Dr. R. Bülend KIRMACI'nın 28 Şubat 2025 tarihli yazısı: Kavalye, Kaval, Klavye...
Üç farklı insan modelini inceleyelim derim...
Kavalye'ler, tuzu kuru, miras yedi, kaymak tabakasından olurlar.
Bunlar, zorluğa gelmez, genelde öz-sever, el-ezer, nobran kişiliklerdir.
Çağdaşlaşma değil Batılılaşma yanlısıdırlar. En yakınlarına bile ihtimam göstermezler.
Hedonit yani zevk tutkunu olup, yükselince merdiveni iterler.
Tanzimat tipi aydınlık taslar, iki film, üç romanla, yarım Türkçe yarım yabancı sözcüklerle konuşurlar.
Konuşma dediğim de, diyalog değil, monologtur.
İkinci tip ya da model kaval tiplerdir...
Bunlar, lümpen ve yoz kültürü temsil ederler.
Kendilerini uyanık herkesi ahmak sayarlar.
Attıkları zaman mangalda kül bırakmaz, ancak hayatları boyunca bir tek toplumsal dilekçeye imza atmazlar...
Bu kaval tipler, dediğim dedik, çaldığım düdüktür;
Her türlü haltı yiyip, ele talkını verir, salkımı kendileri yutarlar.
Genelde öfke kontrolleri yoktur.
Sokak ortasında toplanıp milletin geçişini engeller, markette maçta sıraya girmekten nefret ederler.
Kaval tipler 300 sözcük 30 cümle kurma kapasitesine sahip olup;
Memleketin her derdine deva olmak üzere bilmişlik taslarlar.
Kavalın, güçlünün önünde eğildiğini, güçsüzü ezdiğini, rüya ile gerçeği karıştırdığını kolayca görürsünüz.
Kaval tip, herkese öğüt verir, kendi yaşamını zamansız ve kuralsız yaşar...
Gelelim üçüncü tipe, modele: Bunlar klavye tiplerdir.
Her sorundan kendilerini sorumlu sayarlar.
Bir konuya tutku derecesinde bağlanır, diğer olgulara kapılarını kapatırlar.
Eşyaları kendileri için değil, kendileri eşyalar içindir adeta...
Aşırı alıngan, duyarlı, öz-ezerliğe varan özeleştiri içinde kıvranırken;
Uzak hedefler için, elindeki değerleri yeterince işlemekte ihmalkârlık gösterirler.
Genelde adanmışlardır; aileye, topluma, devlete, insanlığa;
Fakat çoğunlukla kalabalıklar içinde yalnızdırlar;
İstemeden sunakta kurban rolüne bürünürler.
Klavye tipler, aşırı titiz olurlar; sürekli mekan, zaman, imkan sarmalını irdeler, koşulları sorgular, her soruya yanıt vermekten kendilerini sorumlu sayarlar...
Ne kendi değerlerini bilir, ne değerleri bilinir; yine de ellerinde değildir: Bin defa tövbe eder yine aynı yaşam çizgisini tekrar ederler...
Evet, sizler de çevrenizde bu 3 modelin temsilcilerini görüyorsunuzdur.
Belki siz bunlara bir iki farklı model de ekleyebilirsiniz.
Kuşkusuz insanı toplum üretir, ancak insan da toplumu şekillendirir!
Bu noktada ailelere ve öğretmenlere büyük görev düşüyor...
Bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçe yaşamasını bilen,
Dengeli, bilgili, ahlaklı insanların toplumunu kurmak!
Hayatın hakkını verirken kimsenin hakkını yememek...
Ezmemek veya ezilmemek...
Sürekli gelişmek...
İşte "olmak veya olmamak" denen mesele bunun ta kendisi değil midir?:
Biricik varlığın bilincinde, insan sevgisi ve doğaya saygı içinde bir ömrü geçirmek...