Sibel BAY'ın 5 Mart 2025 tarihli yazısı: Kadın Haklarında Nereden Nereye?

Her yıl 8 Mart’ta kutlanan Dünya Kadınlar Günü, yalnızca bir anma ve kutlama günü değil, aynı zamanda kadınların ekonomik, sosyal ve siyasal hakları için verdikleri mücadelenin bir yansımasıdır. Ancak günümüz dünyasında bu gün, genellikle çiçekler ve güzel sözlerle hatırlanırken, asıl anlamı ve taşıdığı mesaj çoğu zaman göz ardı ediliyor.

Kadınlar Günü Nasıl Ortaya Çıktı?

Kadınların eşit haklara sahip olması mücadelesi, sanıldığından çok daha eskiye dayanıyor. 1857 yılında New York'ta tekstil işçisi kadınların daha iyi çalışma koşulları ve eşit ücret talebiyle başlattığı grev, kadın hareketinin önemli kilometre taşlarından biri olarak görülüyor. Daha sonra, 1910 yılında Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, Almanya’dan Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart’ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılması kararlaştırıldı. O günden bugüne, kadın hakları konusunda önemli adımlar atılsa da, küresel ölçekte birçok sorun devam ediyor.

Kadın Haklarında Bugün Nerede Duruyoruz?

Dünya genelinde kadın hakları konusunda ilerleme sağlanmış olsa da, kadınların hala pek çok alanda eşitlik mücadelesi verdiği bir gerçek. Eğitim, çalışma hayatı, siyaset ve toplumsal hayatta kadınlar birçok engelle karşı karşıya kalmaya devam ediyor.

Son yıllarda dünya genelinde kız çocuklarının okula gitme oranları artsa da, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kadınlar hâlâ eğitimde fırsat eşitsizliği ile mücadele ediyor. UNESCO’nun verilerine göre, dünya genelinde yaklaşık 129 milyon kız çocuğu okula devam edemiyor. Eğitime erişim sorunu, kadınların iş hayatında ve sosyal yaşamda daha geri planda kalmasına yol açıyor.

Kadınların iş gücüne katılımı artmış olsa da, hala erkeklerle eşit fırsatlara sahip değiller. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre, kadınlar erkeklere kıyasla daha düşük ücret alıyor ve üst düzey yönetici pozisyonlarında daha az temsil ediliyor. "Cam tavan" olarak adlandırılan bu görünmez engel, kadınların kariyerlerinde belirli bir noktadan öteye geçmesini zorlaştırıyor.

Kadınların karar alma mekanizmalarındaki yeri de hala sınırlı. Dünya genelinde parlamentolardaki kadın oranı ortalama yüzde 26 civarında. Türkiye’de ise bu oran yaklaşık yüzde 20 seviyelerinde. Kadınların siyasal temsiliyetinin artırılması, toplumsal eşitlik açısından önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Kadın hakları denildiğinde en acil meselelerden biri de kadına yönelik şiddet. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre, dünya genelinde her üç kadından biri hayatının bir döneminde fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kalıyor. Hukuki düzenlemeler ve toplumsal farkındalık artmış olsa da, şiddetin önlenmesi konusunda halen ciddi eksiklikler var.

8 Mart, kadın haklarına dikkat çekmek için önemli bir gün olsa da, eşitlik mücadelesi yalnızca bir güne sığdırılmamalı. Kadınların toplumda hak ettiği konuma gelebilmesi için yıl boyunca süren farkındalık çalışmaları, hukuki düzenlemeler ve toplumsal dönüşüm gerekmektedir.

Eğitim, istihdam, siyaset ve sosyal haklar konusunda daha kapsayıcı politikalar oluşturulmalı ve kadınların güçlenmesi teşvik edilmelidir. Cinsiyet eşitliği yalnızca kadınları değil, tüm toplumu ilgilendiren bir mesele olduğundan, bu konuda her bireyin sorumluluk alması gerekiyor.

Kadınların haklarını tam anlamıyla elde ettiği, fırsat eşitliğinin sağlandığı, şiddetin ve ayrımcılığın sona erdiği bir dünya hala bir hedef olarak önümüzde duruyor. 8 Mart, bu hedefe ulaşmak için bir hatırlatma niteliğinde olmalı. Ancak gerçek değişim, yalnızca bir gün yapılan etkinliklerle değil, yıl boyunca atılacak somut adımlarla mümkün olabilir.

Kadın hakları bir lütuf değil, temel bir insan hakkıdır. Bu bilinçle, sadece 8 Mart’ta değil, her gün eşitlik için mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur.