Hüseyin ALPASLAN'ın 3 Ocak 2025 tarihli yazısı: İki Parti: Terakkiperver ve Serbest Cumhuriyet

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çökmüş bir imparatorluğun enkazı üzerinde tamamıyla harap düşmüş toplumun, yüzyıllardır aklına nüfuz etmiş olan kulluk ve hilafet kavramlarıyla çatışarak, Türk Milletini düşman işgalinden kurtardıktan sonra fikren ve zihnen uyanış ve aydınlanma mücadelesinin içerisine taşımak ve zafere ulaştırmak sadece Mustafa Kemal’in insan üstü çabaları ile engin bilgisi ,öngörüsü ve zekasının ürünüdür[1].Ulusal Kurtuluş Savaşı kazanılıp Cumhuriyet ilan edildikten sonra, Mustafa Kemal Paşa’nın fikri liderliğinde başlatılan toplumsal dönüşüm hareketi, Türk toplumunu geride bırakan uygulamaları sona erdirmiş ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin önünü açmıştır.

Cumhuriyet’in kurulmasından yaklaşık bir yıl sonra çok partili hayata geçiş için çalışmalar hızlanmış olup, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği doğrultusunda eski silah ve dava arkadaşları olan Kâzım Karabekir, Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Paşa ve Adnan (Adıvar) Bey'in öncülüğünde, 17 Kasım 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Çok partili demokratik hayata geçiş için başlatılan girişimler Şeyh Sait İsyanı sonucunda TCF’nin 3 Haziran 1925’de kapatılması ile olumsuz sonuçlanmıştır.

ABD’de, 1929’da New York Borsası’nın kapanmasıyla başlayan ve tüm dünyada etkisini hissettiren ekonomik bunalımından, Türkiye’de fazlasıyla etkilenmiştir. Bu arada ekonomik ve toplumsal sorunların sonucunda baş gösteren huzursuzluğun çözümünün yeniden çok partili siyasal hayata geçmekle bulunabileceği düşünülmüş ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın en güvendiği arkadaşlarından Paris Büyükelçisi Fethi (Okyar) Bey tarafından 23 Ağustos 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, programında Cumhuriyet’e, Atatürk ilkelerine ve devrimlere bağlı olacağını kesinlikle belirtmesine rağmen, gerici unsurların parti bünyesinde yer almalarına engel olamamıştır. Partiden aldıkları güven ve meşruiyetle harekete geçen eski tarikatların üyeleri, şeriat isteklerini su yüzüne çıkartmışlardır. Bu durum bazı bölgeler ve merkezlerde gerici akımların güçlenmelerine, partiyi bir paravan gibi kullanarak rahat faaliyet sürdürmelerine yol açmıştır[2].

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın toplantılarında devrimler kötülenmeye ve dinci gruplar tarafından mevcut düzen aleyhine propagandalar yapılmaya başlanmıştır. Tarikatların ve birtakım gerici zümrelerin faaliyetlerini arttırmaları SCF’ye karşı şüpheleri arttırmıştır. SCF’nin kuruluşundan 4 ay sonra Menemen’de arkadaşlarıyla yeşil bayrak açan ve mehdiliğini ilan eden Derviş Mehmed, bu isyana o tarihlerde karar vermiştir[3]. Özellikle Ege bölgesi ve bazı merkezlerde meydana gelen devrim karşıtı eylemler ile valiliklere ve CHP binalarına yapılan saldırılar çoğalınca, Atatürk tarafından SCF’nin kapatılması istenmiştir. Atatürk’le karşı karşıya gelmek istemeyen Fethi Okyar tarafından, kuruluşundan 98 gün sonra 17 Kasım 1930’da parti kapatılmıştır.

Cumhuriyet ile kurulan düzen, Şer’iyye Vekâleti’nin, halifeliğin, medreselerin, tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, öğretimin birleştirilmesi ve medeni kanununun kabul edilmesi gibi değişiklikler ile birbiri ardınca gerçekleşen devrimler; halkın bilgisizliğinden istifade ederek meslek haline getirdikleri din sömürüsü ile yüzyıllardır elde ettikleri kazanımların ellerinden gittiğini gören çevrelerin tepkisine neden olmuştur. Yeni düzenin çıkarlarını yok ettiğinin farkında olan eski düzenin savunucuları ile ilk fırsatta ona dönülmesini arzulayan çevreler yeniden harekete geçmiştir. Ancak fikirlerini ve isteklerini açıkça beyan ederek ortaya çıkmak istemediklerinden gizliden gizliye faaliyet sürdürmüşlerdir.

