Hüseyin ALPASLAN'ın 19 Aralık 2024 tarihli yazısı: Demokrasi ve Laiklik Şehidi
23 Ağustos 1923 tarihinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası içerisinde yuvalanarak meşruiyet paravanı arkasında yeni rejimi yıkmak için fırsat kollayan tarikatlar, fırkanın kapatılmasının ardından oluşan hoşnutsuz ve kaotik ortamı lehlerine çevirmek için harekete geçtiler. İzmir ve Manisa’da bulunan garnizonların güçlü olması nedeniyle ayaklanma çıkartmaya cesaret edemeyen Nakşibendi tarikatı şeyhi ve Manisa halifesi, nüfusu az olan Menemen’de Mehdiliğini ilan eden Giritli Derviş Mehmet ve altı arkadaşına “din elden gidiyor” diyerek isyan çıkarttırmışlardır. İsyancılar 7 Aralık’ta Paşaköy’de silahlanmışlar ve müritlerin birisinin köyü olan Bozalan’a giderek konaklamışlardır. 15 gün kadar Sünbüller Dağı’nda zikirle meşgul olan Derviş Mehmet ve adamları 23 Aralık 1930 tarihinde sabahın erken saatlerinde Menemen’e girmişlerdir. İsyancı grup tekbir getirerek Müftü Camii’ne yönelmiştir. Sabah namazı için camide bulunan cemaate kendini Mehdi olarak tanıtan Derviş Mehmet; 70 bin kişilik halife ordusunun yakında gelerek kendileriyle birleşeceğini söylemiştir[1]. Daha sonra camide bulunan yeşil bayrağı alarak şehrin meydanına giden Derviş Mehmet, bayrağı oraya dikerek arkadaşları ile zikir yapmaya başlamış ve “bu sancağın altında toplanmayanları öldüreceğim” tehdidi ile halkı yanına çekmeye çalışmıştır.
İşyerlerini açan ve sabah namazından çıkan Menemen halkı meydanda birikmeye başlamıştır. Kalabalığı gören Derviş Mehmet “Ey Müslümanlar ne duruyorsunuz, halife ordusu ve Abdülmecit geliyor, gelin toplanalım, şeriat isteyelim” diyerek halka seslenmiştir. Derviş Mehmet’in çağrısına uyan yaklaşık 100 kişi onunla beraber zikre başlamışlardır[2]. Olaya şahit olan bazı vatandaşlar durumu kolluk kuvvetlerine haber vermiştir. Olay yerinde ne olduğunu öğrenmek üzere oraya giden Jandarma Bölüğü’nün yazıcısı Ali Efendi, Giritli Mehmet’e ne yaptığını sormuş, ancak Giritli Mehmet tarafından azarlanarak, “Sen git komutanın gelsin” cevabını almıştır. Daha sonra olay yerine gelen İlçe Jandarma Komutanı Fahri Bey’e tehditler savuran Derviş Mehmet, kendisinin Mehdi olduğunu söylemiştir. Durumu n ciddiyetini anlayan Jandarma Komutanı, bölgede bulunan 43. Alay’dan yardım istemek için geri çekilmiştir. Jandarmanın kendisine müdahale etmemesinden cesaret alan ve bu durumdan kendisine pay çıkartan Derviş Mehmet, propagandasını arttırarak halkı iyice yanına çekmeye başlamıştır[3].
Olayı öğrenen ve Jandarmanın yardım isteğini değerlendiren 43. Alay Komutanlığı tarafından; 1’nci Tabur 3’ncü Bölük Komutanı olarak askerlik görevini icra eden Asteğmen Kubilay, bir müfreze ile gerici hadiseyi bastırmakla görevlendirmiştir. Yedek subay Kubilay, önce İzmir’e sonra Kozan’a göç eden Giritli bir ailenin çocuğu olarak 1906 yılında Kozan’da dünyaya gelmiştir. Bir müddet Kozan’da bulunan ailesi daha sonra İzmir’e dönerek orada ikamet etmiştir. Asıl ismi Mustafa Fehmi’dir. Bursa Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Mustafa Fehmi, Cumhuriyet’in ve devrimlerin yılmaz destekleyicisi ve savunucusu bir Türk Milliyetçisi olarak Türk tarihinden esinlenmiş ve ismine Kubilay’ı da eklemiştir. Alay’dan görevlendirildiği yere hareket eden Kubilay’ın yanında silahı olmadığı gibi, müfrezede bulunan diğer askerlerinde silahlarında gerçek mermi yerine sadece manevra mermisi bulunmaktadır. Şehir meydanına gelen Asteğmen Kubilay, erleri geride bırakarak yalnız bir şekilde Derviş Mehmet’in yanına gitmiş ve sert bir şekilde silahları bırakarak teslim olmalarını istemiştir. Kubilay’ın kararlı tutumunu gören ve geri çekilmeyeceğini anlayan Derviş Mehmet, silahı ile ateş ederek Kubilay’ı sağ omzundan yaralamıştır[4].
