R. Bülend KIRMACI'nın 1 Şubat 2024 tarihli yazısı: Biri Yer, Doksan Dokuzu Bakar!

Bu dünya ve ülkemiz Türkiye; gelir dağılımı, servetin paylaşımı ve hizmetler kalitesi açısından son derecede adaletsiz.

21. yüzyıl, daha yaşanılabilir bir dünya için tüm umutları tekzip edercesine seyrediyor. Savaşlar, sömürü ve soygun her coğrafyayı yakıp yıkıyor, ezip geçiyor.

Üretim, tüketim, bölüşüm, hizmetler kalitesinden yararlanma açısından ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu koşulları irdelemek, insancıl ve hakça bir dünya kurulması yol-yöntemlerini sorgulamak zorundayız.

Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirin bölüşümü itibarıyla nüfusun en az pay alan %20’lik dilimi ile milli gelirden en fazla pay alan %20’lik kesiti arasında yaklaşık dokuz kat fark bulunmaktadır. Üstelik adil olmayan bir vergi yükü ve hakkaniyetle bağdaşması zor bir ücret politikası da ortadadır.

Nüfusun %99’unu; özveriyle çalışan, tevazu içinde emekliliğini yaşayan, milli ve toplumsal değerlere bağlı insanların oluşturduğu ülkemizde, %1 ile ifade edilebilecek bir avuç “tuzu kuru” ise âdeta şatafat içinde “yaşamaktadır.”

Dahası, geride bıraktığımız yıllarda uygulanan “serbest piyasa” ekonomisi, özelleştirme basıncı ve işsizlik baskısıyla giderek bir “vahşi kapitalizme” dönüşmüştür.

Türkiye, bu yükü artık taşıyamaz.

Tasarruf, yatırım, istihdam ve üretim ekseninde; sıcak parayı kovan, girişimci ve işçiyi aşırı faiz yükü altında ezdirmeyen; kayıtlı, kurallı bir iş ortamının eşliğinde, çalışanına ve emeklisine insan onurunca bir yaşam sağlayan Türkiye’yi kurmak zorundayız.

Öte yandan yıllardır enerji vahalarını sömürmek üzerinden kendi sınıflarını ekonomik açıdan bir ölçüde teskin etmekle birlikte ultra-liberalizmi dayatan bugünkü dünya düzeni de değişmelidir.

Öyle bir dünya ki 8.1 milyar insanın sadece %1’i yerkürede üretilen parasal değerler toplamının yarısını, geri kalan 8 milyar 20 milyon insan ise diğer yarısını paylaşmak zorunda kalmaktadır!

Bu dünyada insanların sadece %1’inin (yüzde birinin) yüzü gülüyor, geri kalan %99, tıpkı Türkiye denklemine benzer şekilde sadece kendisine reva görülen ekonomik, sosyal, siyasal sınırlar içinde “yaşıyor.”

Bu dünya; açlık ve savaşlar, sömürü ve diktatörlükler üreten bir dünyadır. İnsanı da çevreyi de doğayı da yıkıp yakmaktadır. Tez elden insancıl ve hakça bir dünyayı kurmak zorunludur. 21. yüzyılın insanlık görevleri, yüreğinde insan ve doğa sevgisi olan biz "dünyalıları" beklemektedir. Yoksa ne demişler, "Biri yer diğerleri bakar, kıyamet ondan kopar.”