Prof. Dr. Esat ARSLAN'ın 25 Eylül 2023 tarihli yazısı: Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Anti-Terör Operasyonu
Şimdilerde heykel ve haç fetişizmine gark edilen ecdat yadigârı, Bulgaristan üzerinden gittiğim ‘Makedonya’dan uzunca bir süre kaldıktan sonra Yunanistan üzerinden memlekete döndüm. Bir kere peşinen şunu söylemekle yetineyim, Balkan ülkelerinde insan kalmamış, sevgili okurlar. Hemen bütün gençler, geriatrik bakıma muhtaç yaşlanmış Avrupa’nın hizmet sektörünü üzerine aldıklarından ülkeleri mesela Bulgaristan boş, Makedonya, Yunanistan da bomboş. Tüm dünyanın sorunu olan yüksek enflasyonla mücadele Balkanlarda da birincil sorun olduğunu sadece söylemekle yetinelim. Geçen yıllarda petrol ürünlerini sübvanse eden Türkiye ile Avrupa’nın petrol ürünleri fiyatları nerdeyse birebir eşitlenmiş durumdadır. Bu nedenle, Türkiye’den ucuz petrol almak için koştura koştura gelen “komşi araçlar”ının Türkiye’deki petrol istasyonlarındaki yoğunluğu yok şimdilerde, ama çarşı pazarlarda otobüsle gelenlerin yoğunluğu ilk bakışta göze çarpıyor. Türkiye gibi tüm insanlar geçim derdinde. Herkes ‘patatesin, soğanın fiyatı kaça’dan dem vuruyor. Başkaca hiçbir şey onları entrese etmiyor.
Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Anti-terör Operasyonunu açıklamadan önce Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yalınkılıç uygulanmaya çalışılan “Çevreleme (Containment) Politikası” ortaya koymaya çalışalım. Bu politika önce Osmanlı Devleti’ne, sonra da Osmanlı Devleti’nin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yapay ulus devletler tarafından çevrelenmesi olarak ortaya konulmuştur. Yani bilinenin aksine Batı tarafından sıkça eyleme sokulan Çevreleme Politikası Rusya ve Çin’e karşı değil, öncelikle Türkiye’ye karşı kullanılmıştır, hem de 1878 Berlin Antlaşmasından sonra. Kıbrıs adasının 1878 yılında kiralanmasının gerekçesi budur. Birinci Dünya Savaşı sonrası Çarlık Rusya’sı Silâhlı Kuvvetleri olan Beyaz Ordu Kızılordu’ya kaptırılmadan Kırım’dan mütareke döneminde İstanbul’a ve Çanakkale Boğazına tahliye edilmiş ve yerleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşında ise Kızılordu ile müttefiklik ilişkisine girilmiştir, Soğuk Savaş başlangıcına kadar. Çıkarların önemi bu durumu dikte ettirmektedir.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki, son derece bilinçli bir yapılanma ile Batıya ve modernizasyona yüzünü dönen Türkiye Cumhuriyeti hem doğudan hem batıdan iki yapay ulus-devleti tarafından çevrilmiştir. Oysa ete kemiğe büründürülen, “Çevreleme Politikası” (Containment Policy) ABD’nin Soğuk Savaş’ın ilk yıllarından başlayarak izlediği, şekillendirdiği ve SSCB’nin II. Dünya Savaşı sonrasında artan etkisini sınırlamayı hedefleyen doktrine, öğretiye verilen isimdir. Düşünsel temelleri ABD’li diplomat George S. Kennan tarafından 1946’da Moskova’dan Washington’a gönderilen ‘Uzun Telgraf’ ile atılan Doktrin, yayılmacı eğilimleri durdurulduğunda komünist yönetimlerin çökmelerinin kaçınılmaz olacağı üzerine bina edilmiştir. Kennan’a göre, Rus yayılmacı eğilimlerinin önü “uzun erimli, sabırlı, ancak kararlı ve uyanık bir çevrelenme” yoluyla alınabilirdi. Politikasının ilk somut örneği 12 Mart 1947’de açıklanan Truman Doktrini olmuş, Soğuk Savaş boyunca ABD’nin küresel politikalarına biçim vermeyi sürdürmüştür. Oysa bu ‘Çevreleme Politikası’ önce Osmanlı Devleti’nde denenmiş, onun devamında Türkiye Cumhuriyeti’nde sürdürülmüştür. Güneyde “Dört Parçada Kürdistan” ve Fransızların Suriye-Filistin coğrafyasında yapmaya çalıştıkları İsrail’le birlikte altı yapay ulus devletinin ikisi Lazkiye-Hatay’da Alevi Devleti ve Halep Devleti Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ile kesintisiz çevrelenmeye çalışılmıştır. Fransızların diğer üç yapay ulus devleti ise, Şam Devleti, Dürzi devleti ve Maronit Devletidir. Unutmayalım Semitizm Napolyon Bonapart tarafından biçimlendirilmiştir.
