Ersan AKBAŞ'ın 3 Haziran 2023 tarihli yazısı: Demetevler Mahallesi’nde 80’li Yıllarda Çocuk Olmak
Bundan iki yazı önce çocukluğumuzu hatırlatan bir filmi, ‘Benimle Kal’ı sizlerle paylaşmıştım. Orada çocukluk arkadaşlarımızla yaşadığımız maceraların güzelliğinden bahsetmiştim.
Şunu anladım ki eğer Ankara’nın Yenimahalle ilçesindeki Demetevler Mahallesi’nden bahsetmezsem bir yanım hep eksik kalacak. Bir nevi gönül borcumu ödemek gibi bir yazı bu...
Bahsettiğim yıllar, 80 darbesinin hemen sonrası... O günlerde Demetveler Mahallesi’nde 9’uncu sokaktayız.
Bulunduğumuz çevrede sadece üç bina var. Biri az aşağımızda, ikisi ise tam olmasa da karşılıklı.
Benim oturduğum apartmanın karşısındaki apartman, Demetevler’in parmakla gösterilen apartmanı…
O dönem için lüks bir apartman. Çünkü apartman kaloriferli... Hem de asansörlü...
80’li yılların başında Demetevler’de kaloriferli bir apartman…
O nedenle binanın ismi de numarası da kimsenin umurunda değil… Bina ‘kaloriferli apartman’ ismini almış bir kere… Öyle de kalacak yıllarca.
Binanın sakinleri doğal olarak mali durumu çok iyi insanlar. Karşısındaki yani bizim binanın sakinleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Bu farklılık çocuklar için de geçerli. İki apartmanın çocukları her zaman bir rekabet içinde...
Özellikle de futbol maçlarında… Ama ne maçlar. Korkunç bir rekabet var.
İki taraf da sadece kendi takımında oynuyor. Karma maç yapıldığını hiç hatırlamıyorum.
Dönemin yıldız futbolcusu uzun ve lüle saçlarıyla rahmetli Selçuk Yula... Fenerbahçe’nin efsanevi oyuncusu...
Bizde de aynısı var. Tıpkı onun gibi koşuyor hatıralarımda; ama kısa saçlarıyla.
İsmi de Zeynep … Tabii biz, Zeynep Abla, derdik. Evet, yanlış okumadınız kaloriferli apartmanın çocuklarına karşı çıkardığımız takımın yıldız oyuncusu bir kızdı.
Bir görseydiniz, ne futbol oynardı. Onun oynadığı topa kimse inanamazdı. Müthiş bir yeteneği vardı. Maalesef soy ismini hatırlayamıyorum.
Bu arada ben bu maçların hiç birinde oynamadım. Biz küçükler ligindeydik çünkü o zamanlar.
Maçlar kimsede saat olmadığı için 5 de devre 10’da biter şeklinde oynanırdı. Çok çekişmeli geçerdi.
Zeynep’in attığı her golden sonra ‘Gole bak be…’ diye bağırışını hiç unutamadım.
Onun oynadığı maçları kaybettiğini de hiç hatırlamıyorum. Ama maçların çok çekişmeli geçtiğini hatırlıyorum.
Bakkalımız vardı. Yanlış hatırlamıyorsam memur emeklisiydi, bakkal amcamız.. Murtaza Amca.
O da kaloriferli apartman sakinlerindendi. Oğlu Armağan vardı. Onu şen şakrak biri olarak hatırlıyorum.
Küçük ile küçük olabiliyordu. Bisikleti vardı. Bizlerde olmayan bir şey tabii..
Sonra Tolga vardı.. O apartmanda ağabeyimin arkadaşı...
Yüzme kursuna gittiğini hatırlıyorum. Yine bizim için lüks etkinliklerden biri...
Yüzme kursu aralarında nasıl, ‘Tarzan’ filmini canlandırdıklarını anlatırdı. Tarzan filmi efsaneydi, biz çocuklar için…
O dönemin çocukları izledikleri filmin kahramanını, mutlaka kendi oyunlarında canlandırırdı.
Evin uzağında büyük bir sahamız vardı. Adı da kimin dahi buluşuysa, “büyük saha” idi!
Demetevler’in en önemli mahalle arası maçları yıllarca orada oynandı.
80’li yılları yaşayanlar bilir, halı sahalar daha doğmamış, Bu nedenle Demetevler’in tüm gençleri orada… Ne kavgalar ne dövüşler yaşandı o sahada, ne galibiyetler, yenilgiler alındı.
Rahmetli Barış Manço’nun ‘Hal Hal’ şarkısının patladığı yıllardı. Her yerde o çalınıyordu. Plaktan kasete geçilen bir dönemdi. Teyp dediğimiz kasetçalarlar evlerde yerini almıştı.
Tabi o dönem, Dallaslı günlerin dönemi.. Ceyyar/J.R, Bobby, Sue Ellen, Pamela… Dizinin ne kadar yıldızı varsa hepsini bilirdik. Herkes birbirine o isimlerle takılırdı.
TRT’nin bıktırıcı tekrarlardan oluşan çizgi filmlerini zengin-fakir/biz çocuklar defalarca izlerdik.
