Mustafa YILDIZ'ın 11 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Heva ve Hevesine göre Yaşama Hastalığı (Dünyevileşme)
Son yıllarda özellikle Türkiye’de yaşayan Müslümanlar arasında birçok kişi tarafından farkında olmadan bir dünyevileşme hastalığı baş gösterdi. Türkiye özelinde bu hastalık, daha açık bir ifadeyle; bu süreç, sözde Müslüman duyarlılığı fazla olan bir yönetim kadrosuna sahip bir iktidarın yönetiminde daha bariz bir şekilde görünür boyutlara ulaştı. Karşılıksız iyilik yapma, yapılan hayır ve hasenatları Allah rızası için yapma, fakiri-fukarayı gözetme maksadıyla yapılan sosyal yardımlar vs. gibi faaliyetler bireysel yapılmaktan çıkararak artık bir beklenti karşılığında yapılma ve bir vesileyle yapılanları görünür kılma ve olanları afişe etme şekline dönüştürüldü.
Eskiden genellikle Allah rızası gözetilerek yapılan bu iyilik ve ihsanlar görünmeden, kimsenin onuru incitilmeden, sevabı da sadece Allah rızası gözetilerek karşılığını da ahirette almak niyetiyle gizlice yapılırdı. Maalesef şimdilerde artık yapılan hayır ve hasenatların karşılığı ahiret beklemeden daha dünyada iken tahsil edilmeye başlandı. Mesela bir basın ordusu refakatinde dağıtılan yardım kolileri, keza görsel basın tarafından göstere göstere adrese teslim üstü yazılı dağıtılan yardım paketleri, yardım edilen ailelerle çekilen boy boy fotoğraflar vs. gibi.
Daha açık bir ifadeyle, şimdilerde yapılan hayır ve hasenatları görünür kılarak karşılığını da adeta peşin tahsil etme arzusu zuhur etmeye başladı. Yani yapılan ihsanlar uhrevi hayata yapılan bir yatırım değil de peşinen tahsil edilen bir dünyevileşme furyasını tetiklemeye başladı. Dünyevileşme; adeta Müslümanlar arasında “ahiret yokmuş gibi davranma”nın kibarcası olarak anlaşılmaya başlandı veya Müslümanlar artık öyle anlamaya başladılar. Daha açık bir ifadeyle dünyevileşmeyi felsefi zeminde hangi teoriyle izah etmeye kalkarsanız kalkın sonuç itibarıyla “Allah’ı hayatın dışında tutma, kendini hayatın merkezine koyma” şeklinde daha açık bir ifadeyle, “heva ve hevesini ilah edinme”yi içinde barındırmaya başladı. Hâlbuki insanın yaratılış gayesi sadece Allah’a kulluktur. “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat Süresi:56) ayeti açık ve sarih buyurmasına rağmen.
Oysa “Sağ elinin verdiğini sol elin görmesin” diyen bir inancın mensupları olan Müslümanlar yıllardır böyle bildikleri ve böyle inandıkları hâlde şimdilerde yapılan yardım ve haseneleri görünür kılmak için bütün imkânlarını kullanmaya başlamaları, dünyevileşmenin geldiği noktayı göstermesi bakımından manidardır.
Hâlbuki “sorumluluk taşıyan hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu taşımaz” iken tam tersi yapılan hayır ve hasenatları herkes görsün diye adeta Müslümanlar birbirleri ile yarışmaya başladılar. Yakın tarihe kadar insanlar bu tür ihsanları fakir-fukarayı gözeterek yaparken şimdilerde ise bu yardımlar, gelecek oyların hesabı yapılarak yapılmaya başlandı. Elbette istisnalar mutlaka vardır.
“İnsanlar acaba bu noktaya nasıl geldiler” derseniz eğer, bazı İslam bilim adamları Müslümanların süreç boyunca şöyle bir tarihi seyir izlendiklerini iddia ederler; şairin dediği gibi, “Bak bize bir nazar oldu/Cumamız pazar oldu./ Bak bize bir nazar oldu./Ne olduysa azar azar oldu” diye özetlemek de mümkündür.
Gelinen bu noktayı bazı İslâm bilim adamları şöyle sıralıyorlar: I. Dönem; Kur’an’ın nazil olduğu (610 yılları ile 632 yılları) dönemde Hz. Muhammed’e vahyedilen ve bizzat peygamber tarafından fiilen uygulanan İslami dönem. Bu döneme Müslümanların peygamberden duydukları ve gördükleri gibi uygulama yaparak yaşadıkları dönem de diyebiliriz.
II. Dönem; peygamberi gören ulemanın (alimlerin) içtihatları ile uyguladıkları dönem. Yani 632 yılında Hz. peygamberin ölümünden sonra başlayan yani Hz. Ebubekir’in halife olduğu dönem ile başlayan ve 861 yılında mutezilenin (Mutezile: kelime olarak ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler / kalp ile tasdik, dil ile ikrar hareket ve davranışları ile amel etmekten oluşan kelâmi bir mezhep) yasaklanmasına kadar devam eden dönem. Neticede Vasıl Bin Ata ile birlikte bir mezhep olarak ortaya çıkmaya başlayan Mu’tezile Amr Bin Ubeyd ile olgunlaşmış ve Allâf ile de kelâmi bir ekol hâline gelmiştir.
lll. Dönem; Müslümanların kendince anladıkları şekilde halka dayatılarak uygulanan ve avamın koyduğu kurallarla 861 yılında başlayan ve günümüze kadar halen devam eden avamın İslam’ı. Galiba bu dönemi kıyamete doğru yaklaşma dönemi olarak da anlayabiliriz. Doğrusunu elbette Allah bilir.
Müslümanlar ümmetin ittifakını gerçekleştirmekten ziyade ihtilafa neden olacak şekilde ortaya koyulan günün İslam anlayışı ile her geçen gün Vahdeti sağlayacaklarına, tam aksine ümmeti parçalar şekline getirerek küçültmeye hizmet ediyorlar.