Sibel BAY'ın 24 Mayıs 2023 tarihli yazısı

Beden ve Ruh filmi, karla kaplı, doğal bir ormanda dişi ve erkek geyiğin etrafta dolanmasıyla başlamaktadır. Erkek geyik, dişi geyiğe yaklaşarak kafasını onun boynuna yaslar ve burunları birbirine değer. İki kişinin birbirlerini bulma ve tamamlama öyküsü, filmin açılış sahnesindeki rüyada geyikler aracılığıyla yapılmaktadır. Dişi ve erkek geyik, Maria ve Endre’nin aşklarının sembolü olarak yer almaktadır. Günlük yaşantıda kaybolan ruh ve beden olarak tasvir edilen bireyler, rüyalarında karlı ormanda geyik olarak buluşmaktadırlar.

Filmin geçtiği bir diğer mekan olan mezbahada Endre, finans direktörü olarak çalışmaktadır. Kalite denetçisi olarak işe başlayan Maria ile burada tanışır. Endre, duygusal anlamda katı, asosyal ve bir kolu felçli bir adamdır. Maria ise sosyal ilişkilerindeki farklılığı sebebiyle insanlar tarafından olumsuz olarak yorumlanan, keskin gözlem yeteneğine sahip, iletişime kapalı bir kadındır.

Maria ve Endre arasında kısa diyaloglar yaşanmaktadır. Şirkette işlenen hırsızlık sonucunda suçlunun tespit edilmesi amacıyla iş yerine bir psikolog gelir ve çalışanlara test uygular. Testteki sorular arasında son gördükleri rüyanın ne olduğu da vardır. Endre ve Maria bunun aracılığıyla rüyalarının ortak olduğunu keşfederler. Rüyalarında kendilerini ormanda dolaşmakta olan iki geyik olarak görmektedirler. İlerleyen günlerde rüyalarının devamını merak ederler ve bu durum onları yakınlaştırmaya başlar. Bilinç düzeyinde mezbahada, bilinçaltında ise ormanda olan birliktelik Jungcu bir nitelik barındırmaktadır. Nesneleştirme yoluyla hakikat arayışına gidilmektedir. Filmin açılış sahnesinde yer alan ormanda özgür bir biçimde dolanmakta olan geyiklerin ardından mezbahaya geçiş canlının ölü bir ete dönüşümünü işaret etmektedir. Rüyada geçmekte olan görüntüler yaşamı, doğayı ve özgürlüğü temsil etmekteyken, mezbahadaki görüntüler ise ölümün somutluğunu, kısıtlanmayı ifade etmektedir.

Filmde karakterlerin çalıştıkları mezbahada her ne kadar et ile uğraşsalar da yedikleri yemeklerin genellikle sebze ağırlıklı olduğu görülmektedir. Steril, beyaz fayanslar içerisinde bir mekân olarak düzenlenmiş olan mezbahadaki kanlar, hayvanların öldürüldüğü, şiddet içeren bir yer olarak tasvir edilmektedir. Öte yandan rüya sahnelerinde yer alan karlar ise rüyanın soğukluğunu çağrıştırarak yaşam ve ölüm ikilemini ortaya çıkarmaktadır. Yaşam ve ölüm arasında kurgulanan rüya sahnelerinin soğukluğu ve beyaz rengin yoğun kullanımı ile yaşam dolu bir ortam da tasvir edilmektedir. Mezbahada yer alan hayvanların ruhlarından yoksun olduğu ve ölümü beklediği görülmektedir. Maria da bu bağlamda duygularını açığa çıkaramayan, sosyal yaşantısında problemler yaşayan ruhsuz biri biçiminde temsil edilmektedir. Bu anlamda Maria ve mezbahadaki hayvanların durumu birbiriyle özdeşleşmektedir.