Video denilen alet daha çıkmamış ya da eli kulağında… O yüzden tek kanallı TRT ne yayınlarsa onu izlemenin mecburi olduğu günler.
Bir de TRT’nin teknik arıza yaptığında ekrana sürekli ‘maşrapa’ çıkardığı günlerdi.
Dakikalarca ekran görüntüsünde o ‘maşrapa’ kalırdı. ‘Lütfen Bekleyiniz’ yazısıyla beraber.
Karikatür dergileri, ne dalga geçerdi, TRT ve maşrapasıyla… Unutmam mümkün değil...
Şimdi olsa, emin olun davalık karikatürlerdi onlar...
Mahallenin ağabeylerinden alırdık, o karikatür dergilerini…
En ünlüsü, ‘Gırgır’ ve ‘Fırt’ idi.. Haftalık çıkan Gırgır’ın 1 milyon sattığı günlerdi. Elimizden hiç düşmezdi.
Tan Gazetesi vardı bir de; ama o 80’lerin ikinci yarısında, ‘sakallı bebek’ haberiyle meşhur olacaktı.
Demetevler’de boş arsalar çoktu o zaman.. Yollar ise asfaltlanmamıştı. Kışları hep çamur olurdu.
Arsaların arasından kısa yollar üretmiştir, her çocuk. En kısa yoldan istediğimiz yere, kısa sürede ulaşırdık.
‘Muno’ Pastanesi, 1’inci Caddeye yakın, yeni açılmıştı.
Parasını alan her çocuk, o pastaneye mutlaka uğrardı. Yazları dondurması mükemmeldi.
Ben en çok Alman Pastasını severdim, benim için çok yeni bir pasta çeşidiydi.
1’inci Cadde demişken Demetevler’in kalbiydi o cadde... İsmail Erez İlkokulu’m oradaydı ve karşısındaki çocuk parkı… Hala da aynı yerinde durur o park..
Her dükkan, 1’inci Cadde’deydi. Esnafı yıllarca aynı kaldı. O yüzden sima olarak herkes birbirini tanırdı.
Bu, sokaklardaki apartmanlar için de geçerliydi. Bir tanışıklığınız olmasa bile sima olarak tanırdınız, birbirinizi. O yüzden yabancı biri hemen dikkat çekerdi.
Kaloriferli binanın kendisine ait bir bahçesi de vardı. Binayı yapan aile, yazları oturabilecekleri yeşillik içinde bir bahçe de planlamışlardı. İçinde meyve ağaçları ve kamelyası olacak şekilde yapmışlardı, bahçeyi…
9’uncu sokaktaki tek yeşillik alan, o bahçeydi.
Tabii biz karşının çocukları için dalınacak bir yerdi o bahçe. Çok meyvesini kaçak olarak yemişizdir. Çocuk olup da bahçeye dalmamak olmazdı.
MİT’e yakındık… Şu anda MİT yeni yerine taşındı. O zamanlar o bölgedeydi. Yıllarca da orada kaldı.
Şimdi ki gibi yüksek duvarları yoktu. Tel örgüleri vardı. Tel örgülerin arkasında bize çok değişik gelen Alman kurtları vardı. Biz çocuklar hiç üşenmez sırf o köpekleri izlemek için oraya giderdik.
Yumurta Tepeye de yakındık. Jandarma’nın hemen karşısındaydı. Şimdi tepe, yumurta özelliğini kaybetmiş olsa da o zaman bayağı bir yüksekti. Çocukların bir numaralı tırmanma yeriydi.
Bizim bir şansımız da Atatürk Orman Çiftliği’ne yakın olmamızdı.
Çocukların en çok gittiği yerdi, o çiftlik. Şimdi içim kan ağlamakta önünden geçerken. O kadar yeşillikti ki oralar. Sık ağaçlı ormanlık bir alandı.
Hayvanat Bahçesini ise üzüntüden anlatamıyorum bile.. Ders kitaplarına bile konu olarak girmiş bir hayvanat bahçesi vardı, Ankara’nın.
Bu anlattıklarım 80’li yılların ilk yarısına ait dönemlerdi.
Tabi biz o günleri çocuk olarak geçirirken 80 darbesi sonrası tutuklama süreçleri yaşanmaktaydı. Biz pek hissetmesek de o dönem, hayatını kaybedenlerin yanında yıllarını kaybedenlerin dönemiydi.
Daha sonra ANAP’lı yıllar gelecek ve 80’li yılların ikinci yarısı bambaşka gelişmelere gebe olacaktı.
Tabii biz çocukların da yaşamı o gelişmelere göre değişecekti. Çünkü her dönem, içindeki çocukların da yaşamını değiştirmekteydi.
Böyleydi işte, “80’li Yılların Demetevler Mahalesi’nde Çocuk Olmak.”
Şimdi, 2020’li yıllarda yaşlı ve yorgun bir mahalle... Bizler şanslıydık, her yanımız, oyun oynanacak alanlarla doluydu.
Günümüzde ise aşırı kalabalık ve sıkışık binaların içinde çocukları barındıran bir mahalle…
Ama tıpkı geçmişteki bizler gibi geleceğini bekleyen çocukların mahallesi…