Hüseyin ALPASLAN'ın 25 Şubat 2025 tarihli yazısı: Ermeni Sorununun Doğmasında Patrikhanenin Rolü

Hristiyanlık, Aziz Bartolemeus ve Aziz Thaddeus’un gayretleri ve öncülüğünde Ermenilere benimsetilmiş ve Ermeniler arasında yaygınlaşan Hristiyanlık, zamanla tamamen kabul edilmiştir.  

Hristiyanlar arasında itikadi konularda yaşanan ihtilafları çözmek ve dinin amentüsünü netleştirmek amacıyla 451 yılında Kalkedon (Kadıköy)’da yapılan konsilde; ruhani meclis toplantıları ile diofizit görüşe karşı çıkan ve Monofizit görüşü benimseyen Ermeniler, kendi milli kiliselerini kurmuşlardır.  

Bizans Kilisesi’nden ayrılan Eçmiyadzin Piskoposluğu “Ruhani Umumi Reisliğine” dönüştürülmüştür. Gregoryen inancına göre Hz. İsa buraya inmiş, doğu ve batıdakilerden ayrı örgütleyerek Ermeni Kilisesi’ni kurmuştur. Ermeniler arasında İstanbul Patrikliği, Eçmiyadzin ve Sis’ten sonra gelmiş olsa da Osmanlı Devleti tarafından Ermenilerin dini lideri resmi olarak İstanbul Patriği kabul edilmiştir. Eçmiyadzin’in, 1827 yılından sonra Rusların kontrolüne girmesine kadar, Osmanlı Devleti, İstanbul Patrikliği vasıtasıyla Ermeni cemaatlerini kontrol altında tutmuştur [1].  

Rusların, sıcak denizlere inme ve Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkarak, Bizans’ı diriltme amacını bilen Ermeniler, Bizans Kilisesi’nden ayrılıp kendi milli kiliselerini kurduklarından dolayı Bizans’ın ihya edilmesinin kendi kiliselerinin bağımsızlığını yok edeceğini düşünmüşlerdir. Bu sebeple; “özerk bir Ermeni devleti kurulması ve kilisenin kendine özgü vasfını koruması şarttır” fikri Ermeni Kilisesi’nden çıkmıştır [2].  

Müslüman Türklere karşı haçlı zihniyetini hep canlı tutan batılı devletlerin, Hristiyan Osmanlı Ermenilerinin hamiliğine soyunmaları, Ermeni sorununun oluşturan faktörlerden bir tanesidir. Batının Osmanlı Devleti içerisindeki farklı inançlara sahip diğer ekalliyetlere karşı aynı hoşgörüyü ve koruyuculuğu göstermemeleri ise behemehal din farklılığı ile izah edilebilir.  

1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı’ndan sonra Edirne’de ateşkes anlaşması yapmak maksadıyla sürdürülen müzakereler sırasında Osmanlı Devleti’nin zor durumundan faydalanmak isteyen Ermeni Patrikliği Patrik Nerses Varjebedyan ve Episkopos İzmirliyan başkanlığında gizli bir toplantı yapmıştır [3].  

Ermeni Patrikliği Patrik ve dokuz piskoposun imzasını taşıyan isteklerini Rus çarına ulaştırmak üzere Ermeni Katogikosluğu’na gönderme kararı almıştır [4].  

Şubat 1878 tarihinde Ermeni Patrikliği tarafından gönderilen ve Rus Çarı II. Alexandr ve Prens Gorçakof’tan istirham edilen Muhtıradaki istekler şunlardır: [5] 

“1. Fırat'a kadar olan bölgenin Türklere geri verilmemesi ve buraların Ararat ili ile birleştirilerek, Rus Çarının ülkesinin bir parçası olmasının temin buyurulması,  

2. Arazi ilhakı olmayacağı bize duyurulduğundan -eğer böyle olacaksa Bulgaristan'a ve Bulgar milletine verilecek imtiyazların, bütün Rusların hükümdarı Haşmetmeâp efendimiz tarafından, Ermeni milletine de bahş ve ihsan buyurulması,  

3. işgal olunan topraklar boşaltılacaksa, hükümetten ıslahat için maddî teminat alınması ve ıslahatın uygulama ve tamamlanmasına kadar, Rus askerlerinin işgal ettikleri toprakları boşaltmaları, 

Bunlarda şu temellere yaslanmalıdır: 

a) Zabıta memurlarının çoğunluğunu Ermeniler teşkil etmelidirler, 

b) Ermeniler düzenli bir askeri talim ve eğitim görmelidirler, 

c) Kürtler ve Çerkezler bulundukları dağları bırakarak kasabalara inmeli ve oralara yerleşmelidirler ve bir süre için de kendilerinden Jandarma yazılmamalıdır. 

d) Ermeniler de memur hizmetlerde çalıştırılmalıdır. Özellikle bu bölgedeki Vali ve Belediye Başkanları Ermeni olmalıdır. Ancak bu esaslar kabul ve uygulandıktan sonra İmparator hazretlerinin (Rus Çarı) askerleri çekilmelidir.” 

