Hüseyin ALPASLAN'ın 10 Nisan 2025 tarihli yazısı: Ermeni Soykırım Tezinin Tenkidi-I
1915-1916 yıllarında gerçekleşen Ermeni tehciri, sözde soykırım iddialarını savunanlar tarafından en kuvvetli veri olarak gösterilirken, 1915 yılında Osmanlı hükûmetinin aldığı geçici tehcir kararının ve uygulamasının hangi şartlar altında, hangi sebeplerle gerçekleştiği, neyi hedeflediği ve kimlerin göçe tabi tutulduğu göz ardı edilmiştir. En mühimi ise sevk kararının nasıl bir mecburiyetten dolayı alındığına ve dayandığı meşru gerekçelere bakılmadan, yalnızca, meydana gelen olaylar tek yönlü olarak anlatılmış ve doğruların anlaşılması engellenmiştir. İnkâr edilemeyecek belgeler ve deliller, Ermeni diasporası tarafından görmezden gelinmiştir. Tehcir sırasında yaşanan bazı üzücü hadiseler, aslından saptırılarak propaganda maksatlı dünya kamuoyuna pazarlanmıştır. Sözde soykırım iddialarını cevaplamaya 1914 yılından devam edelim. Rus Çarlığı, 1914 yılının başlarından itibaren Osmanlı Ermenilerinin hamiliğini üzerlerine aldıklarını açıkça duyurmuştur. Islahat bahanesiyle ve Eçmiyazin Kilisesi vasıtasıyla kontrol altına aldıkları Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’da örtülü bir denetim sağladıklarını da biliyoruz. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na girmeden önce Ermen komiteleri ile Osmanlı ve Rus Ermenilerinin ileri gelenleri ve Eçmiyazin Katagikosu, Rus Çarlığı’nın iler düzeyde yetkilileri ile birçok temasta bulunmuşlardır. Taşnak ve Hınçak Komiteleri tarafından savaş sırasında uygulayacakları planlara yönelik kararlar alınmış, birçok tamim yayınlanmış, örgütsel çalışmalara, Ermenilerin silahlandırılmasına ve gönüllü silahlı birlikler oluşturulması doğrultusunda çalışmalara hız verilmiştir. Rusların, Ermeniler üzerindeki siyasetinden güç alan Ermeni komitecileri ve liderleri kibirli bir tavır göstererek Osmanlı Devleti’ni ve kanunlarını hiçe sayar bir tutum takınmışlardır. 28 Temmuz 1914 tarihinde Birinci Dünya Savaşı patlak vermiş ve Osmanlı Devleti 02 Ağustos 1914’te seferberlik ilan etmiştir. Daha seferberlik ilan edilmeden önce Ruslar ile sıkı bir iş birliğine giren Ermeniler, Erzurum, Trabzon, Bitlis ve Van gibi vilayetlerde örgütlenip silahlanarak isyan planlarını hazırlamışlardır. Seferberlikle silah altına alınacak olan Ermeniler ile komitelere üye bazı kamu personeli kaçarak Ruslara ve çetelere sığınmışlardır. Ekim ayının sonunda Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na fiilen katılacağının anlaşılması üzerine Osmanlı ordusunda bulunan Ermeniler silahlarıyla birlikte firar ederek Rus ordusuna katılmışlardır. Rus ordusuna katılmayanlar da silahlı çeteler kurmuş ve Türk köylerinde katliama başlamışlardır. Savaşın başlamasından hemen önce Taşnak Komitesi’nin aldığı kararlar, onların Ruslara olan güvenlerini, Osmanlı Devleti’ne karşı duruşlarını ve pervasızca nasıl davranabildiklerini göstermesi açısından önemlidir. Taşnak delegeleri 1914 yılının haziran ayında Erzurum’da toplandılar. İki hafta süren kongreye Türkiye illerinden ve yabancı ülkelerden 30 temsilci katılmıştır.[1] Bu tarihte, Osmanlı Devleti’nin 8 Şubat’ta Ruslarla yaptığı anlaşma gereğince doğu illeri iki yabancı müfettişin idaresi altında yönetiliyordu. Bu yönetim şeklini bahane eden yabancı ülkelerin temsilcileri Erzurum’daki kongrede, Osmanlı Devleti yönetimi altında bulunan topraklarda olduklarını kabul etmeyen kararlar almışlardır. Osmanlı Devleti’nin savaşta yer alacağı bloğa ve konumunun ne olacağına dair çabalarını sürdürdüğü tarihlerde, Ermeni komiteler, Rusya ile kurdukları ilişkiye dayanarak, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde en kötü ihtimalle özerk bir Ermenistan devleti kuracaklarına kendilerini iyice inandırmışlardır. Bu süreçte komitelerin aldıkları tüm önlemleri Esat Uras’ın “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi” başlıklı eserinde görmekteyiz.
