Şevval Elif KIRAN'ın 08 Haziran 2023 tarihli yazısı

Erzurum’un Pasinler ilçesinde 1048 yılında ilk vakfiyenin yazılmasıyla Anadolu'yu vakıf kavramı ve Türklerle tanıştıran Selçuklu; insanlara, hayvanlara, çevreye hizmet eden yardımlaşma ve dayanışma anlayışıyla dikkat çekiyor.

Özünde karşılıksız, Allah rızası için yardımlaşma ve dayanışma duygusu bulunan vakıflar; birbirinden önemli hizmetleri üstlenen, günümüzde modern devletlerin yaptığı ve yapmaya çalıştığı çok sayıda kamusal görevi başarıyla yerine getiriyor. Askeri, ilmi, sosyal ve kültürel alanlarda “Türk-İslam kültür ve medeniyeti” denilen güçlü bir olguyu ortaya çıkartan Türkler, elde ettikleri bu enerjiyi vakıf kavramı ile özdeşleştirip hem İslamiyet’in yayılması ve korunmasına hem de odağında insan olan Türk-İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesine büyük katkı sağlıyor. Türklerde bu başarının “sırlarından biri” ise yüzlerce yıllık geçmişe dayanan, Anadolu’yu vakıf kültürüyle tanıştıran Selçuklu medeniyeti ile karşımıza çıkıyor.

EĞİTİM FARKINDALIĞI

Orta Asya’da ilk Türk-İslam devletleri kurulmaya başlarken, tarihi süreçte Karahanlılar, Gazneliler, Harzemşahlar ve Selçuklular ile birlikte Türkler önce İran, sonra da Anadolu taraflarına göç ederek yerleşik hayata geçmeye başladı. Bu süreçte daha çok eğitim-öğretim alanlarında katkı sağlayan vakıflar kuran Türkler, Orta Asya’da başlayan bu faaliyetlerini gittikleri yerlerde de geliştirerek devam ettirdi.

ANADOLU’DA YAYILDI

Selçuklunun ayak basmasıyla birlikte Anadolu’da vakıf kavramı kendini göstermeye başladı. Anadolu’da vakıflara ait ilk yazılı belgenin tarihi olan 1048’e işaret eden Erzurum’un Pasinler ilçesindeki Yağan Paşa Vakfı, özellikle köy gelirlerini vakfeden anlayışıyla bir yandan dayanışmanın resmini çizdi, diğer taraftan Anadolu’nun ebediyete kadar Türk yurdu hâlinde kalmasının temellerini atmış oldu. Avrupa, Orta Çağ karanlığını yaşarken; Selçuklu, insani değerlere önem vererek ilmi ve âlimi gözeten yüksek bir anlayışa sahip Türk-İslam medeniyetinin ortaya çıkmasını sağladı.

SINIRSIZ YARDIMLAŞMA

Selçuklunun kurduğu vakıflar, insanın yanı sıra diğer canlılara ve doğaya da hizmet etti. Göçmen kuşların yaralanmaları ve hastalanmaları durumunda tedavisiyle ilgilen bir vakıf olarak öne çıkan Laklak Vakfı; bayramlarda çocukları eğlendiren bir vakıf; ormanların korunması, ağaçlandırma ve meyvelerin yetiştirilmesiyle ilgili vakıflar ve daha nicesi bu toplumun refah bir hayat sürmesi için, adeta beşikten mezara kadar sürece dair insanlığa hizmet verdi.

Anadolu’da Selçuklu döneminde başta Konya olmak üzere; Kayseri, Sivas, Erzurum, Malatya, Niğde ve Divriği gibi yerler; han, hamam, kervansaray, medrese, cami, kümbet gibi sanat eserleri, inanç merkezleri ve hizmet mekânlarıyla donatıldı.

 Selçuklunun ardından Osmanlı Devleti ile Türklerin Anadolu’da kurduğu hâkimiyet genişledi. Bu yayılma ile vakıflar da daha geniş bir sahaya yerleşti. Selçuklu’nun vakıf anlayışı, Osmanlı dönemi ile adeta zirveye çıktı. Osmanlı’da kurulan ilk vakfın Orhan Bey’in Bursa’yı almasıyla oluştuğu bilinirken, vakıf hizmetlerinin Osmanlı’da ne ölçüde yaygınlığı şu başlıklarda anlatılabilir: “Cami, tekke, zaviye, kalenderhane, türbe, kabristan, namazgâh medrese, imaret, kervansaray, tabhane, misafir evi, dur evi, gölgelik, sığınak, hastane, tıp medresesi, ayakta tedavi yeri, hamam, kuyu, su yolları, çeşme, aşevi, kaldırım, köprü, kadınlara çeyiz verilmesi, borcu olduğundan dolayı hapiste bulunanların borçlarının ödenmesi, yaşlılara elbise verilmesi, donanmaya yardım edilmesi, askerin donanımı, yetimlere-dul kadınlara ve muhtaçlara yardım edilmesi, çocukların baharda açık havada gezdirilmesi, okul çocuklarına gıda, elbise, okul araç-gereçlerinin temin edilmesi, fakirlerin ve kimsesizlerin cenazelerinin kaldırılması, bayramlarda fakir ve kimsesizlerin sevindirilmesi, açık hava mektepleri, kuşlara pirinç ve hayvanlara gıda ve su verilmesi…”