Prof. Dr. Esat ARSLAN'ın 30 Ekim 2023 tarihli yazısı: İsrail'in Varlık Öğretileri
Sizce İsrail’in mevcudiyetinin arka planında doktriner, öğretisel bir yaklaşım var mıdır? Hiç olmaz olur mu? Tabii ki var. Ama her bir şeyi de Siyonizm’e bağlamamak gerekir. Siyonizm temeldir, tabandır. Başta ulusal çıkar olmak üzere İsrail’in varlık öğretileri bu doktriner açılımları üzerine bina edilmiştir. Bir de teopolitik. Şimdi bu da nereden çıktı demeyin. Jeopolitik gibi, ekopolitik gibi bir kavram. Hemen söyleyelim, Netanyahu ve onun Siyonist yönetiminin ağızlarından hiç eksik olmaz teopolitik yaklaşım ve açılımlar. Anımsadınız değil mi, daha geçen gün Netanyahu yine Tevrat’ın içinden alıntılar yapmıştı. İsraillileri bir araya gelmeye ve zafere ulaşmak için hızla ilerlemeye çağıran Netanyahu, “Ortak gücümüz ile haklılığımıza ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla HAMAS’a karşı YEŞAYA kehanetini göreceğiz” dedikten sonra Tevrat’ın Yeşaya kitabından şu alıntıyı yapmaktan da kendini alamamıştır:
“Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına ‘kurtuluş’ kapılarına ‘övgü’ adını vereceksin” (Yeşaya 60:18) (1)
Daha da ilginci Netanyahu’nun alıntı yaptığı yerin birkaç satır öncesi de (Yeşaya 60:12) “Tanrı tarafından vadedilen büyük krallığa kulluk etmeyen ulus ya da krallıkların yok olacağı” kehanetini bildirmektedir. (1)
Açıkça görülmüyor mu? Netanyahu’nun sözlerinden İsrail’in derdinin sadece Gazze ve HAMAS olmadığı açıkça belirgin değil mi? Bana göre evet. Vadedilmiş topraklara doğru genişlemenin planlama rehberi, yol haritası doğrudan ortaya koyulmuş vaziyette. Evet sevgili okurlar, İsrail’in uygulamış olduğu, zaman ayarlı bir soykırım. Bunda neredeyse herkes AB(D) ve İsrail dışında Afro-Avrasya, Güney Amerika ve hatta Avustralya bile hemfikir. İsrail’in kuruluşundan bu yana yapmış olduğu yasa dışı işgalleri şimdilerde ilhaka dönüştürme istediği çok açık ortada. Açıklayalım: Birincisi, Filistin halkını sistemli katliamlardan geçiriyor; ikincisi, mülksüzleştiriyor; üçüncüsü de Filistin halkına topraklardan sürme stratejisini uyguluyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, BM Genel Kurulu’nda yapmış olduğu konuşmasında, “Yeni Orta Doğu” başlıklı gösterdiği haritada işgal altındaki Doğu Kudüs, Batı Şeria ve abluka altındaki Gazze Şeridi’ni de İsrail toprağı olarak göstermişti. Nihai hedef Biden’ın kravatı gibi İsrail’in ulusal rengi mavi idi. Bütün bunlar doğrudan doğruya 15 Mayıs 1948 tarihinde uygulanan I. NEKBE’nin daha bir katmerlisi. O yıllarda nüfus az olmasına karşın I. Nekbe, yani I. Büyük Felâket’te 700 bin Filistinli çadıra mahkûm bırakılmış, 400 köy de yerle bir edilmişti. Tasması Yahudi lobilerinin elindeki Batılı devletler sadece bakmakla yetinmişti. Üzülerek ifade etmek gerekiyor ki HAMASİSTAN İkinci Nekbe’yi yaşıyor şimdilerde. AB(D) desteğindeki İsrail, Filistin'in Akdeniz'e tek çıkış noktası ve Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)’ni kendi Leviathan fosil yakıt bölgesine bağlamak için Gazze Bölgesini ilhak etmeye çalışıyor. Unutmayalım, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD Başkanı George W. Bush, haçlı seferini başlattığını söylemişti. Amerikalı Senatör Lindsay Graham da “Bu bir din savaşı” diyerek bundan farklı bir şey söylemiyor. Amerika Birleşik Siyonist Devleti’nin bir savaşçısı olarak ABD’nin İsrail’in yanında olduğunu ilan etmekle kalmayıp Gazze Şeridi’nin dümdüz edilmesi istediğini tüm dünyaya haykırdığını unutmayalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu durum karşısında “Bu meseleyi haçlı-hilal meselesine döndürmeyin” uyarısını yaptıktan sonra HAMAS bir terör örgütü değil, din savaşçısı, mücahitler demiştir.