Evet sevgili okurlar, kimsenin kuşkusu olmasın, bu sosyal mühendislik projesi Osmanlı Devletinden ardılı Türkiye Cumhuriyeti’ne bu durum doğrudan tevarüs etmiştir. Hristiyan yapay ulus devletlerin birincisi batıda Yunanistan ikincisi de doğuda Ermenistan’dır. Bir üçüncüsü de hiç kimsenin kuşkusu olmasın, ‘Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK)’dir. Hepsi de Türkiye’ye karşı güdülenerek kullandırılmışlardır. Yapay ulus devleti demek, ulus inşa edilmeden yayılmacı batının çıkarlarına hizmet edecek tarzda bizzat batı tarafından güdülenen devlet inşa etmek demektir. Oysa ulus devletler uluslararası sistemin kurucu unsuru ve oyuncusu konumundadır. İmparatorluklar çağının sona ermesi ile beraber art arda gelen devrimler (Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi) beraberinde yeni bir devlet örgütlenmesini getirmiştir. Böylece toplumsal ve siyasal hayatın oluşumu ve gelişimi ulus devletler üzerinden şekillenmiş ve bu oluşma durumunun felsefi arka planını milliyetçi ideoloji doldurmuştur. Milliyetçi söylem ile şekillenen bu yeni devlet biçimi beraberinde bir ulus olma durumunu ve bu ulusa uygun insanın inşasını da getirmiştir. (1) Ulus inşa etmeden ulus-devlet inşa edemezsiniz. Ya nasıl olmuştur, Yunanistan ve Ermenistan’ın inşası? Gerek Yunanistan gerek Ermenistan başka başka yerlerde yaşayan halkın zorla göçürülmesiyle “millet” inşa edilmeden devletin inşa süresine geçilmiştir. Öteki, bir başka deyişle karşı koymanın ve bütünleşmenin harcı yani düşman olarak da Türk milleti gösterilmiştir. Türk Çevrelenmesinin esbab-ı mucibesi, gerekçeli nedenleri açıkça budur. Genel çerçeve budur.
Ülkeye girdikten sonra ilk tespitim n’oldu, biliyor musunuz? Vizontelenin yani ekranın “medya tower”lara tünemiş ünlü “Zihni Sinirleri” tarafından Ermenistan Başbakanı gazeteci Nikol Paşinyan’ın günah keçisi haline getirilmesi parodisi ile gerçekten sarsıldım. Bu parodiyi önce izlemeye koyuldum. Kamuoyu yanlış yönlendiriliyordu. Türkiye’ye girdiğimi haber alan akil dostlar bir bir kanallarına davet ettiler, hasret giderdik, olması gerekenleri anlatmaya çalıştık. Sağduyu ile bakıldığında 1975 doğumlu Nikol Paşinyan, gazeteci kimliği ile dördüncü kuvveti çok iyi kullanan, bir bakıma Güney Kafkasya’nın en küçük yüzölçümlü Ermenistan’ın kansız ve şiddetsiz ‘Kadife Devrimi’ne adını yazdırmıştır. Kamuflaj kıyafeti, şapkası, sırt çantası ve elinde megafonla kalabalığın önünden ayrılmadan, ‘yolsuzluğa bulaşmış iktidarın görevden gitmesi’ için çağrıda bulunarak, geçte olsa iktidara gelebildi. Ermenistan'da Sovyetlerden kalma mafya sistemini gün ve gün biraz daha bitiren adam konumunu perçinlemekle uğraştı didindi, durdu. Erivan’daki dört vesayet odağını Mahşerin Dört Atlısı gibi demokrasinin üzerindeki “Demoklesin Kılıçları”nı özümsemiş, iyi biliyordu. Bunlardan birincisi Eçmiyazin Kilisesi, ikincisi yurtdışındaki tuzu kuru (Diaspora) Ermeniler, üçüncüsü Sovyetlerden kalma mafya sistemi ve dördüncüsü de başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerdeki