Nesrin YARIM ÖZOĞLU'nun 31 Mart 2023 tarihli yazısı: Bilim bilim bilim
Küresel iklim değişikliğinin tam ortasındayız. Birgün yazı, diğer gün bir bakmışsınız kar, kış, kıyameti yaşıyoruz. Yağmurunu, karını dört gözle beklediğimiz, gelmek bilmeyen kış “Artık bitti, gelmez. Hoş geldin bahar” derken bir de bakıyoruz ki dolaba kaldırdığımız mont, eldiven, berelere sarılmışız. Su kıtlığından korkarak yazın susuz neler yaparız endişesi ile bir damla suyu gözlüyoruz ve bunların hepsini hava olaylarını takip eden uzmanların yorumlarından yapıyoruz. Çünkü bu işi en iyi yorumlayacak olan kişinin bilim insanları olduğunu biliyoruz. Artık hayatımızı bilim bilim bilim üzerine kurmamız gerektiğini biliyoruz. Neden mi?
Hafta başında günlük güneşlik bahar içimizi ısıtırken meteoroloji uzmanları hep bir ağızdan ertesi gün tüm yurdu etkisi altına alacak kar, kış, kıyametten bahsetti. Uyarılarda bulundu. Kimi havaya bakıp “Yok artık” derken kimi atkısını, beresini hazır etti. Ne mi oldu? Ertesi gün her yeri kaplayan bembeyaz bir örtüye uyandık. Kar, fırtına, yağmur gün boyu sürdü. Çığ tehlikesinden bile söz edildi. Öyle ki Yozgat’ta okullar dahi tatil edildi. Yine tüm bunları günler öncesinden söyleyen meteoroloji uzmanları sayesinde öğrendik. Çünkü hayat, yaşamın döngüsü, dünya düzeni bilimin çerçevesinde olur. Bunu artık kabul etmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Mesela yazın yaşanması muhtemel görülen susuzluğun ana etkeni olan küresel iklimle başa çıkmak için de bilimin ışiığından yararlanmak gerekiyor. Küresel iklimle nasıl başa çıkılır, nasıl etkisi daha aza indirilir, bilim insanlarının önerileri doğrultusunda hareket edilir. Yapılan araştırmalar, her 10 kişiden 8’inin su kıtlığı yaşanacağını düşündüğünü ortaya koyuyor. Peki kaç kişi su kıtlığı ile başa çıkmamız gereken tavsiyelere kulak veriyor? Kaç kişi su kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi için bireysel olarak üzerine düşeni yerine getiriyor? Kaç kişi bu konuda yapılması gerekenleri anlatanları can kulağıyla dinleyip uyguluyor? Evet bizler belki iyi bir dinleyiciyiz ama iyi bir uygulayıcı değiliz. Yaşadığımız her sorunda bizi yönlendiren bilim insanlarının ne söylediğini çoktan unutmuş oluyoruz.
“Artık bilime sıkı sıkı sarılmanın zamanı geldi.” Yaşadığımız korkunç deprem gerçeği ile bu cümleyi de tekrar kullanmaya başladık. Başladık ama ne kadar sürdürebiliriz? Oysaki artık sürdürmeliyiz. Günler öncesinden hava olaylarını yorumlayan meteoroloji uzmanlarını dinlediğimiz gibi yer altındaki fay hatlarını takip eden uzmanları da dinlemekle kalmayıp onların ışığında hareket etmeliyiz. Bunların hepsi doğa olayı, hepsi can kaybına müsait olaylar ve hepsinde alınması gereken önlemler, tedbirler var unutmamalıyız. Yağmurun yağacağını yorumlayan bilim insanı gibi depremin de hangi bölgede kaç büyüklüğünde olacağını söyleyen bilim insanlarına artık kulak verilmeli ve o bölgelerde inşaatlar bu koşullarda yapılmalı, sıkı denetimelerden geçmelidir.
Gündemimizin birkaç haftadır seçim olduğunun farkındayım ama çadırlarda evsiz, barksız kalan onlarca yakınını, ailesini, birikimini bir gecede kaybetmiş ve geleceğinden bir haber olan insanlar için “seçim” ya da kimin seçilip seçilemeyeceği ne kadar önemli olabilir? “Oyumu nerde kullanabilirim” telaşalarından daha büyük sorunları, endişeleri olduğu açık. Eminim o inanların şuan için ilk ilgilendikleri şey, yaşadıkları korkuç fekaletin hesabının sorulduğunu görmek, acılarını hafifletmek, ikinci olarak ise yaşam koşullarını iyileştirip tekrar normal hayatlarına dönebilmek ve bir daha böyle bir acının kenarından bile geçmemek.
Bakın bilim ne derse en doğrusunu der, bunu unutmadan hayatımızı da buna göre yönlendirmeliyiz. Silinip gitmesin diye üstüne basa basa yazıyorum, söylüyorum. Rotamız bilim olmalı. Bilim bilim bilim.