Bunun için bir halkla ilişkiler uzmanı ile anlaşıyorlar.
Yanlış okumadınız.
ABD; Ay programını halkına, kongresine ve cüzdanını açmak isteyen herkese “satmak” için bir pazarlama uzmanıyla anlaşıyor.
Geçen ay gösterime giren Beni Ay’a Uçur/Fly Me to the Moon, işte bu konuya odaklanıyor.
Film insanlık tarihinin en önemli yolculuklarından biri olan Apollo 11 roketinin Ay yolculuğuna farklı bir açıdan bakıyor.
Bir pazarlama uzmanının sattığı her şeye insanların nasıl inanacağını anlatıyor.
Bir mal veya hizmet müşteriye nasıl satılıyorsa, Ay Yolculuğu da aynen öyle pazarlanıyor.
Bu özelliği ile Beni Ay’a Uçur, ‘Halkla İlişkiler ve Pazarlama’ meraklıları için izlenmesi gereken tarihi bir film olarak öne çıkıyor.
Pazarlama ve Halkla İlişkiler taktikleri ile kamu algısı nasıl yönlendirilir, filmde çok iyi anlatıyor.
Filmde, halkla ilişkiler uzmanını Scarlet Johansson oynuyor.
Dram, komedi, politik hiciv ve romantizm arasında gidip gelen filmde Johansson, Kelly karakteriyle harikalar yaratıyor.
Aynı şeyi Apollo 11’i Ay’a göndermeye çalışan NASA Fırlatma Direktörü rolündeki Channing Tatum için söyleyemeyeceğim.
Scarlet Johansson filmde ne kadar parlıyorsa, Channing Tatum bir o kadar sönük kalıyor.
Yine de filmin orijinal bir konusunun olması Beni Ay’a Uçur’u farklı kılıyor.
Film, içinde iki iyi hikaye ile ilerliyor.
Ancak 2 saati aşkın süresine rağmen bu iki farklı hikayeyi birleştirmekte zorlanıyor.
İlki Apollo 11’in Ay yolculuğu ve bu yolculuğun ABD kamuoyuna pazarlanması…
İkincisi de ABD’nin olası başarısızlığı halinde Ay’a inişin sahte versiyonunun çekilmesi…
Zaten 1969’daki Ay’a gidişin bir Hollywood prodüksiyonu olduğuna ilişkin komplo teorisi yıllardır konuşulmaktaydı.
Film işte bundan da güç alarak ilerlemek istiyor.
Sonuçta bence başarılı ancak temposunda sıkıntısı olan bir film ortaya çıkıyor.
Yine de insanoğlunun ilk Ay yolculuğuna bambaşka bir açıdan bakmaya çalıştığı için film, bir kez de olsa izlenmeyi hak ediyor.
Sadece Scarlet Johansson’un harika oyunculuğu için bile izlenebilir.
Johansson ve Tatum arasındaki kimya da tutsaydı, başka şeyler de yazılabilirdi.
Bunda Tatum’un film boyunca soğuk ve donuk bir rolde kalmak istemesinin büyük etkisi var.
Son olarak şunu ekleyebilirim, filmde hem sevimli hem de yaramaz bir siyah kedi var.
Kötü şans getirdiğine inanılan siyah kedinin filmdeki ‘şov çalan’ oyunculuğu da görülmeye değer.