Betül Gökçe AKGÖL'ün 6 Eylül 2024 tarihli yazısı: "İlk Adımlar: Okula Başlayan Küçük Kalplerin Cesareti"
İlk kez okula adım atan bir çocuğun gözlerindeki o tarifsiz parıltı, dünyanın en saf heyecanlarından biridir. Henüz okulun ne demek olduğunu tam olarak bilemeyen ama o büyük kapıların ardında onları nelerin beklediğine dair içlerinde bir merak taşıyan çocuklar... O an, sanki hayatlarının bir eşiğini geçiyorlarmış gibi gelir. Küçük elleri annelerinin, babalarının ellerine sıkıca yapışır; çünkü içlerinde bir yandan keşfetme arzusu, diğer yandan ise ayrılmanın verdiği bir ürperti vardır.
Çocukların gözlerinde beliren o ilk tedirginlik, tanımadıkları bir dünya ile karşı karşıya kalmanın getirdiği bir şaşkınlıktır belki de. Ama yine de içlerinde bir umut yeşerir; belki de yeni arkadaşlar edineceklerdir, oyunlar oynayacaklar, renkli kalemlerle çizgiler çizeceklerdir. Her şey o kadar yenidir ki, bu dünyaya adım atarken, bir çocuğun kalbi her defasında biraz daha cesaretle doluverir.
Okulun ilk günü, sadece bir çocuğun değil, aynı zamanda bir ebeveynin de dönüm noktasıdır. Anne ya da baba, küçücük yavrusunu o sınıfa bırakırken, içlerinde beliren o yoğun duygu dalgasını zorlukla bastırmaya çalışır. "Acaba ağlayacak mı?", "Yeni arkadaşlar edinebilecek mi?" diye düşünürler. Gözlerinde hafif bir buğu, dudaklarında ise "Her şey güzel olacak" diyen bir tebessümle veda ederler.
Bu an, hem çocuk hem de aile için unutulmazdır. Çünkü bir yanda büyümenin, öğrenmenin, keşfetmenin ilk adımı; diğer yanda ise çocukluğun masumiyetine veda etmenin tatlı bir hüznü vardır. O küçücük ellerin kaleme uzanması, minik adımların okul koridorlarında yankılanması, hayatın ta kendisidir.
Ve belki de bu yüzden, okula başlamak sadece bir başlangıç değil, kalpte atılan ilk cesaret dolu adımlardır. Hayat boyu sürecek bir öğrenme serüveninin başlangıcıdır.