Sevdenur NAMALAN'ın 07 Haziran 2023 tarihli yazısı

İletişimin ortaya çıkması, insanlık tarihinin başlangıcı kadar eskidir. İnsanlar farklı amaçlarla farklı türlerde oldukları kültürün kodları aracılığı ile doğduklarından itibaren bir iletişim süreci içerisindedir. Aile aracılığıyla başlayan ve bulunulan sosyal çevre ile devam eden toplumsallaşma adımlarının atılması, iletişim kurmadan mümkün değildir. İletişim, insan ve toplumdan ayrılamayacak bir olgudur. Gündelik yaşamımızda en çok içinde bulunduğumuz olgu iletişimdir. Her yeni başlayan güne gözlerimizi açtığımız andan itibaren gün içinde yaptığımız tüm davranışlar, vücut dilimiz, kıyafetlerimiz, kullandığımız sözcükler iletişim olgusuna dâhildir. Bunların yanı sıra bireyin kendi içsel diyalogları da iletişimin bir türüdür. Doğan Cüceloğlu’nun bir kitabında diğer bir değişle “Yaşamın dokusunu insan ilişkileri oluşturur. İnsanlar çoğunlukla birbirlerini adam yerine koyuyor, değer veriyorlarsa o toplumda insanlar daha az stresli daha güler yüzlü olurlar. Birbirlerini adam yerine koymayan, değer vermeyen insanların çoğunlukta olduğu toplumlarda ise stres yüksektir.” Bireysel veya toplumsal yaşamın sağlıklı bir şekilde devam ettirilebilmesi için iletişimin doğru olması gerekmektedir.

En basit hâliyle bir noktadan diğerine bilgi iletimi şeklinde belirtilen iletişim olgusu, gündelik yaşamın merkezindedir. Bir kişiye yöneltilen soruya sözlü veya yazılı bir cevap verilmesi ya da sessiz kalınması, yüz hareketi yapılması gibi davranışların tümü iletişimdir. İki insan birbirinin farkına vardığı andan itibaren söylediği-söylemediği, yaptığı-yapmadığı her şeyin anlamı vardır. Yüz ifadesinin, beden duruşunun, sesin, bakışın anlamı vardır. Böylelikle bireyler ve gruplar arasındaki her türlü paylaşım iletişimdir. Her birey, topluluğun gündelik yaşamının temeli olan iletişim olgusu içinde bulunan dönemin, coğrafyanın ya da toplumsal yapının sosyoekonomik özelliklerine göre farklılıklar gösterebilmektedir. Örneğin insanlığın ilk dönemlerinde mağara duvarlarına çizilen resimler, ateş yakılması ya da kâğıt dışında maddeler üzerine çeşitli semboller kazınması gibi yollarla iletişim sağlanırken ilerleyen dönemlerde gelişen teknoloji ile farklı iletişim yolları keşfedilmiştir. Yazılı kültüre geçilmeden önce kurulan iletişim biçimi olan sözlü iletişim türünde yüz yüze ve anlık etkileşim tarzı hâkimdir. Kitle iletişimi ise gazete, dergi, televizyon gibi kitle iletişim araçları aracılığı ile sürdürülen bir sistemdir. Teknolojik İlerleme gündelik yaşamın tümünü kaplamakta, birey ve toplumlar arasında anında iletişime olanak sağlamaktadır. İnsan eliyle geliştirilen teknoloji ile birey ve toplum yaşamının neredeyse her alanında olduğu gibi iletişim teknolojileri alanında hızlı bir değişim yaşanmış ve iletişim hız kazanmış, kolay şekilde sağlanır duruma gelmiştir.

İletişimin varlığından bahsedilebilmesi için üç temel şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bunlardan ilki, birden fazla var olması gerekliliğidir. İnsanlar arasında gerçekleşen iletişim süreçlerinde en az iki kişinin bu sürece dâhil olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra karşılıklı bir alışverişin olması gerekir ki iki kişi arasında bir iletişimin varlığının kabul edilmesi için bilgi, duygu gibi düşünce alışverişin olması gerekir. Üçüncü koşulu ise bu alınıp verilen mesajların her iki tarafında anlayabileceği şekilde olmasıdır.

İletişim tarihinde konuşma, yazma, basım ve kitle iletişiminin gazeteler, dergiler, radyo, sinema ve televizyon gelişimine dayalı olarak bu sürecin en son adımı bilgisayar teknolojisinin gelişmesinin sonucu olarak ortaya çıkan bilgi çağıdır. Bu gelişmeler kendinden öncekini yok etmemiştir, aksine var olanın üzerine çeşitli unsurların eklenmesi şeklinde varlığını sürdürmüştür. İnsanlık tarihi ünlü İletişim Bilimci Marshall McLuhan tarafından iletişim sistemlerinin dönüşümü temelinden dört evreye ayrılmıştır. Bunlar; kabile çağı, edebiyat çağı, basım çağı, elektronik çağıdır.

Fonetik alfabenin bulunuşu ile kabile çağı, Gutenberg’ün matbaayı buluşu ile edebiyat çağı, telgrafın icadı ile de basım çağı sona ermiştir. Kronolojik bir sıralama izlendiğinde tarihte gerçekleşen iletişim devrimleri chirografik devrim yani yazının bulunmasının ardından gelen dönem, Gutenberg devrimi yani matbaanın bulunmasının ardından gelen dönem ve elektrik ve elektronik devrim yani telgraf radyo ve televizyonun icadını takip eden dönem şeklinde sıralanır.

Bir başka çalışmada ise iletişim tarihi şu şekilde dönemlere ayrılmaktadır.

Konuşma ve dil çağı: Konuşma dilinin yaklaşık 40 bin yıl önceye dayandığı düşünülmektedir. Konuşma, insanlara düşünme ve plan yapma, kendilerini koruma, daha iyi anlama gibi gündelik yaşamı kolaylaştırıcı imkân sunmuştur. Bu değişim, avcı toplumdan tarım topluluğuna geçişi sağlamıştır.

Yazı çağı: Mağara duvarlarına çizilen resimler, düşünceleri yazı ile göstermenin ilk örnekleri olarak bilinmektedir. Sümerlerin çivi yazısını icat etmesi ile uygarlıklar yazıyı kullanmaya başlamışlardır. Kalıcı oluşu, kuşaklar arası aktarma olanak sağlamıştır.

Basım çağı: 15. yüzyılda Gutenberg’ün matbaayı kullanmasıyla başlayan bu dönem, eserlerin çoğaltılması, ticari kullanım gibi sonuçlar doğurmuştur. Rönesans ve reform hareketleri bunlara örnek gösterilebilir.

Elektronik kitle iletişim çağı: Bu dönem, mesajların ulaşım araçlarına bağlı olmadan iletilebildiği devrim niteliğinde gelişmelere sahne olmuştur. İletişim araçları icat edilmiş ve bunlar aracılığıyla geniş kitleler çabuk iletişim sağlar duruma gelmiştir.

Enformasyon çağı: Bilgisayar çağı ya da dijital çağ olarak da adlandırılır. Bu dönem, yeni teknolojilerin enformasyon çağına sahne olmuştur. Küresel bilgi ve haberleşme ağı olan internetin gelişimi ile ihtiyaç duyulan her türlü bilgiye anında erişim sağlanır hâle gelmiştir.