Empati ve temas konusunda sıkıntılar yaşayan, tavırları ve robotik eylemleriyle soğuk bir karakter olarak tasvir edilen Maria, kapalı duygularını yalnız kaldığında dahi özgür bırakmamaktadır. Bu bağlamda onun donuk tavırları, iş yerinde dışlanmasına ve yalnızlaşmasına neden olmaktadır. Yetişkin olmasına rağmen çocuk terapistine gitmesi, yaşadığı olayları oyuncaklar ve değişik nesneler aracılığıyla oyunsallaştırması, onun büyüyememiş bir çocuk olduğunun göstergesidir. Psikanalize göre travmalar, yaşamın ne kadar erken evrelerinde yaşanırsa o kadar kalıcı ve onarılması zor olan hasarlara sebep olmaktadır. Gelişim göstermesiyle beraber karakteri de dönüşüm geçirmektedir. Parkta öpüşen insanları izler, yağmurda ıslanmayı deneyimler, güneşi hissetmeye çalışır, kendine dokunur ve cinsel içerikli filmler izlemeye başlar. Burada dikkat çeken bir husus da bu içerikleri izlerken jelibon yemesidir. Buradan da Freudyen Teori değinilerek çocukluk döneminde oral hazlarının, cinsellikten alınan hazzın önünde olduğu vurgulanmaktadır.

Kesimhanede ölen hayvanların serbest kalan ruhları, kendi benliğini arayan ve yaşamı anlamlandırmaya çalışan Maria’nın ruhu ile özdeşleşmekteyken, Endre için şefkatli bir alan kurulmaktadır. Bedeni ve ruhu temsil etmekte olan iki karakterin ortak rüyalarını terapiste anlatmaları ile beden ve ruhun bir bütün olduğu ortaya sunulmaktadır. Çatışma durumunda oldukları düşünülen beden ve ruh bir arada hareket ettiklerinde bütün olmaktadırlar. Filmde Maria ruhu, Endre ise bedeni temsil etmektedir. Maria bedenle buluşamamışçasına bir ruh gibi boşlukta sallanırken, Endre ise ruhuyla bütünleşememiş bir beden gibi eksiktir. Dolayısıyla Jung’un da belirttiği gibi ruh ve beden bir arada olmalıdır ve filmde bu rüyalar aracılığıyla sağlanmaktadır.

Filmde yer alan diğer karakterlere bakıldığında Endre’ye yakın olan iş arkadaşı Jenö’nün, Endre ile birlikte yemekhanedeyken kadınlar hakkında yaptığı konuşma dikkat çekmektedir. Kadınların erkeklere bağımlı kılınması gerektiğini ifade etmektedir. Bu bağlamda ataerkil bilince yönelik düşünce yapısı geliştirdiği söylenebilmektedir. Öte yandan karısı masaya geldiğinde Jenö’nün sınırladığı alandan dışarı çıkan davranış kalıplarında bulunduğu görülmektedir. Anlatının ilerleyen sürecinde mezbahadaki hayvanları çiftleştirmek için kullanılan bir ilacı Jenö’nün çaldığı ortaya çıkar. Buradan hareketle Jenö’nün idlerine yönelik hareket ettiği fakat bastırılmış arzularının da olduğu anlaşılmaktadır.

Film içerisinde yer alan bir başka karakter olan Sanyi ile Endre arasında bir çatışmanın var olduğu da söylenebilmektedir. Endre, Sanyi’nin işe alınma sahnesinde tıpkı bir baba gibi davranarak onu uyarmaktadır ve bir anlamda kendisinin otorite olduğunu hissettirmeye çalışmaktadır. Sanyi’nin kadın çalışanlarla arasındaki olumlu ilişkiyi odasının penceresinden izlemekte ve onun için tavukların arasına düşmüş bir horoz benzetmesi yapmaktadır. İlerleyen sahnelerde Sanyi’nin Maria ile konuştuğunu gören Endre’nin bu durumdan rahatsız olduğu da görülmektedir. Bu bağlamda Oedipus Karmaşasının farklı bir biçimde meydana geldiği ve Sanyi’yi kendisine rakip olarak gördüğü söylenebilmektedir. Bunun bir başka örneği de ilaç hırsızının kim olabileceği konusundaki çelişkiler esnasında Endre, kuşku duymaksızın içten içe Sanyi’yi suçlamaktadır.