Ermeni komitelerinin aldıkları kararlardan ve isyan hazırlıklarından Osmanlı Hükûmeti’nin bilgisi olmuş ve Dâhiliye Nâzırı Talat Paşa ve Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından, Taşnak Komitesi’nin meşru liderlerine, Ermeni Mebusu Varteks Efendi’ye ve Ermeni Patriğine, Ermenilerin isyan ve ihtilal hareketlerine yöneldikleri takdirde çok şiddetli tedbirlerle karşılaşacakları bildirilmiştir.[2] Osmanlı Devlet Birinci Dünya Savaşı’nda henüz dahil olmamışken ilk isyan Zeytun’da çıktı. Zeytun Ermenileri seferberliğin ilanından sonra 17 Ağustos 1914 tarihinde askerlik görevlerini yerine getirme karşılığında subay ve askerlerini kendilerinin atayacağı bir Ermeni alayı teşkil etmek istediler. Hükûmet tarafından talepleri reddedilen Zeytun Ermenileri seferberliğe katılmama kararı alarak silahlarıyla dağlara çıkıp isyan hareketini başlattılar.[3] Zeytun’da başlayan isyandan sonra 1914 ve 1915 yıllarında Kayseri, Bitlis, Erzurum, Mamüretülaziz, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Van, İzmit, Adapazarı Bursa, Adana, Halep İzmir ve Canik’te Ermeni ayaklanmaları olmuş, güvenlik güçleri bazılarını başlamadan bastırmış, Van örneğinde olduğu gibi bazı isyanların ise yıkıcı sonuçları olmuştur.[4]
Dünyanın birçok yerinde yaşayan Ermeniler ile Osmanlı Ermenilerinin çoğunluğu, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile savaşan düşman ülkeleri ve isyan hareketlerini desteklemişlerdir. Türkiye’yi savaşta destekleyen Ermeniler olsa bile Osmanlı Ermenilerinin ekseriyeti Türklerin savaştan yenik ayrılmasını gizliden gizliye istemişlerdir. Türkler, Ermenilerin niyetlerinin farkında olmuşlar ve tepkileri ile bunu belli etmişlerdir. Türklerin, Ermenilerin düşman safında olduklarına dair farkındalığını, dönemin basın organlarında çıkan yazı ve karikatürlerden de anlamak mümkündür. Savaş arifesinde Ermeni Komitelerinin ayaklanma planlarını hayata geçirmek için hazırlıklarını hızlandırdıklarını istihbar edinen Osmanlı Hükûmeti, vilayetlere talimat göndererek, Anadolu’da faaliyet gösteren her türlü Ermeni örgütlenmesini kontrol altına almalarını ve silahlanmayı önlemeleri için gerekli tedbirlerin uygulanmasını emretmiştir. Osmanlı Devleti’nin savaşa dahil olması ve Rus ordusunun Güney Kafkasya’da ilerlemeye başlamasıyla beraber Ermeniler, Osmanlı ordusundan firar ederek Rus ordusuna katılmaya başladılar. Rusların işgallerinde ve Türk askerlerinin kayıplar vermesinde Ermenilerin rolü olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak Osmanlı Devleti’nin karşısına çıkmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nı yazan Rus tarihçilere göre, 1914 yılında savaş başladığı zaman Rus ordusu içerisinde Osmanlı tebaası 11.500 civarında Ermeni’den oluşan 23 tane askeri birlik bulunuyordu.[5] Kafkasya’da Rus ordusuna yardım eden, onlar için savaşan, casusluk yapan ve lojistik destek sağlayan 40.000 silahlı gönüllü Ermeni vardı.[6]
Sayıları tam olarak tespit edilememiş birçoğu asker kaçağı olan Ermenilerden oluşan gönüllü birlikler, Osmanlı Devleti topraklarında Ruslara yardım ederek, Türk askerini arkadan vurmuşlardır. Bogos Nubar Paşa’nın, Fransa Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı bir mektupta ve 1919 yılında The Times of London Gazetesi’nde çıkan yazıda, yaklaşık 200.000 Ermeni askerinin İtilaf Devletleri saflarında Osmanlı ordusuna karşı savaştığı belirtilmiştir. İngiliz tarihçi Toynbee, Osmanlı tebaası Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’nda Rusların “beşinci kolu” haline geldiğini yazmıştır.[7] Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan katliam belgelerine göre Rusların beşinci kolu konumunda olan Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilan ettiği 1914 yılının ağustos ayından Rus devriminin başladığı Şubat 1917 tarihine kadar 124.000, 1919 yılının Ağustos ortalarına kadar da toplam 363.141 Müslümanı, katletmişlerdir.[8] . Bir başka büyük katliamı daha anlatmak gerekirse, Rusların, savaş başladığında Erzurum vilayetinin kuzeydoğusu ile Beyazıt’tan Eleşkirt’e kadara devam eden sınır bölgesini işgal etmeleri sonrasında, canını kurtarmak isteyen Müslümanlar kaçmaya başladılar., Ermenilerin Van’ın büyük bölümünde kontrolü ele geçirmesiyle Kaçan Mültecilerin sayısı yüksek sayılara ulaştı. Kuzeyden Rusların, doğudan Ermenilerin arasında kalan mülteciler, Müslüman köylere sığındılar. Mültecilerin peşindeki Ermeni çeteleri, Rus kazakları ve onlarla beraber hareket eden Ermeni köylüleri, Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinde Müslüman köyleri basarak erkekleri öldürdüler, kadınların iffetine el uzattılar. McCarthy, “sadece Beyazıt şehri ve civarında 1.500.000 Müslümanın katledildiğini” belirtmiştir.[9]