Patrik Nerses’in Ermenilerin isteklerini Rus Çarı II. Aleksandr'a iletmek üzere Eçmiyazin Katogikosluğu’na gönderdiği 4 Şubat 1878 tarihli mektup Episkopos Mateos İzmirliyan’a teslime edildi.  

Kafkasya’da bulunan Eçmiyazin Katogikosluğu’na ulaşmak için kullanılan yolun zorlukları nedeniyle geç kalacağını ve Rusya’ya isteklerinin iletilmesinin sekteye uğrayacağını düşünen İzmirliyan, Katogikos 4. Kevork’un aksine Rusya karşıtı olan Episkopos Manguni’ye bir mektup göndererek, Osmanlı Ermenilerinin davaları ve aldıkları kararlar hususunda onu etkilemeye çalışmıştır. İzmirliyan gönderdiği yazıda şu ifadeleri kullanmıştır; “Zaman çok şeyleri değiştirir… Çar’a müracaat etmeliyiz. Bugün Türkiye büyük ve önemli bir kısmını kaybetmiş bir halde olarak onun ayaklarının altında bulunuyor. Türkiye o kısmında kalsa bile, bundan sonra Rusya’nın uysal bir tabii olacaktır. Herhalde Rusya’nın himayesine muhtacız. Daima onun teveccüh ve muhabbetini çekmeye, bugün olmasa bile çok geç kalmayacak bir gün, meydana çıkacak olan Türkiye’nin Asya sorunu ortaya konulacağı zamanda, ülkemizdeki payımıza sahip olmak için şimdiden Ermeni sorununu çıkarmaya çalışmalıyız.” [6]  

Ermeni Patrikhanesi’nin gönderdiği mektuplar İzmirliyan tarafından Mart başlarında Eçmiyazin’e ulaştırıldı. İzmirliyan’ın Katogikosluğa müracaatı istenilen sonucu vermedi ve başarısız olarak İstanbul’a döndü.  

İzmirliyan’ın Eçmiyazin’e götürdüğü muhtıranın sonucundan emin olamayan ve Osmanlı- Rus görüşmelerinde zamanın az kaldığını bilen Ermeni Patriği Nerses Efendi, Ayastefanos'ta Rus Başkumandanı Grandük Nikolas’ı ziyaret ederek Ermeni isteklerini bildirdi. Grandük Nicolas Ermenilerin iki muhtırasını Petersburg’da bulunan Rus Çar’ına gönderdi.  

Patrik Nerses’in o tarihte güttüğü siyasetin özeti şöyledir “Rusya’ya minnettar kalmak, İngiltere’den Ermeniler adına istifade etmek” [7] 3 Mart 1878'de imzalanan Ayastefanos Barış Antlaşması Ermenilere siyasi alanda büyük kazanımlar sağladı ve antlaşmanın 16. maddesi ile isteklerini büyük ölçüde kabul ettirdiler. Bu antlaşma ile Ermenistan adında bir ülkenin varlığı, bu coğrafyanın ıslah edilemeye muhtaç olduğu ve Ermenilerin güvenliği için Kürtler ve Çerkezlerden korunması gerektiği Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmiştir. 

Ermeniler bu antlaşmayı hedeflerine giden bir başlangıç olarak kabul etmişlerdir. Ancak İngilizler, Ayastefanos Antlaşması ile Rusya’nın Kafkasya, Balkanlar ve Doğu Anadolu’da kurduğu hakimiyet ve sıcak denizlere ulaşma imkanına kavuşmasını geleneksel politikalarına ve uluslararası çıkarlarına aykırı bir durum olarak değerlendirmişlerdir.  