Birbirlerini bulma durumları iki düzlemde ve mekânda geçmektedir. Bilinçüstünde mezbahada ve bilinçaltında ise rüyadaki bir ormanda meydana gelmektedir. Rüyanın bedenden ayrı olarak düşünülememesi ruh kavramını akla getirmektedir. İnsanlara yakınlaşmaktan korkan Maria, rüyasında dişi bir geyik olarak erkek geyikle temas etmektedir. Bu temas günlük yaşantısında Endre ile kuracağı ilişkiyi de etkilemektedir. Diğer yandan mezbahada çalışanların birbirlerine yönelik önyargıları, görüşleri, hırsızlık olayını gerçekleştirenin yakın bir iş arkadaşı olması, polislerin bencil davranışları ile Endre’nin yaşantısında huzurlu bir alan kalmamaktadır. Onun için arzulanan durum Maria ile yalnızca rüyada değil, gerçek yaşantıda da birlikte olabilmektir.

Hakikat ve gerçek gibi ruh ve beden de tamamlanmazsa eksik kalacaktır. Dolayısıyla Maria, bir ruh olarak bedene ulaşmak amacıyla hissetmenin, anlam aramanın peşine düşmekte, Endre ise ruha ulaşmak için sorgulamanın peşine düşmektedir. İki karakterin de dünyasına bakıldığında diyalektik görmek mümkündür. Endre, ruhsuz bir bedene uygun olarak, karanlık, kirli ve düzensizlik içerisinde yaşamaktayken, Maria ise saf bir ruh gibi aydınlık, temiz ve düzenli bir anlamlılık hali içerisindedir.

Filmin başlarında rüyanın bilinçaltında belirip daha sonra günlük yaşama taşınmasına benzer biçimde, Maria’nın tüm tercihleri ve kararları arasında tereddütler yaşansa da birtakım fikirler olarak ortaya çıkmakta ve daha sonra davranışlarında karşılık bulabilmektedir. Maria plansız bir biçimde, düşünmeden hareket edebilen biri değildir. Her şeyi kurgulamakta ve ona uygun hareket etmektedir. Aşkla karşı karşıya geldiğinde ise bir bilinmezlik hali meydana gelmektedir. Bunun yanı sıra Maria daha önce yaşamadığı pek çok tensel hazzı da deneyimlemeye başlamaktadır. Parka giderek çimenlere uzanmakta, fıskiyeden gelen su ile duygulanım yaşamaya başlamakta, elini patates püresine daldırarak haz aramaktadır.

Maria ve Endre içedönük tip olarak yorumlanabilmektedir. Her ikisi de susup, bir kenara çekilmekte ve tartışmalardan kaçınmakta ve sosyal olmayan tip olarak anlamlandırılmaktadır. Maria’ya bakıldığında insanlara ve nesnelere karşı güvensiz olduğu, yemeklerini tek yemek istediği, molalarda diğer çalışanlar ile ilişki kurmadığı ve savunma mekanizmaları geliştirdiği görülmektedir.

Filmde persona kavramına bakıldığında ise Maria’nın çalışmakta olduğu mezbahadaki kalite denetçisi işini kusursuz bir biçimde yerine getirdiği görülmektedir. Mezbahada kesilen hayvanların yönetmelikten 2 mm daha şişman olması ile ikinci kalite et olarak nitelemektedir. Aynı zamanda finans müdürü olan Endre ise bedenindeki eksikliği işi ile tamamlamaya çalışmaktadır.

Filmde suyun kullanımı aynı zamanda hayatta kalmak için gerekli olan temel koşuldur. Filmin önemli mekânlarından biri olan banyo aynı zamanda kadının kimlik öznesini öne çıkaran yer olarak yaratılmakta ve sosyal alanını ifade etmektedir. Maria’nın Endre ile bir birleşme sağlayamaması sonucu yaşadığı çıkmaz ve beraberindeki intihar eylemi küvette gerçekleşir.  Her zamanki gibi robotik hareketlerle küvete uzanır. Bu durum onun en mahrem yerde bile kendisini tam olarak açamadığını göstermektedir. Banyonun temiz ve sade görünümü onun yalnızlığı ve ıssızlığını betimlemektedir. Bedeni onun için bir hapishaneye dönüşmüştür. Çünkü bütün işlevlerini yerine getirememektedir ve sonuç olarak da ölümü seçmektedir.

Filmin finaline bakıldığında tamamlanmışlığın meydana getirdiği mutluluk ile sona erdiği görülmektedir. Mutluluğa ulaşılmasıyla rüyalar son bulmaktadır. Diğer bir deyişle ruh bedenle, hakikat ise gerçekle tamamlanmıştır.