Kubilay’ın yaralandığını gören askerler manevra mermisi ile ateş açmışlar, ancak merminin kendilerine bir şey yapmadığını gören isyancılar “mermi bize işlemiyor” diyerek galeyana gelmişlerdir. İsyancılar, olay yerinden yaralı olarak uzaklaşmaya çalışan Kubilay’ın yere yığılması üzerine yanına gelerek testere ağızlı bağ bıçağı ile başını hunharca kesmişlerdir. Derviş Mehmet, Kubilay’ın kanını içerek kesik başını sancak direğine bağlamış ve kalabalığın tekbir sesleri altında şehirde dolaştırmıştır[5]. Silah seslerini duyarak olay yerine gelen ve isyancılara müdahale etmek isteyen bekçiler Hasan ve Şevki Beyler girdikleri çatışmada isyancılar tarafından öldürülmüşlerdir. Olayların büyümesi üzerine 43. Alay’dan olay yerine daha büyük bir birlik gönderilmiştir. Derviş Mehmet, askeri birliğin teslim ol çağrısına “bize kurşun işlemez” diyerek ateşle karşılık vermiştir. Teslim olun çağrısına asilerin uymaması üzerine çıkan silahlı çatışmada Giritli Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet ölmüşler, yaralanan Emrullah oğlu Mehmet ile Hasan adında diğer iki kişi ise, kaçarken yakalanmışlardır.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Menemen’de yaşanan bu gerici olayı ve Asteğmen Kubilay ile Hasan ve Şevki isimli bekçilerin şehit edilmelerini Edirne’de öğrenmiş, çok müteessir olmuş ve çok kızmıştır. 27 Aralık’ta, TBMM Başkanı Kazım (Özalp), İçişleri Bakanı Şükrü (Kaya) Beyler ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak), İkinci Ordu Komutanı Fahrettin (Altay) Paşalar, İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı’nda Gazi Mustafa Kemal’e olay hakkında ayrıntılı bilgi vermişlerdir[6].
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık 1930’da orduya yayımladığı başsağlığı bildirisinde ayaklanmacılara ve onları alkışlayan kişilere duyduğu kızgınlığı şu sözlerle ifade etmiştir[7].
“Menemen’deki gericilik olayında Yedek subay Asteğmen Kubilay Bey’in görev yaparken uğradığı akıbetten ötürü, Cumhuriyet Ordusu’na başsağlığı dilerim. Kubilay şehit olurken gericilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkış tutarak olayı uygun bulduklarını belli etmeleri, bütün Cumhuriyetçiler ve vatanseverler için utanılacak bir durumdur. Vatanı savunmak için yetiştirilen, her türlü iç politikanın ve anlaşmazlığın dışında ve üstünde saygıdeğer bir durumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin vatandaşlarca yalnızca saygı ile karşılandığına şüphe yoktur... “Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin mefkûreci öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”
Cumhuriyet tarihimizde toplumu derinden sarsan, seküler düzene, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı hareketler arasında en çok zihinlere kazanan olaylardan ve en önemlilerinden bir tanesi Menemen’de yaşanmıştır. Türkiye’nin diğer bölgelere göre nispeten daha modern ve ekonomik olarak gelişmiş olan bir bölgesinde böyle bir hadisenin zuhur etmesi ülkeyi yönetenler adına yıllar sürecek bir sarsıntıya yol açmıştır. Toplumun devrimleri hazmetme veya kopuş ve kırılma aşamalarının neresinde olduğu irdelenecek bir durum olarak İktidarın karşısına çıkmıştır. Bu bağlamda Menemen olayının laikliğe karşı orta çağın skolastik düzenini yeniden tesis etmek isteyen çevrelerin yaptığı en belirleyici ve en etkili isyan hareketi olduğunu bilerek ibret almak önemlidir.
Sonuç olarak; Menemen’de tam anlamıyla laik hukuk düzeni, Cumhuriyet ve Atatürk yok edilmek istenmiştir. O günlerden bugüne geldiğimizde, tarikatların ve cemaatlerin karanlık girdabından insanlarımızı kurtarmadıkça, aynı bataklıkta yetişenlerin yaptığı, 15 Temmuz darbe girişimindeki gibi Cumhuriyet’e ve Atatürk devrimlerine düşman, hunhar ve zalimce girişimlerden kurtulmamız mümkün olmayacaktır.
Dipnotlar
[1] Necdet AYSAL; “Yönetsel Alanda Değişimler ve Devrim Hareketlerine Karşı Gerici Tepkiler “Serbest Cumhuriyet Fırkası – Menemen Olayı”, s.602, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Sayı 44, 2009, Ankara.
[2] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, “Menemen’de Tahkikat Ehemmiyetle Devam Ediyor”, 27 Kanun-u Evvel (Aralık) 1930.
[3] Mete Tunçay; “Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931)”, s.293-294, Cem Yayınevi, 1992, İstanbul.
[4] Necdet AYSAL; “Yönetsel Alanda Değişimler ve Devrim Hareketlerine Karşı Gerici Tepkiler “Serbest Cumhuriyet Fırkası – Menemen Olayı”, s.603.
[5] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, “Korkunç Bir Sahne, İrtica Çetesi Kubilay’ın Başını Nasıl Kesti”, 29 Kanun-u Evvel (Aralık) 1930.
[6] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, “Gazi Hz. Kubilay Bey’in Şehadeti Dolayısıyla Cumhuriyet Ordusunu Taziyet Etti”, 29 Kanun-u Evvel (Aralık) 1930
[7] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, “Kazım ve Fevzi Paşalar İstanbul’a Gitti. Paşalar Doğruca Dolmabahçe’ye Gittiler”, 28 Kanun-u Evvel (Aralık) 1930.