Hüseyin ALPASLAN'ın 14 Mart 2025 tarihli yazısı: Ermeni Meselesi ve Misyonerlik
Haçlı Seferleri sırasında Fransızlar, Ermenilerle ortak inançları doğrultusunda iş birliği yaparak, onlardan faydalanmışlardır. Ancak Haçlı Seferleri'nin sona ermesiyle bu ilişkiler zayıflamıştır. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin Fransa ile ilişkilerini iyileştirmesi üzerine, Papa tarafından Katolik misyonerlere Fransa himayesinde bir Ermeni cemaati kurma görevi verilmiştir.[1] 17. yüzyılda Ermeniler arasında Katolik mezhebi propagandası yapılmış ve bazı Ermeniler Katolikliği benimsemiştir. Misyonerler, Ermenilerin Katolik bir cemaat kurması için uzun yıllar çaba göstermiştir. Protestan cemaatinin oluşumu ise Amerikan misyonerlerin yoğun çalışmaları sayesinde daha kısa sürede gerçekleşmiştir [2].
19. yüzyılın başlarında Anadolu'da faaliyet gösteren Protestan misyonerler, Müslümanlar üzerinde etkili olamamış, ancak Rumlar, Bulgarlar ve Ermeniler üzerinde önemli bir etki yaratmış ve çok sayıda Ermeni'yi Protestanlığa kazandırmıştır. İngiltere'nin Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuzunu kullanmasıyla Osmanlı topraklarında Protestan Kilisesi'nin kurulmasına ve Ermenilerin Protestan cemaati oluşturmasına izin verilmiştir. Ermeni sorununun ortaya çıkışında Katolik ve Protestan misyonerlik faaliyetlerinin büyük rolü olmuştur. Ermenilerin kendi milli kiliselerinden ayrılarak Katoliklik ve Protestanlığa yönelmesi, ileride yaşanacak olayların başlangıcı olmuştur. Ermeniler arasında ilk misyonerlik faaliyetleri Katolikler tarafından başlatılmış olsa da Ermenileri Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtan, milliyetçilik duygularını kabartarak yüzyıllarca sadık oldukları devlete karşı isyan ettiren Amerikan Protestan misyonerleri olmuştur [3]. İstanbul ve Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde kurulan batılı okullarda öne çıkan Ermeni öğrenciler, Amerika'ya gönderilmiştir. Amerika'da kalanlar olduğu gibi geri dönenler de genellikle Osmanlı Devleti'nde kurulan Protestan okullarında görev yapmıştır. Amerikan misyonerler, Ortodoks Rumlar, Müslümanlar ve Yahudiler üzerindeki faaliyetlerinde başarısız olunca Ermenileri hedef kitle olarak seçmiştir. Amerikan ve İngiliz siyasi etkisi, Ermeni Kilisesi'nin Protestanlığa karşı direncini kırmıştır. İhtilalci Ermeni komitelerine Amerika tarafından maddi destek sağlanmış ve Osmanlı topraklarında rahatça faaliyet gösterebilmeleri için Amerikan pasaportu verilmiştir [4].
Ermeni sorununun 1878'de uluslararası bir boyut kazanmasının ardından ABD ve İngiltere'de Türk-Ermeni ilişkilerine yönelik bakış açısının Türkler aleyhine dönmesinde misyonerlerin büyük etkisi olmuştur. Misyonerler, yetiştikleri okullarda İslam dini hakkında olumsuz bir kanaate sahip olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu'nda faaliyet gösteren misyonerler, Müslümanlardan kendilerini soyutlamış ve Ermenilerin her söylediğini doğru kabul etmişlerdir. Batıda, misyonerlerin kutsal bir dava uğrunda fedakârca çabaladığına inanılıyordu. Bu nedenle misyonerlerin Türkler ve Ermeniler hakkında verdikleri her bilgi sorgulanmadan kabul edilmiştir. Misyonerlerin söylentilere dayalı bilgileri çoğunlukla çarpıtma veya yalan haberlerden ibaretti [5]. Örneğin, 1894'te meydana gelen "Birinci Sason İsyanı" sırasında Bitlis'te bulunan ABD misyoneri George P. Knapp, Sason'daki olaylarda 6.000-10.000 arasında, Van'da görevli misyoner Raynolds 16.000, Erzurum'da görevli Chambers ise önce 5.000, altı ay sonra 10.000 Ermeni'nin öldürüldüğünü yazmıştır. Bu misyonerler, Sason bölgesine hiç gitmeden, olayları görmeden, kulaktan dolma bilgilerle ve sadece Ermenilerin anlattıkları doğrultusunda yüzlerce kilometre öteden bu ölüm oranlarını rapor etmiştir [6]. Ermeni ölümleriyle ilgili verilen tutarsız ve çelişkili bilgiler bile tek başına misyoner raporlarının güvenilmez olduğunu ortaya koymaktadır. Verilen ölüm oranları, Sason'da yaşayan Ermenilerin toplam sayısından fazladır. İsyan bölgesi olan Talori vadisi, dağlık bir bölge olup birbirine yakın mesafede Ermenilerin ve Müslümanların yaşadığı birçok köyü barındırmaktaydı. Kamuran Gürün'ün, Fransız coğrafyacı ve oryantalist Vital Cuinet'in istatistiklerinden aktardığına göre Sason'da 8.369 Ermeni yaşamaktaydı [7]. Misyonerlerin Ermenilere inanarak ve Müslümanlara ön yargılı davranarak verdikleri yanlış bilgilerin aksine, bölgede görev yapan konsoloslar raporlarında Sason'da ölenlerin sayılarını tek tek kaydetmiştir. Olayları incelemek üzere bölgeye gönderilen konsolos heyetinde bulunan İngiliz murahhas, 12 Ekim 1895 tarihli raporunda, bölgede en fazla 10.000 Ermeni'nin yaşayabileceğini, sağ olanların sayısına bakıldığında ölen Ermenilerin 900 kişiyi aşmayacağını bildirmiştir [8].