1915 yılının Nisan ayına geldiğimizde Ermeni Komitelerinin faaliyetleri en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Ordu gerisinde haberleşme ve ulaşım kanallarının neredeyse tamamına yakını imha edilmiştir. Osmanlı Devleti tarafından alınan önlemlere, aramalarda ele geçirilen silahlara ve şifreli yazışmaların ifşa edilmesine rağmen, Bitlis, Kayseri, Maraş, Zeytun, Adana, Haçin, Sis, Kars ve Ardahan gibi yerlerde Ermeniler ayaklanarak, askerler ve kolluk kuvveti olan Jandarma ile çatışmaya girmişlerdir. Aynı tarihlerde Kars ve Ardahan civarında Ermenilerin katlettiği Müslüman sayısı 30.000 civarındadır. Rusların, Doğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde egemen olmaya başlamasını fırsata çeviren Ermeni çeteler, 1915 yılının şubat ayında Van ve Bitlis’teki Müslüman köylere saldırmışlardır. Erciş civarında askerlere saldıran ve Van bölgesinde Ruslara casusluk yapan 2.000 civarında Ermeni dağa çıkmıştır.[1]
Osmanlı Hükûmeti, Van’daki isyanı bastırmak ve Ermeni komitelerinin zararlı eylemlerine engel olmak amacıyla 24 Nisan 1915 tarihinde vilayetlere ve mutasarrıflıklara gizli bir genelge göndermiştir. İçişleri Bakanlığı tamiminde, ülkenin batısı da dahil olmak üzere Ermeni komitelerinin şehirlerdeki merkezlerinin kapatılması ve evraklarına el konulması, komite elebaşları ile zararlı faaliyetlerde bulunanların ve bulundukları ikamette kalmaları sakıncalı görülen Ermenilerin tutuklanması emredilmiştir. Genelgede, alınan önlemlerin komitelerin teşebbüslerini engellemeye yönelik olduğu izah edilerek, Müslüman ve Ermeniler arasında çatışmalara mahal verilmemesi için duyarlı davranılması yönünde ayrıca talimat verilmiştir. İki gün sonra 26 Nisan’da askeri birliklere de benzer bir genelge gönderilerek, Garnizon Kumandanlıklarından, komitelerin ileri gelenlerinin tutuklanarak askeri mahkemelerde yargılanmaları istenmiştir. İstanbul’da bulunan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar komitelerinin partizanlarından 235 kişi tutuklanmış ve bir kısmı Haydarpaşa’dan trenle Ankara ve Çankırı’ya gönderilmiştir. Yine devlete karşı zararlı eylemleri tespit edilen, Zeytun ve Maraş bölgeleri ile civarlarındaki yerleşim yerlerinde bulunan Ermeniler, Konya’ya sevk edilmiştir. Konya’da Ermenilerin toplu ve bir arada olmalarının tehlikeli olduğunun değerlendirilmesi üzerine, bu bölgeye yapılacak sevklerden vazgeçilmiş ve daha sonra göçe tabi tutulanlar Halep’in güneydoğusu ile Zor ve Urfa havalisine gönderilmişlerdir.
DEVAM EDECEK...
Kaynakça
[1] Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul, 1976, s. 579.
[2] Alpay Kabacalı, haz., Talat Paşa’nın Anıları, İletişim Yayınları, İstanbul 1994, s. 71.
[3] Uras, age., s. 603.
[4] Mehmet Kanar, Ermeni Komitelerinin Emelleri ve İhtilal Hareketleri, Der Yayınları, İstanbul, 2001, s. 223-308.
[5] Mehmet Perinçek, “Taşnak ve Sovyet Ermenistan’ı Kaynaklarında Taşnaksütyun Gerçeği”, ed. Hale Şıvgın, Türk-Ermeni İlişkilerinin Gelişimi ve 1915 Olayları Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, Gazi Üniversitesi, (Ankara, 2006), s. 501-502.
[6] Kemal Çiçek, “Osmanlı Ermenilerinin 1915’teki Tehciri: Bir Değerlendirme”, Gazi Akademik Bakış, c. III/ S. 6, 2010, s. 5.
[7] Arnold J. Toynbee, Acquaintances, Oxford University Press, New York, 1967, s. 242.
[8] Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 49, Ankara, 2001. s. 375-377.
[9] Justin McCarthy, Türkler ve Ermeniler, çev. Fatma Sarıkaya, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2019, s. 193-194.
[10] Ergünöz Akçora, Van ve Çevresindeki Ermeni İsyanları (1896-1916), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1994, s. 124.