1930 yılına geldiğimizde dünyada toplumsal, siyasal ve ekonomik nedenlerle başlayan sorunlar Türkiye’de de kendisini hissettirmiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu; laik düzene ve devrimlere karşı olan bazı kişi ve grupların, bu parti içerisinde yuvalanmalarına ve faaliyet göstermelerine imkân sağlamıştır. SCF’nin toplantılarında bazı üyelerin devrimlere karşı eleştirileri, dinin elden gittiğinden, kadınların yüzlerinin açıldığından, zorla şapka giyildiğinden bahsedilmesi, gerici grupları ve eski düzeni isteyenleri yüreklendirmiştir[4].

30 Kasım 1925’te kabul edilen kanunla; tekke ve zaviyeler kapatılmış, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik vb. unvanlar kaldırılmıştır. Nakşibendi Tarikatı’nın Şeyhi Esat Efendi bu tarihten sonra İstanbul Erenköy’de bulunan köşkünden kendisine tabi olan imamları ve müritleri ile faaliyetlerini gizlice yürütmeye devam etmiştir[5]. Nakşi Şeyhi’nin adamlarından ve itimat ettiği kişilerden olan Laz İbrahim’i Manisa yöresine baş halife olarak tayini üzerine bu bölgede tarikatın faaliyetleri etkin şekilde artmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasından sonra, özellikle Ege’de meydana gelen olaylar Hükûmeti zayıf duruma düşürmüştür. Cumhuriyet Halk Fırkası binalarının saldırıya uğraması partinin itibarını ve toplum üzerinde etkisini azaltmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasıyla mevcut durumdan gecikmeden istifade etmek isteyen ve oluşturdukları ortamı fırsat olarak değerlendiren Nakşibendi tarikatı hareket geçmiş, Menemen’deki olaylar çok partili sisteme geçişi için henüz şartların olgunlaşmadığını teyit etmiştir.

Birinci ve İkinci çok partili hayata geçiş denemeleri sırasında meydana gelen gerici olaylar ve ayaklanmalar; devrimlerin tam anlamıyla oturmadan ve toplumda mesafe alınmadan çok partili sistemin sağlıklı olamayacağını göstermiştir. 1930’dan sonra Avrupa’da, demokrasi yerini dikta rejimlere bırakmıştır. Bu durum Türkiye’de rejime sahip çıkma ve güvenlik hissiyatını arttırmıştır. Avrupa siyasetinden ve özellikle İtalya ile Rusya’nın Türkiye üzerindeki emellerinden şüphelenen ve izledikleri dış politikalardan dolaylı olarak etkilenen Türkiye, içeride oluşacak tehditleri ve bunları kışkırtan dış güçlerin zararlı eylemlerini göze alamayarak İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar çok partili hayata geçişi bir daha denememiştir. Nihayetinde SCF’nin kapatılmasının hemen ardından Menemen’de laik sisteme ve Cumhuriyet’e karşı yapılan gerici ayaklanma ve hunharca cinayetler çok partili hayata geçişin erken olduğunu kanıtlamıştır[6].

Dipnotlar

[1] Kenan Esengin; “Millî Mücadelede Ayaklanmalar”, s.25, Kum Saati Yayınları, 2006, İstanbul.

[2] Türk Devrim Tarihi, III, “Menemen Olayı”, s.145, Askeri Tarih. Atase Arşivi/Türk devrim tarihi.1971.pdf.

[3] Sinan Meydan; “Faşizm Çağında Demokrasi Deneyi Serbest Cumhuriyet Fırkası”, Sözcü Gazetesi, 12 Ağustos 2019.

[4] Tevfik Çavdar; “Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950)”, s302, İmge Kitabevi, 1999, Ankara.

[5] Çağlar Kırçak; “Meşrutiyetten Günümüze Gericilik”, s.291-292, İmge Kitabevi, 1999, Ankara.

[6] Sina Akşin; “Kısa Türkiye Tarihi”, s.205, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, İstanbul