her türlü musibetin arkasında olan Dağlık Karabağ (Nogorni Karabagh) fanatik Ermenileriydi. Karabağ’ın ait olduğu Azerbaycan topraklarına katılması gerçeğini bir türlü kabullenemiyorlar, içlerine sindirip hazmedemeyen 1915 olaylarının da müsebbibi olan Dağlık Karabağ’ın kızgın Ermenileri bu toprakları geri almanın hayaliyle yanıp tutuşuyorlardı. De facto “Artsakh” olarak isimlendirdikleri sözde ‘Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ Zengezer Koridoruna karşı Rus Barış gücünün insafına terk edilen Laçin Koridorunu ellerinde tutuyorlardı. Akil Adam Paşinyan, Azerbaycan’la savaşa girmedi, Karabağ’a müdahil olmadı, Azerbaycan toprak bütünlüğünü tanıdığını tekrar teyit etti ve döneminde Artsakh denilen entitenin de tasfiye olmasına katkıda bulunmuştur. Bu durum Türkiye’nin Türkistan’la kucaklaşmasının ilk adımı Zengezur Koridoru kadar önemlidir. Dağlık Karabağ’a mutlaka girilmeli ve bu çıbanbaşı musibet yuvası temizlenmelidir. Paşinyan Erdoğan'ın "Göreve Başlama Töreni"ne, 21 devlet başkanı ve 13 başbakanın yanı sıra çok sayıda bakan ile aralarında NATO, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Teşkilatı'nın da olduğu uluslararası kuruluşların temsilcileri ile bu anti-terör operasyonunun koordinasyonunu da yapmıştır. Ermenistan Başbakanı Paşinyan bu toplantıyı Artsakh denilen entitenin de tasfiye olması için eşgüdümüne harcamıştır. Paşinyan’ın tam da aradığı ortamdır, bu tür ortamlar. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Katar Emiri Al Sani, Somali, Cezayir ve Balkan ülkelerinin devlet başkanları törene katılan liderler arasında olmuştur. Ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki, Paşinyan Aliyev'in arkasına oturtulduğu gibi adı bile anons edilmemiştir. Bu durumda söylemek gerekir ki protokol şık olmayan bir duyarsızlık hareketini yaşatmıştır.
Paşinyan’a göre “Kimsesizlerin Kimsesi” Ermenistan Cumhuriyeti güçlendirilmeliydi. Halk ona inanıyordu, onun demokrasi savaşımında onu yalnız bırakmadı. O kadar ki, 44 günlük savaştan sonra bile Paşinyan’ın “Sivil Sözleşme Partisi” oyların yüzde 53,92'sini alarak kazanmasını bilmişti. Paşinyan realist gözlükle bakmasını biliyordu, sokaktan gelmişti. Şu gerçeği de özümsemişti. Ermenistan ekonomisi Azerbaycan’ın yaklaşık 8 katı küçüktü, üstelik ekonomi öyle çok sağlam temellere de oturmuyordu. Katma değerli üretim çok parlak olmadığı gibi, siyasi ortam da karışıktı. Her şeyden önemlisi de Rusya Ermenistan’ı gözden çıkarmıştı, bütün emareler Rusya’nın Ermenistan’ı artık gözden çıkardığı yönündeydi. O kadar ki Rusya ile karşılıklı olarak birbirlerini ihanetle suçluyorlardı Paşinyan’ ın ünlü Politico gazetesine verdiği evlere şenlik bir durumu da yansıtıyordu:(1)
“Rusya’nın Ukrayna’daki yetenek ve performansına bakıldığında bundan böyle Ermenistan’ın güvenliğinin garantörü olarak Rusya’ya güvenmesi mümkün değildir! Ermenistan olarak yeni stratejimiz başkalarına olan bağımlılığımızı alabildiğine azaltmak olmalıdır. Bağımsız ve egemen bir ülkeye sahip olmak istiyoruz.”
