Mustafa Yıldız'ın 19 Ocak 2023 tarihli yazısı: Batı İslam'ı Nasıl Görmek İstiyor? -3-
Bugün "İslâm dünyasının ürettiği bir medeniyet projesi var mı?" sorusu ile yazmaya başlarsak şayet, o zaman şöyle bir soruyu sormamız daha doğru olur kanaatindeyim, "Acaba, İslâm dünyasının taraf olduğu yahut temsil ettiği ve kendine ait bir medeniyeti var mı?" Bu gibi sorulara olumlu ve gönül rahatlığı ile tatmin olabileceğimiz bir cevap bulmak gerçekten oldukça zor görünüyor.
Eğer durum böyle kabul edilirse şayet, o zaman 'medeniyetler ittifakında' taraf olmak veya herhangi bir tarafta yer almak yahut kendi tarafını seçmek veya bize en yakın bir tercihte bulunmak nasıl mümkün olacak? Acaba geçmişte var olmuş ve zaman zaman göz kamaştıracak bir şekilde bütün dünyayı etkileyebilmiş, görenleri de etkisi altına alabilmiş İslâm medeniyeti yeniden dirilip ayağa kalkamaz mı? Yahut bunu mümkün kılma imkânı yok mudur gibi sorulara verilecek bir cevabımızın olması gerekmez mi?
Oysa medeniyetler geliştikçe ortak bir dili kullanmaya başlarlar. Zira insan haklarının, hukukun ve demokrasinin yürürlüğe koyduğu ortak bir dili kullanarak ancak dünyadaki yerinizi alabilirsiniz.
Şayet kendi toplumunuzu medeniyetler ittifakında saygın bir aktör hâline getirirseniz ancak o zaman küresel barıştan payınıza düşecek olan hakları peşinen elde etmiş olursunuz.
11 Eylül saldırıları ile Madrid ve Londra’da gerçekleşen terörist saldırılarından beri Avrupa ve ABD genelinde Müslümanlara karşı artan bir güvensizlik ve kin tutma duygusu oluşmaya başladı maalesef. En azından yöneticiler bazında. O tarihten sonra birçok Avrupa ülkesinin aldıkları göç dalgaları bütün kültür ve dinler için sorunlar oluşturmasına rağmen, sadece İslâm dini için genellemeler, ağır eleştiriler ve reddetme ifadelerini kullanmaya başladılar. Bu da çoğunlukla kitle iletişim araçları tarafından İslâm’a karşı yapılan yanlış ve yanlı yapılan bilgilendirmelerden kaynaklandığını görüyoruz.
Mesela; daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse eğer, dünyada Müslümanlara karşı bir korku ve reddetme mevcut, hatta 'Arap' kelimesi bile terörizm ve şiddet çağrışımı yaparken, özellikle de birçok mahfilde 'İslâm' kelimesini asi ve problematik kişilerle birlikte eşit anlamlarda rahatlıkla kullandıklarını görüyoruz.
Medeniyetler çatışmasının son yıllarda kısmen de olsa hızı kesilmesine rağmen, karşıt kültürler arasında (İslâm ve diğerleri) hâlâ adeta güçlü bir yüzleşme beklentisi hissi var. Batı’da İslâm kültürü; geri kalmışlık, uzlaşmazlık olarak algılanmış. Oysa Batı kültürü ise medeniliğin ve özgürlüğün örneği olarak dünyaya sunularak lanse edilmiştir ve hâlen de dünyaya görmek istedikleri şekliyle böyle sunmaktadırlar.
Büyük Britanya’da ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde zaman zaman camilere yapılan saldırılar, Belçika’da tesettürlü kadınların toplum içinde taciz edilmeleri, çalışan Müslüman işçilere karşı bazen açıktan yapılan ayırımcılık, Batı’da birçok yetkili insanın Müslümanlara karşı bilerek ve isteyerek yaptığı haksız ve kibirli muameleler sadece yapılanların görünen kısımlarıdırlar.
Fransızların, Müslümanların "Fransa’da tanrı kadar rahat" yaşadıkları sözlerinden Müslümanların Avrupa’da en rahat yaşadıkları ülkenin Fransa olduğu ve diğer ülkelere nispeten daha özgür olduklarının anlaşılması için söylenmiş bir tabir olarak kullanılır. Bu, şunu da gösteriyor; demek ki Batı’da bir ayırımcılığın olduğunu Fransa bile zımnen kabul ediyor.
Dünyada adeta bilinçli ve kasıtlı olarak bazı korkuların hâkim olduğu, güvenlik endişesinin yaşatıldığı, bir arada yaşama kültürünün yok edilmek istendiği bir dünya hâline getirilmek istenmesinden kaynaklandığı artık bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dünyada hâkim güçlerin çıkar odaklı, hukuku ve insan haklarını hiçe sayan politikaları, insanlığın huzur ve barışını tehdit ettikleri artık saklanamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Artık alenen haksızlıkların yapıldığı, gücü üstün tutanların hak sahibi olduğu/olabildiği bir dünyada yaşadığımızın saklanamaz şekilde ortada oluşuyla karşı karşıya kaldığımızın ispatı olarak karşımızda duruyor.
Avrupa’da Müslümanların maruz kaldığı ayırımcı uygulamalar, dindar kişi ve gruplara karşı takınılan olumsuz tavırlar, zaman zaman Müslümanların ibadet mekânlarına yönelik yapılan sözlü ve fiili saldırılar, Müslümanların temel haklardan mahrum bırakılmaları, İslâmi değerler ile mukaddes değerlere karşı yapılan tahkir edici yayınlar ve kullanılan ifadeler, en azından yakın zamana kadar Avrupa’da Müslümanlara karşı bir muhabbetin olmadığı/olmayacağı görüntüsü vermektedir.