Ersan AKBAŞ'ın 5 Ekim 2024 tarihli yazısı: ‘Esaretin Bedeli’ Tüm Zamanların En İyi Filmi mi?

Bundan tam 30 yıl önce bugünlerde sinemalara sessiz sedasız bir film girer.

1994 yılı Eylül ayının son günleridir. 25 milyon dolara mal olan film, gişede umduğunu bulamaz. Hatta batar.

Yönetmen Frank Darabont’un, Stephen King’in bir romanından uyarladığı bu filmin adı, ‘Esaretin Bedeli’dir. (The Shawshank Redemption)

Aynı yıl, Oscar’a damga vuran Tom Hanks’in Forrest Gump’ı da vizyondadır.

Tarantino’nun Ucuz Roman’ı (Pulp Fiction) da…

Hatta Sevginin Gücü (Leon) de o yıl gösterimdedir.

Bu filmler, çok ses getirmiştir. Öyle ki Forrest Gump ile Ucuz Roman gişeleri parçalamıştır.

Ama kulaktan kulağa bir fısıltı yayılır, ‘Bir film var, mutlaka izlemelisin’ diye…

Kartopu şeklinde başlayan bu fısıltı, ardından büyük bir çığa dönüşür. Dünyayı kaplar.

Esaretin Bedeli, bir anda küçük büyük herkesin en gözde filmi olur.

İşte, o film yıllardır, IMDB’de tüm zamanların en yüksek puanlı filmi olarak uzak ara zirvedeki yerini koruyor.

Francis Ford Coppola’nın, Marlon Brando’lu 1972 yapımlı Baba (The Godfather) filmi dışında yanına yaklaşan bile yok.

Nasıl olur da herkesin göz ardı ettiği, hem de gişede batmış bir film, böyle efsane haline gelmiştir?

Dünyada bugüne kadar yapılmış en iyi film, ‘Esaretin Bedeli’ midir?

Ya da ‘Esaretin Bedeli’, gerçekten de tüm zamanların en iyi filmi olmayı hak ediyor mudur?

Bu soruları ben sormuyorum, soranlar, film eleştirmenleri veya sinema ile uğraşanlar…

Onlar bu sorunun cevabını yıllardır araya dursun, sinemaya tutku ile bağlı olanlar, kararını çoktan vermiş bile…

Filmin 30. yıldönümünde, Esaretin Bedeli hala zirvede ve de yıkılmayacak gibi duruyor.

1994’ün gişe yıldızları Forrest Gump tüm zamanların en çok oy alan 11’inci, Ucuz Roman ise 8’inci filmi olarak IMDB sıralamasında yer alıyor.

Peki, Esaretin Bedeli‘ni sinemaseverler için özel yapan ne?

İnsanlar neden bu filmin peşini yıllardır bırakmıyor da hala bir numarada tutuyor.  

Cevabı çok basit…

Film onca kasvetine ve sıkıntısına rağmen insanlara ‘Umut’ veriyor, onlara ‘Umut’ aşılıyor.  

Hem de bunu, masum olduğunu iddia etmesine rağmen karısı ve onun sevgilisini öldürmek suçundan Shawshank Eyalet Hapishanesinde iki kez üst üste ömür boyu hapis cezasına çarptırılan bankacı Andy Dufresne (Tim Robbins) ve hapishanede tanıştığı kader arkadaşı Ellis ‘Red’ Redding (Morgan Freeman) üzerinden ‘Sabır’ ile anlatıyor.

Zorluklar karşısında, ‘Umut’ ve ‘Sabır’ göstermek, dünya kuruldu kurulalı insanlığın en önemli iki duygusu…

Bu iki duygunun ateşini içlerinde söndürmeyenler, hayatın da efendisi oluyorlar.

1994’ün en büyük fiyaskolarından biri olan Esaretin Bedeli, işte bu duyguları izleyenlerine hala verebildiği için sinemanın da bir numarası olarak kalıyor.

Tüm zamanların en iyi filmi görecelidir ve kişiden kişiye değişebilir.

Ama Esaretin Bedeli, insani hikayesiyle sinema var oldukça tüm zamanların en çok beğenilen filmi olmaya devam edecektir.

Film, umut arayışında olan herkese hitap ettiği için de efsane statüsünde kalacaktır.

Tim Robins’in hayat verdiği Andy karakterinin dediği gibi; “Aslında her şey basit bir seçime bağlı: Ya yaşamakla meşgul ol ya da ölmekle…”