Zehir zemberek bu açıklama sonrası Paşinyan, ABD ile ülkesinde ortak bir tatbikat yapıyor ve ABD ve kimi Batılı ülkeleri bölgeye davet ediyordu. Eşi Anna Hapokyan’ın Ukrayna ziyareti sonrası Ukrayna’ya yardım malzemesi gönderilmesi ise Putin’i fena halde kızdırmıştı (1)
İşte bu nedenle, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Anti-terör Operasyonunun gerçeklerini çağrıldığım televizyon kanallarından açıklamaya koyuldum. Oysa öte tarafta olayı hiç anlamamış olanların bulunduğunu söylemeliyim. İnsan havsalasının alamayacağı olaylar zincirini bir bir anlatıyorlar, bir de herkesin inanmasını bekliyorlardı. Neler vardı, ne iddialar vardı neler, neler? Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Anti-terör Operasyonunu bir Azerbaycan-Ermenistan Savaşına sokmuş olanları mı? Ararsın? Azerbaycan-Türkiye Bütünleşikliğini Ermenistan-İran karşısına koyanları mı? Dünya Savaşı içerisine koyanları mı? Ne istersin var, hem de mebzul miktarda. Ama en çok da Paşinyan’a saldıranlar ve saydıranlar ön plandalar. Zihni Sinirler ön plana çıktıklarını zannedip üfürdükçe üfürüyorlar, Paşinyan’a da saydırdıkça saydırıyorlardı. Ta ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın galiba medya towerların en üst katından bakılınca Dağlık Karabağ görünüyor zehabına kapıldım. Ne zamana kadar sürdü? Galiba medya towerların en üst katından bakılınca Dağlık Karabağ görünüyor zehabına kapıldım. Ne zamana kadar sürdü? Ben biraz uyarmaya çalıştım ama, en son Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan 78’inci Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 13’üncü konuşmasından sonra Türkevi’nde gazetecilerin dikkatini çekerek aşağıdaki şekilde ortaya koymak zorunda kalmıştır: (2)
“Bu son olay (Karabağ operayonu) (Ermenistan Başbakanı) Paşinyan’la, Ermenistan Devletiyle de alakalı değildir. Bu bir yerde Karabağ’daki çapulcu Ermeni takımıyla alakalı bir konudur. Uyarılar yapıldı ama bütün bu uyarılara rağmen bunlar kendilerine çekidüzen vermediler, Azerbaycan da adımını attı. Milli Savunma Bakanımız Yaşar Güler görüşmelerini yaptı ve bugün ben de İlham (Aliyev) gardaşımla görüşmelerimi yaptım. ‘İşi şu anda bitirdik. Bir sıkıntı yok’ dedi ve noktayı koyduk.”
Evet sevgili okurlar 25 saatte biten Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Anti-terör Operasyonuna Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın dolaylı katkısı olmuştur. Yapılan harekât gerilla ve yeraltı örgütlerine karşı düzenlenmiş (eylem/plan)’ı içeren bir Kontrgerilla (counter-insurgency) Harekatı’dır. Türkiye Azerbaycan eklemlenmesiyle Türkistan’ın kucaklaşmasının önünde bölgede engel olarak sadece İran’ın kaldığını rahatlıkla söylenebilebilir. İran’ın jeopolitik, jeokültürel ve jeoekonomik ilişkiler bakımından kendisini bir merkez şeklinde konumlandırmak istemesinin kodları, tarihsel olarak Pers İmparatorluğu fikrinin İranlı karar alıcıların zihinsel kodlarına yansımasıyla da yakından ilişkilidir. Bu anlamda Tahran, Şii jeopolitiği üzerinden Şii Dünyası’nın merkez üssü haline gelmeye çalışırken Kuşak-Yol projesinde de etkin bir rol almaya çalışmaktadır.
Dipnotlar:
(1) M. Aybike Sinan, “Rusya Ermenistan’ı gözden çıkardı mı?”, Türkiye Gazetesi, 15 Eylül 2023, s.2
(2)”Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilerin sorularını cevapladı: Çıktığımız her kürsüde hakkı savunduk” Yeni Şafak Gazetesi, 22/09/2023; https://www.yenisafak.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-gazetecilerin-sorularini-cevapladi-ciktigimiz-her-kursude-hakki-savunduk-4562061, Erişim Tarihi 24.09.2023/