Misyonerlerin Ermenilerin çıkardığı olaylarla ilgili raporları ne kadar yanlışsa, batıda büyük yankı uyandıracak derecede inanılmaz hikâyeler anlatmaları da iftira ve karalama boyutunun zirvesindeydi. Müslümanların Ermeni kadınlarına saldırdığı, hamile kadınların karnını yardığı, gayrimüslimlerin işkence görüp öldürüldüğüne dair iğrenç uydurma hikâyelerle batı kamuoyunun Türklerden nefret etmesine öncülük etmişlerdir. Müslümanlara karşı bu kadar ön yargılı, hoşgörüsüz ve basiretsiz davranan misyonerler, Ermenilere mükemmel bir eğitim fırsatı yaratmıştır. Hristiyan okullarına giden Ermeniler, fakir ve okula gidemeyen Müslümanlara göre iş dünyasında ve kamuda daha başarılı olmuş ve zenginleşmiştir. Avrupa ile Osmanlı Devleti arasındaki ticarete aracılık eden Ermeniler, kâr getiren meslekleri de elde etmiştir. Bu durum, Ermenilerde Müslümanlara karşı tepeden bakma duygusu yaratırken, Müslümanlarda kıskançlık oluşturmuştur. Misyonerler, din faktörünü kullanarak Ermenilerin Osmanlı Devleti içinde sorun teşkil etmesine neden olurken, Ermeniler de onların sağladığı imkânlarla eğitim gördükleri okullarda milliyetçiliğe daha çok sarılmıştır [9].
Amerikan misyonerler, Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde Ermenilere yardım etmiştir. ABD misyoner teşkilatı, hayırseverlik adı altında 1890'larda başlattığı propaganda faaliyetlerini 1914-1922 yılları arasında sürdürmüştür. ABD'de faaliyet gösteren misyoner gruplarına ve din adamlarına hâkim olan "Ermenilere ve Süryanilere Yardım Amaçlı Amerikan Komitesi" (ACASR) ve "Yakın Doğu'ya Yardım Vakfı" (NER) yöneticileri, Türk ve Müslüman düşmanlığına dayalı bir kampanya yürütmüştür. Bu komite ve vakıf tarafından Amerika'nın her yerinde Türkler aleyhine fotoğraf, ilan, mesaj gibi materyallerle karalama ve iftira kampanyaları düzenlenmiştir. Bu yıllarda İngiliz misyonerler daha çok ülkelerine siyasi ve askerî açıdan faydalı olabilecek faaliyetlere odaklanmıştır. Türkler hakkında büyük bir cehalet içinde olan Amerikalı misyonerler için vahşi ve bağnaz Türklerle konuşmak, onları tanımaya çalışmak kabul edilemez bir davranış olarak görülmüştür. Onlar, Hristiyan Ermenilere yardım etmeyi kutsal bir görev olarak görmüştür. Müslüman Türklere karşı aşırı ön yargılı olan Protestan misyonerler, Ermenilerin anlattıklarını koşulsuz ve sorgusuz kabul ederek Türkler hakkındaki iftiralarını meşrulaştırmıştır. Ermenilere yapılanlarla ilgili anlatılan uydurma hikâyelerdeki abartıların ne kadar kolayca yazılabildiğine şaşmamak gerekir [10]. Çok nadir de olsa Ermenilerin öldürdüğü Müslümanları rapor eden misyonerler olsa da çoğunluğu gözlerinin önünde işlenen Ermeni katliamlarını görmezden gelmiştir. Ermenilerin işlediği suçları meşru bir davranış olarak kabul etmiş ve cinayetleri aklamışlardır.
Dipnotlar
[1] Recep Şahin, Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, Ötüken Yayınevi, İstanbul,1988, s. 91.
[2] Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, İmge Kitabevi yayınları, İstanbul, 2000, s.23.
[3] Bülent Bakar; Ermeni Tehciri Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s.16.
[4] Bakar, a.g.e., s.17.
[5] Justin McCarthy, Türkler ve Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2019, s.243.
[6] McCarthy, a.g.e., s.244.
[7] Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Rüstem Yayınevi, İstanbul, 2001, s.194.
[8] FO. Turkey No 267 (Ekim 1895), s.203. akt. Gürün, a.g.e., s.194.
[9] McCarthy, a.g.e., s.243.
[10] McCarthy, a.g.e., ss.270-276.