İngiltere Hindistan ile olan bağlantısının Rus tehdidi altına girmesi ihtimaline korkuyla yaklaşmış ve araya girerek Ayastefanos Antlaşması hükümlerini yeniden görüşmek üzere Berlin’de bir kongre toplanmasını sağlamıştır. Berlin’de toplanan kongre Ermenileri rahatsız etmiş ve Ayastefanos ’da elde ettikleri haklarını kaybedecekleri endişesine kapılmışlardır. Ancak Rusya’nın ve batılı devletlerin hamiliğine güvenen Ermeni Patrikliği Berlin konferansında Ermeniler lehine büyük beklentiler içerisine girmiştir. Çünkü masada Rusya’nın ezici bir şekilde mağlup ettiği bir Osmanlı Devleti vardı ve kendilerine yardım eden Rus diplomasisi sayesinde bağımsızlıklarına kavuşacaklarına inanıyorlardı.  

13 Temmuz 1878 tarihinde yapılan Berlin Kongresi’ne Ermeni murahhası olarak katılan Baş piskopos Mıgırdıç Kırımyan kongre dönüşünde İstanbul’da Ermeni Katedrali’nde toplanan kalabalık Ermeni Cemaati’ne yaptığı konuşmada, “Berlin’e iyileştirme isteyen bir dilekçe ve basit bir kâğıt götürdüğünü, halbuki diğer küçük milletlerin (Bulgarlar, Sırplar ve Karadağlılar) demir kaşıklar getirdiğini gördüğünü”, söylemiştir.  

ABD’li tarihçi Guenter Lewy, Mıgırdıç Kırımyan’ın konuşması ile ilgili yaptığı değerlendirmede; “Avrupa’nın güçlü devletlerinin masaya bir özgürlük yemeği koyduklarında kaşıklarını bu yemeğe daldıranların bir parça almaları mümkün olmuştu. Oysa ki Ermenilerin elinde bir kâğıt parçasından başka bir şey bulunmuyordu. Bundan dolayı özgürlük yemeğinden tatma sırası geldiğinde kendilerinin kâğıttan kaşıkları erimiş ve pay alamadan öylece ortada kalmışlardı.” demiştir.[8]  

Başpiskoposun “demir kaşık” kelimesini silahı tarif etmek için kullandığı anlaşılmaktadır. Mıgırdıç Kırımyan’ın bu vaazında Ermenilerin silahlanması için yaptığı çağrıya kulak veren Ermeniler hızla silahlanarak Sırplar, Karadağlılar ve Bulgarlar gibi özgürlük mücadelesi içerisine girmek üzere harekete geçmişlerdir.  

Ermeniler, Berlin Kongresi’nde, bütün isteklerini alamadıysalar da Osmanlı Devleti’ne Doğu Anadolu’daki illerinde Ermeniler lehinde ıslahat yapmayı kabul ettirmişlerdir. Antlaşmanın 61. maddesi ile Ermeni meselesi yeni bir safhaya girmiştir. 1890-1915 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’nin birçok bölgesinde aralıklarla gerçekleşen ayaklanmalarda Ermeni Patrikliği’nin ve Ermeni Kiliselerinin payını bilen Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı sırasında 1916 yılında Ermeni Nizamnamesinde değişikliğe gitmiştir.  

Patrikhanenin, düşmanla iş birliği yapan Ermeni komitacıların güdümünde ve etkisinde olduğunu tespit eden Osmanlı Hükûmeti, Sis (Kozan), Ahtamar Katogikoslukları ile İstanbul ve Kudüs Patrikliklerini birleştirerek bağımsız bir Patriklik-Katogikosluk oluşturmuştur [9]. Patriklik yeni Nizamnameye göre sadece din eğitimi ve hayır işleriyle meşgul olacaktır.  

Yeni çıkarılan Nizamname ile Osmanlı Devleti’nin savaş halinde olduğu Rusya’nın güdümünde olan Eçmiyazin Katogikosluğu ile Osmanlı sınırları içerisinde bulunan Patriklik ve Katogikoslukların bağlantısı kesilmiş ve böylece Rusların ve bölücü Ermeni komitacılarının siyasetine alet olan Ermeni kiliselerinin verdikleri zararların önüne geçilmiştir.  

Kaynakça 

[1] Bülent Bakar; Ermeni Tehciri Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s. 11-12. 

[2] Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Rüstem Yayınevi, İstanbul, 2001, s. 30. 

[3] Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s. 199 

[4] Mehmet Kocaoğlu, “Millet-i Sadıka‟dan Ermeni Mezalimine,” Avrasya Dosyası II, Sonbahar l995-l996, s. 114. 

[5] Uras, age., s. 199-200. 

[6] Uras, age., s. 204.  

[7] Uras, age., s. 203. 

[8] Guenter Lewy, 1915 Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu? Timaş Yayınları, İstanbul, 2020, s. 31-32. 

[9] Murat Bebiroğlu, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnâmeleri, Kişisel Yayınları, İstanbul, 2003, s. 158.