Mustafa YILDIZ'ın 08 Haziran 2023 tarihli yazısı

Son yıllarda özellikle ülke insanında, dünyadaki değişime uygun olarak “dünya nimetlerinden en güzel şekilde nasıl yararlanabilirim” hastalığı görünür bir şekilde yayılmaya başladı. Kısacası, özellikle Müslümanlarda bir “dünyevileşme” hastalığı yaygınlaşır oldu.

Toplum nezdinde ahiret yani ölümden sonraki hayat yokmuş gibi davranmanın kibarcası olan “dünyevileşme” kavramı her ne kadar insanımız tarafından fazlaca dile getirilmemiş olsa da bu kavram genelde Müslümanlar arasında daha fazla kullanılan bir tabir oldu. Daha açık bir ifadeyle dünyevileşme; felsefi zeminde hangi teori ile izah edilirse edilsin sonuç itibarıyla “Allah’ı hayatın dışında tutma, kendini hayatın merkezine koyma, daha açık bir ifade ile heva ve hevesini ilah edinme” şeklinde izah etmenin kibarcasıdır diyebiliriz.

Oysa insanın yaratılış gayesi sadece Allah’a kulluktur. “İnsanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyat Suresi:56.Ayet) emri ile Cenab-ı Hak insanın yaratılış gayesini bildirmiş, sınırlarını çizmiştir. Ancak Türkiye şartlarında yetişmiş kahir ekseriyet Müslüman bilim insanı, içinden çıktığı kendi geleneğine ters düşmemek, mevcut potansiyelini elde tutmak, alkışını azaltmamak adına “uydum hazır olan kalabalığa” diyerek hakikatleri söylemekten geri durmuş ve hayatın akışını değiştirmeden devamını sağlamak adına mevcudu korumanın yollarını tercih etmiştir.

Bu nedenle kendi düşünce yapısıyla hesaplaşan, sürekli kendini yenileyen, zamanla farkına varınca da kendi savunduğu söylemi dahi olsa yanlışını, eksiğini korkmadan dile getiren, getirebilen aydın ve entelektüel insan sayımız üzülerek söylemek gerekirse şayet, ne yazık ki oldukça azdır. Kimi aydınımız gerçekten yanlışlarının farkına varmaz/varamaz, kimi de geriye dönüp “şu, şu hususlarda, gerek bilmeden ve gerekse gençliğimden kaynaklanan cehaletimden dolayı görmemişim/yanılmışım” diyecek/diyebilecek cesareti göstermeyi kendine yakıştıramayan, kısaca çoğunlukla “yanılmışım, yanılabilirim, çünkü “ben de noksan yaratılmışım, mükemmel insan zaten yoktur. ‘İsmet’ sıfatı sadece Cenab-ı Allah’a mahsustur” diyen/diyebilen bilim insanı (özellikle Müslüman) neredeyse yok denecek kadar azdır.

İçinden çıktığı düşünce yapısıyla zaman zaman hesaplaşan bilim insanına çok az rastlıyoruz. Genelde cemaatleri tarafından önceden belirlenmiş fikirlerin taşıyıcılığını yapan sözcü ve öncü insanlar el üstünde tutulur. Bir yanlış ve eksik varsa, “Bu güne kadar da söylenmemişse ben niye söyleyeyim” denilerek yanlışlar halı altına süpürülüp yanlışların devamı ve uzun ömürlü olması sağlanmıştır.

Mesela eskiden daha çok “Sağ elin verdiğini sol elin görmesin” denilerek yapılan ihsan ve iyiliklerle insanları rencide etmeden yerine ulaştırılması tavsiye edilirken, bugün yapılan yardımları görünür kılmak için kameraların çekmesinin beklendiği; bırakın yapılacak yardımları görünür kılmayı, neredeyse verilecek evin künyesini yazacak kadar insan onurunu incitecek hâle getirildi.

Değerlerin değişmesi, insanın yozlaşması o kadar hızla değişiyor ki neredeyse hayatı anlık duygulardan ve geçici tat alma, haz alma ve zevklerden ibaret görmeye başladık. Ahiret hayatı “acabalarla” çevrelendiğinden bizim için öncelikle görünür olan daha makbul olmaya başladı. Artık sağ elin verdiğini sol elin görmesini, herkesçe görülmesini istedik. Zira ne çok yardımsever ne cömert insan “desinler” veya aksini “demesinler” diye çabalamaya başladık. Yani yapılanların neredeyse daha dünyada iken karşılığını almak istedik.

Depremde enkaz altından çıkartılan bir yaralı için tekbir sesleri getirilerek yapılan sevinç gösterilerini gören ülke gazetecisi, katıldığı canlı bir televizyon programında “Burası laik bir ülke. Laik bir ülkede bu davranışlara nasıl izin veriliyor” diyerek hayret ettiğini dile getiriyordu. Ters istikamette seyreden bir araç sahibinin karşıdan gelenleri “Ters istikametten gelen” araçlar olarak görmesi gibi...

Maalesef anayasasında “laiklik” (Tunus, Fransa, Türkiye) maddesi olan ülkelerden sadece Türkiye’de bu kavramın anlamı ve yorumu farklı anlaşılıyor.

(Not: Ülkemizde son dönemde halkın pek de alışık olmadığı ve ülke tarihinde bir ilk olarak kayda geçen bir seçim usulü ile yeni seçim ve yeni tercihler yapıldı. Oy kullananlar tercihlerde bulundu. Beş yıl daha ülkeyi idare edecek kadrolarını seçti. Bize de hayırlı olsun demek düşer.)