Betül Gökçe AKGÖL'ün 24 Aralık 2024 tarihli yazısı: Post-Truth Çağı: Gerçekler Neden İkinci Planda?

Son yıllarda dünya, "post-truth" yani hakikat sonrası çağın etkisi altında şekilleniyor. Bu kavram, objektif gerçeklerin yerini duyguların ve kişisel inançların aldığı bir dönemi ifade ediyor. Gerçeklerin gölgede kaldığı bu çağ, toplumsal yapıyı ve bireysel algıları derinden etkiliyor. Peki, neden bu noktaya geldik?

Teknolojinin hızla gelişmesi ve bilgiye erişimin kolaylaşması, bu sorunun temel taşlarından biri. Sosyal medya platformları ve internet, bilgi paylaşımını demokratikleştirmiş gibi görünse de, doğru ve yanlış arasındaki sınırları bulanıklaştırdı. Artık herkes bir "bilgi üreticisi". Ancak bu durum, yanlış bilgilerin hızla yayılmasına ve toplumsal algıların çarpıtılmasına zemin hazırlıyor.

Bir haberin doğruluğunu teyit etmek yerine, bireyler genellikle kendi düşünce yapısına uygun olan bilgileri tercih ediyor. Algoritmaların, kullanıcıların ilgi alanlarına uygun içerikleri öne çıkarması da bu durumu körüklüyor. Sonuç olarak, bireyler, yalnızca kendi gerçeklerini besleyen bir "bilgi baloncuğu" içinde yaşamaya başlıyor.

Post-truth çağının bir diğer özelliği, duyguların objektif gerçeklerin önüne geçmesi. İnsan doğası gereği, duygusal bağ kurabileceği hikayelere ve inançlara daha fazla değer verir. Karmaşık bilimsel gerçekler veya politik veriler yerine, basit ve duygusal mesajlar daha kolay kabul görüyor. Bu durum, özellikle popülist siyasetçilerin işine yarıyor. Çünkü duygulara hitap eden bir söylem, karmaşık gerçeklerden daha ikna edici oluyor.

Hakikat sonrası çağın doğuşunda, geleneksel medya ve kurumlara duyulan güven kaybı da büyük rol oynuyor. Yanlış haberler, taraflı yaklaşımlar ve manipülatif içerikler, bireylerin bilgi kaynaklarına olan inancını zedeledi. Bu güvensizlik ortamında, insanlar kendi inançlarını doğrulayan alternatif gerçeklikler yaratmaya başladı.

Bu kaostan çıkış yolu, bireysel ve toplumsal bilinçten geçiyor. Eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi, doğru bilgiye ulaşma konusunda atılacak ilk adım. Aynı zamanda, bilgi kaynaklarının güvenilirliğini sorgulamak ve çeşitli perspektiflerden bakmak da önemli.

Post-truth çağında hakikate ulaşmak zahmetli bir süreç olabilir, ancak toplumların sağlıklı işleyişi için bu çaba vazgeçilmezdir. Gerçeklerin yerini duyguların ve manipülasyonun aldığı bir dünyada, bireyler arası güven azalır, demokrasiler zayıflar ve toplumsal yapılar çöker. Gerçekleri savunmak, yalnızca bireysel bir görev değil, kolektif bir sorumluluktur.

Unutmayalım ki gerçeklere sahip çıkmak, yalnızca bireylerin değil, kolektif bir bilincin sorumluluğudur.