Ersan AKBAŞ'ın 8 Nisan 2023 tarihli yazısı: Prenses saraydan kaçarsa
Sizlere bir prenses masalı anlatmak isterim…
“Roma Tatili” adlı filmden… Orijinal adı “Roman Holiday”… 1953 yılı yapımlı, siyah-beyaz efsane bir film…
Güzeller güzeli bir prenses… Dünya kendisine hayran. Herkes güzelliği karşısında diz çöküyor.
Taçlar, mücevherler, pırlantalar prensesin kölesi…
Ülkeler prensesi alay-ı vala ile karşılıyor. Saraylar emrinde… O saraylarda, adına muhteşem balolar düzenleniyor.
Rüya gibi bir yaşam değil mi? Dışarıdan bakıldığında herkesi kıskandıracak bir yaşam…
Değil maalesef… Bir şeyler eksik prensesin yaşamında…
Ne olabilir ki demeyin? Prensesin özgürlüğü eksik…
Çünkü prensesin her adımı planlı programlı…
Giyimi-kuşamı, yiyeceği yemeği, gideceği yerler, yapacağı konuşmalar, jestleri, mimikleri, aklınıza ne gelirse… Hem de dakika dakika, saniye saniye planlı…
Ayrıca prenses tacın varisi… Bu nedenle büyük bir sorumluluk altında…
Abartılı mı oldu?
Abartılı olduğu için prenses günlük yaşam içindeki normal bir insana gıpta ile bakıyor. Onların özgürlüğüne büyük bir açlık hissediyor.
Ve sonunda bu açlık onu çılgınca bir eyleme sürüklüyor. Sessizce saraydan kaçıyor.
Masalın burasında yakışıklı erkeğimize geçebiliriz.
O hem yakışıklı hem olgun hem de Amerikalı bir gazeteci... Amerikan Haberler Servisi’nin Roma muhabiri…
Tıpkı Ertem Eğilmez’in “Ferit” karakteri gibi… Ama hovarda değil… Sadece İtalya’nın Roma kentinde sıkışmış yaşamına, bir çıkış yolu aramaktadır. Talihini değiştirecek bir yol..,
O yol da bir gece ansızın prensesin karşısına çıkmasıyla ortaya çıkar.
Masal bu ya! Başlangıçta prensesi tanıyamaz. Ancak gerçeği anladığında ise yakışıklı gazetecimiz yüzyılın haberini patlatmak üzeredir. Hayatına yön verecek mucizevi yol, karşısındadır.
Prensesin önünde ise bizim için çok sıradan ama onun için hayalini bile kuramadığı bir gün vardır:
Köşedeki kaldırım kahvesinde oturmak, vitrinlere bakmak, yağmurda yürümek, eğlenmek, belki biraz heyecan... Yani, “ne istersem yapardım”, diyeceği bir gün…
Masalımızın iki kahramanının bu arzuları onları akıl almaz bir birlikteliğe ve maceraya sürükler.
Deyim yerindeyse Roma şehrinin altını üstüne getirirler.
Tüm bunlar yaşanırken yakışıklı gazetecimizin acar fotoğrafçısı da bu anları ölümsüzleştirir.
Ama hayat her zaman insanın istediği gibi gitmez.
Masal da olsa gitmez… Kalbin olduğu her yerde işler karışır, içinden çıkılmaz bir hal alır. Sorumluluk mutluluğun önüne geçer. Kırılma anlarında ise radikal kararlar alınır.
Filmin finalindeki asaleti görünce; “Roma Tatili”nin bir filmden fazlası olduğunu anlıyorsunuz.
Filmin hikayesi gerçekten çok güçlü... Siyah-beyaz çekilmesi de filme duygu katmış, tat vermiş.
Filmde güzeller güzeli prensesi Audrey Hepburn oynamış. Yakışıklı gazeteciye ise Gregory Peck hayat vermiş.
Roma kentini de unutmamak lazım. Resmen üçüncü bir karakter gibi filmde rol almış.
“Roma Tatili”, sarayın resmi görevlerinden kaçarak yakışıklı bir gazeteciyle unutulmaz güzellikte bir gün geçiren genç bir prensesin masalıdır.
Bu masalı kaçırmak istemiyorsanız bu filmi mutlaka görmelisiniz.