Tüm bu teopolitik açılımlardan sonra şimdi de uluslararası ilişkiler disiplinin jeopolitik ve ekopolitik veçhelerini de irdeleyelim. Bunlardan birincisi, “Ben Gurion” ve “Begin” doktrinleri ile “Oded Yinon” Planıdır. (2) Bunlar bir anlamda İsrail’in Orta Doğu’da bayrak gösterebilme, varlık plan ve öğretileridir.
"Ben Gurion" öğretisi, İsrail'in varlığına karşı olanların muhalefetine karşı Orta Doğu’da Arap olmayan ülke ve azınlıklar ile dış politikada bütünleşikliğin ve etkinliğin sağlanmasıdır. Onlar için güdülenebilecek kıvamdaki “Kürdistan” ve “Ermenistan” olgusu olmazsa olmazlarıdır. İkincisi, İsrail'e karşı oluşturulacak herhangi bir kimyasal ve nükleer tehdide karşı ilgili ülkedeki kitle imha silahlarının ve yapım merkezlerinin yok edilmesine yönelik korumacı öğretinin adı "Begin Doktrini"dir. 7 Haziran 1981 tarihinde “Opera Operasyonu” adıyla Irak’a ait “Osirak” nükleer deneme reaktörünün imhasına yönelik gerçekleştirilen hava saldırısı bu öğretinin en tipik örneğidir.
Peki "Oded Yinon Planı" nedir? “Oded Yinon Planı” ise Orta Doğu coğrafyasında farklılıkların istismar edilmesiyle meydana getirilebilecek mezhepsel ve etnik çatışmalar stratejisi ile mikro milliyetçilik tabanında Kürtler, Dürziler, Nusayriler, Aleviler, Şiiler, Sünniler olarak farklı mezhep ve etnik unsurlara dayanan uydu devletçikler oluşturulması “böl-parçala-yönet” (impera et divida) ile yönetilmesidir. Bir hercümerç içerisinde dört parçada Kürdistan, Suriye’nin beşe, Irak’ın üçe bölünmesi bu planın alandaki görüntüsüdür.
Peki İsrail bütün bunları bir bütün olarak uyguluyor mu? Hiç şüpheniz olmasın. İsrail ve Filistin arasında yıllardır yürütülen siyasi müzakerelerden Filistinliler lehine hiçbir sonuç alınmamasının sebebi budur. 1648 Westphalia Barış Antlaşması sonrası kurulan yeni ulus-devlet sisteminde ve modern uluslararası ilişkilerde dinin önemin tamamen yitirdiğine inananların şaşırdıklarını duyar gibiyim.
Evet sevgili okurlar, işgalciler ilhaka giden yolda dört gözle YEŞAYA kehanetlerinin gerçekleşmesini beklemektedirler. Zeytin Dağı’nda, Tapınak Tepesi’nde, Ağlama Duvarı’nda Siyonist yönetimin adeta tapındığı “teopolitik hakikatler” ortada dururken bunları görmezden gelmek, eşyanın tabiatına aykırıdır. Siz inanıyor musunuz, İsrail’in Ağlama Duvarı’ndan, Tapınak Tepesi’nden, hatta “Yahuda ve Samarra” olarak adlandırdığı Batı Şeria’dan vazgeçip 1967 sınırlarına çekileceğini? Bunu kabul edenler, hiç daha başka söz söylemeyeyim “abesle iştigal ederek yersiz, yararsız, boş ve anlamsız şeylerle zamanlarını geçiriyorlardır.” Hiyerarşi ve benzer yorumlara gerek olmaksızın hukukta geçerli olan gücün ve iradenin göz önüne alınması en doğru yaklaşımdır. Kimse birbirini aldatmasın sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1) İsmail Yaşa, “İsrail’in Teopolitiği”, Diriliş Postası, 28 Ekim 2023, s.8
(2) Ahmet Öven, Türk Derin Devlet Doktrininin Temeli, 1. Basım, İstanbul, Eylül 2023, s.11